İSTİKAMET NERESİ DESEM
02 Ekim 2019, Çarşamba 08:48Bu âlemde acaba kendimizi nasıl bir gemiye bindireceğiz ki;bindiğimiz bu gemi bizim kurtuluş vesilemiz,yaşantımız da reçetemiz olsun.Hepimiz gün içerisinde sabah akşam demeden saz teli gibiyiz adeta.Koşuşturmacalar,telaşeler,üşüşmeler,her bir ferdin yaşantı örüntüsünde hayatının çizgilerini oluşturduğu yol haritası misali bir o yana bir yana sürekli bir şeylerin peşinde sarkaç gibi gidip geliyoruz.?Peki,hayattan aslında ne bekliyoruz? Yani biz neyin peşindeyiz açıkçası? Yani bizler sabah dinç bir şekilde evden çıkıp, akşam yatağa girdiğimizde günün muhasebesini şöyle elimizi başımızın arasına alıp”bugün ne yaptım?” dedik mi? Yaptıklarımızdan veya yapamadıklarımızdan pişmanlık duyup üzüldüğümüz oldu mu? Yâda gelene ağam gidene paşam endamıyla günü kurtarma ekseninden bakarak kendimizi helal haram çizgisinde sorgulamadan sırf dünyevi telaşın keskin virajlarında düşme tehlikesinde rağmen frene basmayı akıl edebildik mi?
Sorular katar gibi uzayıp gideceğe benziyor. Lakin gayemiz düşünerek ve hesap vererek yaşamak ise, hayatın çizgisi bir başka, yok anlamsız kaygılar ve telaşlı koşuşturmalar içerisinde geçip gidiyor ve bizler bundan sadece tatmin olma isteği ile hazzımızı yükseltmek arzusu ile donatmışsak o zaman da bir başka olur. Bir diğeri yekdiğerinden mutlaka ayrılır ve zaten insanları birbirinden ayıranlar da dünyaya bakış açıları ve yaşantı biçimleri idealleri değil midir?
Biz hayatımızı hangi çizgide oluşturalım ki bizi gerçek huzur ve mutluluğa eriştirsin? Aslında arayış budur. Nefsin dikenli yollarında gezmekle, Rabbimizin emir ve yasaklarına uygun yaşayarak hayatı tanzim etmek öyle farklı çizgiler ki; biri insanları dünyeviye diğeri ise hem dünyevi hem de uhreviye hazırlanması gerektiği ile ilgilidir. Asıl hayatın öteki taraf olduğunu unutmadan yaşayan elbette kendine yol haritası oluştururken kulluk şuuru içerisinde hareket edecektir. Kısa hayatın göz kamaştırıcı ihtiraslarına saplanıp kalanlar da belki istediklerini elde edecektir ama hırs tamah doymak bilmeyen arzular onu asla mutlu edemeyecek ve ruhen huzur bulamayacaktır. Ebedi kalacakmış gibi dünyevi arzularla dolu olanlar, ölümden kendilerine pay çıkarmayıp bir gün kendilerine de sıra geleceğini umursamayanlar, ne zaman dirileceklerdir biliyor musunuz? Öldükten sonra. Günün meseleleri bunlar. “Mideler dolu, kafalar boş. Kitaplar rafta okumak lafta. Televizyondan başka bir meşguliyet yok. Gezmekten yorgun düşen akşam yatağa zor atıyor kendini. Düzenli, prensipli, düzgün yaşamayanlar kolayca güdülüp yanlış yönlendiriliyorlar. Günahtan günaha savrulup duruyoruz. Bunların gerekçeleri belli: Hangi çağdayız, zaman böyle. Örf, adet bu. Herkes böyle yapıyor.” (D.Göktekin) Dersek, işte o zaman kaybederiz. Kendimizi, şuurumuzu, iklimimizi, düşünme mefhumumuzu, asliyetimizi, kimliğimizi ve ne olduğumuzu kısaca insan olduğumuzu unuturuz.
İnsan muhakkak yaptıklarının hesabını verecektir. Hangi çizgide yürümüşse onun karşılığını alacaktır. Kuru kalabalıklara uydum gittim demek başka, bir de şuurla yaşamak başka.Helal yoldan ve meşru daire içinde bulunmak başka.Bizim insan olarak zafiyetlerimiz var elbet.Lakin bunda bile bile ısrar etmek asıl felaket budur diyorum.Sorgulamadan,sormadan,danışmadan,araştırmadan sadece mide cumhuriyetine yatırım yapmak insanın diğer azalarını ihmal etmek ya da diğer azaların halleri ile ilgilenmemek demektir ki;midenin ileride bu aşırılıktan kilitlenmesi kendini ıskartaya alması gibi gelişmeler tüm azaları olumsuz tetikleyecek ve çoklu organ bozukluğu yasaları devreye girerek birer birer işlevsiz kalacaklardır.Öyleyse hayatın dengesini kendi arzularımızla bozmak yerine ilahi yasalara bağlı kalarak tanzim etmek bizim için iradi bir tercih olup bunu nefsen zorlansak ta uygulamak ve yaşamak için çabalamak gerekir.Allah’ım(c.c.) bana hayırlı işler yapmayı nasip eyle duası bizim dilimizden düşmemelidir.Dünya hayatının tekrarı olmadığından nasıl yaşarsak öyle dirileceğiz.Emir ve yasakların ölçüsünü Rabbimiz belirlediğine göre bizde buna uymak ve yaşamakla mükellefiz.Bana göre,şuna göre,ona göre değil,Rabbimizin emir ölçü ve helal ve haram hudutlarına göre ben nasılım diye kendimizi sorgulamalıyız.
İnsanlar kendilerini sorgulamalıdırlar. Çevremizde hayatı fitne ve sahte örgüler içerisinde geçirenler ile akışında yaşayanların örülü olduğu bir iklimdeyiz. Bazen hiç beklemediğimiz sıra dışı oluşumlar bizi zor durumlarda bırakabiliyor. Bazen hayata küsme safhasında bile bulunabiliyor, bir köşeye çekilme hissi ruhumuzu kaplayabiliyor. Her şeye rağmen yapmamız gereken işler atmamız gereken adımlar olduğunu unutmayalım. Şükür, sabır, kanaat, teslimiyet ve bağlılık Rabbimize secde bizi içine düştüğümüz birçok badireden kurtaracaktır. Bun inanmak ve gönül bağıyla bağlanmak gerekir. İnsanlar önce kendini tanımalı ve ilk iyiliği kendisine kendisi yapmalıdır. Ateşe dayanabileceğin kadar günah işle bakalım diye düşünseydik, acaba bunları kıyısından köşesinden semtinden uzaktan yakınından geçer miydik? Öyleyse sorgulamadan düşünmeden ve akıl etmeden uzayıp giden bu kulvarlarda yarın bunların hesabını bizden mutlaka sorarlar endişesine kapılmadan, zararın neresinden dönülürse kardır demeden şuursuzca dönüp durursak, bu kısır döngü perişanlığımızın daha şimdiden kendi elimizle hazırladığımız versiyonudur. Maazallah böyle bir hayat bizi bataklığa götürür.
İnsan vicdanı ve iç dünyasının ritminde seyreder. Sahtelikler ve maskeliler cazibeli neon ışıltıları bizi kendine çekmek istese de bizim kumaşımızda bunlara yer olmamalı. Hayat öyle bir şey ki; Bir sorunu çözerken ya da bir sorunla ilgilenirken gerçekte kazanılacak cevapların sorularını iyi sormak konuyu detaylı incelemek oldukça önemli diye düşünüyorum… Bir defa yerimiz ne bu âlemde demeliyiz. Sadece anı ve zamanı kurtarmak için değil, gerçekten de uzun vadede hayatımıza ve zamana, zamanlara değer katabilecek ve başkalarına faydalı olabilecek işlerle meşgul olmalıyız. İslamın vahyedilmeye başlandığı ilk yıllarda Müslümanlar kötü bir dünyanın çarkında kendilerini o ortamda öğütmeden iyi bir Müslüman olarak yaşamışlarsa, bugün bizler kendi halimizi ve tüm İslam dünyası olarak halimizi yeniden vahyin ölçülerine göre gözden geçirmek zorunda değil miyiz? An içinde yaşamak ve günü kurtarmak ile ebedi hayatı kazanmak ve onun için uğraş vermek arasında sizce de fark yok mudur?
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.