İttihat ve Terakki Cemiyetinin Kuruluşu (1)
02 Nisan 2018, Pazartesi 07:42Bir zamanlar Osmanlı karşısında tir tir titreyen Avrupalılar, bu korkunun sebebini izale edebilmek için uzun asırlar gereken her şeyi yaptılar ve her yönden Osmanlıyı zayıflatıp, onu dünya siyâset sahnesinden bertaraf etmek istediler.
Bu sebeple her türlü baskı ve tahakkümün yanında, Avrupa’ya ilim ve irfan öğrensinler diye, devlet veya aileleri tarafından gönderilen veya hilâfet ve saltanat rejimine ters hareketler yaptığı için Avrupa’ya sığınmak durumunda kalan gençleri iğfal edip, onlara dost görünüp, maddî-mânevî yardım edip, Osmanlı devletinin, Türk milletinin kurtarıcısı rolüne girip Jön Türkler tâbir edilen bu gençlerin beyinlerini yıkamışlar ve hepsini hilâfet ve saltanat düşmanı yapıp vatanlarına göndermişlerdir.
Bu gençlerin yani yeni neslin fikri ve fiili tazyikleri neticesi Sultan Abdülhamid 1876 yılında Kanun-i Esasi’yi (Temel Kanun yani anayasa) ilân etmek mecburiyetinde kalır. Bu kanun kısaca Pâdişahın yetkilerini daraltan, Hilâfetin etkilerini azaltan, azınlıkların haklarını alabildiğince çoğaltan, Osmanlı vatandaşlarının üstüne çıkaran bir uygulama getirmiş ve Avrupalıların baskısıyla bu jön Türkler ve azınlıklar tâbir câizse azmış kudurmuşlardır. Durumun vahametini şu meclis tablosundan anlamak mümkündür. Osmanlı Meclisinde 142 Türk, 60 Arap, 25 Arnavut, 23 Rum, 12 Ermeni, 5 Mûsevî, 4 Bulgar, 3 Sırp 1 Roman, 1 Ulah vekil vardır.(1) Yani 142 Tür vekile karşı, 134 yabancı orijinli vekil vardır.
Azınlıklar; milletvekili diye meclise içlerindeki en müfrit Osmanlı düşmanlarını, Osmanlıdan ayrılmak için bağımsızlık mücâdelesi başlatan hattâ terör olaylarına karışanları göndermişlerdir.(2) Mebus olunca dokunulmazlık da elde eden bunlar çok zararlı faaliyetler yapmaya başlamışlar. Bu arada 24 Nisan 1877’de Osmanlı-Rus Savaşı (‘’93 Harbi" olarak bilinir) patlak vermiş, Ruslar Yeşilköy’e kadar gelip İstanbul kapılarına dayanmışlar.
31 Ocak 1878'de Edirne Anlaşması imzalanmış, bu olaydan 13 gün sonra 13 Şubat 1878'de 2. Abdülhamid meclisi süresiz olarak tatil etmiştir. Çünkü devletin en mahrem sırlarının görüşüldüğü Mecliste bile bu adamlar casusluk yapmışlar, devlet sırlarını kendi milletlerine yani bizim düşmanlarımız olan Ruslara, Yunanlılara, Bulgarlara sızdırmışlardır.(3) 1908 yılına kadar askıda kalan bu kanunlar, İttihat ve Terakki mensuplarının baskıları neticesi ilân edilen “Meşrutiyet” ile yeniden yürürlüğe girmiştir.
Haçlılar asırlar boyu dünyayı keyiflerince sömürme ve kemirmelerine ve bütün dünyayı Hıristiyan yapmalarına mâni olan Osmanlıyı yıkmayı, Siyonistlerde Filistin’deki Arz-ı Mevud’a yerleşmelerine müsâade etmeyen Devleti Aliyye’yi bertaraf etmeyi gaye edinmişlerdir.(4)
Bunu gerçekleştirebilmek için, yukarıda da zikredildiği üzere çok değişik yol ve yöntemler denemişler, başaramamışlar ama Osmanlıyı çok zayıflatmışlar, sanki tırnakları ve dişleri sökülmüş, güç ve kuvvetten düşürülmüş ihtiyar bir aslan haline getirmişlerdir. Bu emellerini ulaşmak için denedikleri son oyunda “kaleyi içten fethetme” veya “ağacı sapı kendi dalından olan baltayla kesme” taktiği olmuştur.
Avrupalıların ifsat ve iğfal ettiği Jön Türkler veya Genç Osmanlılar denen (özellikle şehirlerde ikamet eden ve tahsilli olan) Osmanlı gençleri; Avrupa’nın ilerleyip makineleşmesi, her türlü terakkiyi gerçekleştirmesi, güçlenip kuvvetlenmesi ve Devlet-i Âliyye’yi rezil ve kepâze eden davranışlar içine girmesini hazmedemiyor, onur ve izzetlerine yediremiyor bir çıkış yolu arıyor ama bu yolu devletlerini o hale getiren Avrupalılar ve Siyonistler nezdinde arıyor, onların telkin ve tavsiyeleri ile bu girdaptan kurtulacaklarını sanıyor, onların sui emellerine ram oluyorlar, yani kurtuluşu cellatlarından bekliyorlar.
Osmanlıyı bu durumdan kurtarmayı gaye edinen ama doğruları doğru yerde değil de yanlış yerde arayan, 2 Haziran 1889’da Askerî Tıbbiye’nin bahçesinde toplanan İshak Sükûti, İbrahim Temo, Abdullah Cevded, Çerkez Mehmed Reşid adındaki dört öğrenci ile ve sonradan onlara katılan Hüseyinzâde Ali Bey, Konyalı Hikmet Emin Bey, Cevded Osman, Kerim Sebatî, Mekkeli Sabri Bey, Selanikli Nazım Bey, Şefettin Mağmumi, Giritli Şefik isimli gençler,(5) İttihad-ı Osmanî adlı siyasî bir dernek kurarlar. Bilahare bu cemiyet, Birleşip İlerleme Partisi mânâsına gelen İttihat ve Terakki partisinin nüvesini teşkil eder. O dönemde Osmanlı nesli savaşlarla, kıtlıklarla, yokluklarla boğuştuğu için bu okulda yani Tıbbiye-i Şahanede okuyan öğrencilerin çoğunluğunun zengin Yahûdi, Rum ve Ermeni çocuklarının olduğu da dikkat çekici bir husus.(6)
Dipnotlar:
1- A.Emin Yalman,“Yakın Târihte Gördüklerim Geçirdiklerim”,Pera.A.Ş,Yay.1997. c.1, s.102.
2- İlhan Bardakçı, “Tuğraların Ağıtı”, Türk Edebiyatı Vakfı Yay. İst. 2004, s. 134.
3- Nahit Dinçer, “Türkiye’de Kültür Buhranı”, Kayınan Yay. İst. 1988, s. 77, 221.
4- Mevlânzâde Rifat Bey, a. g. e. s. 30.
5- Mahir Said Pekmen,“31 Mart Hatıraları”,TTK Yay.Ank.2013, Haz.H.Babacan-S.Avşar, s. 27.
6- İhsan Süreyya Sırma, “Târih Şuuruna Doğru”, Seha Neşriyat, İst. (târihsiz) s. 124.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.