İttihat ve Terakki Cemiyetinin Kuruluşu (2)
03 Nisan 2018, Salı 07:32Haçlılar asırlar boyu dünyayı keyiflerince sömürme ve kemirmelerine ve bütün dünyayı Hıristiyan yapmalarına mâni olan Osmanlıyı yıkmayı, Siyonistlerde Filistin’deki Arz-ı Mevud’a yerleşmelerine müsâade etmeyen Devleti Aliyye’yi bertaraf etmeyi gaye edinmişlerdir.(1)
Bunu gerçekleştirebilmek için, yukarıda da zikredildiği üzere çok değişik yol ve yöntemler denemişler, başaramamışlar ama Osmanlıyı çok zayıflatmışlar, sanki tırnakları ve dişleri sökülmüş, güç ve kuvvetten düşürülmüş ihtiyar bir aslan haline getirmişlerdir. Bu emellerini ulaşmak için denedikleri son oyunda “kaleyi içten fethetme” veya “ağacı sapı kendi dalından olan baltayla kesme” taktiği olmuştur.
Avrupalıların ifsat ve iğfal ettiği Jön Türkler veya Genç Osmanlılar denen (özellikle şehirlerde ikamet eden ve tahsilli olan) Osmanlı gençleri; Avrupa’nın ilerleyip makineleşmesi, her türlü terakkiyi gerçekleştirmesi, güçlenip kuvvetlenmesi ve Devlet-i Âliyye’yi rezil ve kepâze eden davranışlar içine girmesini hazmedemiyor, onur ve izzetlerine yediremiyor bir çıkış yolu arıyor ama bu yolu devletlerini o hale getiren Avrupalılar ve Siyonistler nezdinde arıyor, onların telkin ve tavsiyeleri ile bu girdaptan kurtulacaklarını sanıyor, onların sui emellerine ram oluyorlar, yani kurtuluşu cellatlarından bekliyorlar.
Osmanlıyı bu durumdan kurtarmayı gaye edinen ama doğruları doğru yerde değil de yanlış yerde arayan, 2 Haziran 1889’da Askerî Tıbbiye’nin bahçesinde toplanan İshak Sükûti, İbrahim Temo, Abdullah Cevded, Çerkez Mehmed Reşid adındaki dört öğrenci ile ve sonradan onlara katılan Hüseyinzâde Ali Bey, Konyalı Hikmet Emin Bey, Cevded Osman, Kerim Sebatî, Mekkeli Sabri Bey, Selanikli Nazım Bey, Şefettin Mağmumi, Giritli Şefik isimli gençler,(2) İttihad-ı Osmanî adlı siyasî bir dernek kurarlar. Bilahare bu cemiyet, Birleşip İlerleme Partisi mânâsına gelen İttihat ve Terakki partisinin nüvesini teşkil eder. O dönemde Osmanlı nesli savaşlarla, kıtlıklarla, yokluklarla boğuştuğu için bu okulda yani Tıbbiye-i Şahanede okuyan öğrencilerin çoğunluğunun zengin Yahûdi, Rum ve Ermeni çocuklarının olduğu da dikkat çekici bir husus.(3)
Kuruluş ve teşkilâtlanmasını Karbonari Mason Teşkilâtının prensiplerine göre yapmışlardır. Devletin böyle bir kuruluştan iki sene sonra haberi olur. Bu ideolojik cemiyet özellikle askerî okullarda ve mülkiye okulunda rağbet bulur, idealist veya serüveni seven gençlerin birçoğu katılır, öyle bir güç haline gelirler ki, 1908 de Meşrutiyeti ilân ettirirler, Abdülhamid’i devirirler, 1908-1918 yılları arasında icrayı faaliyet yaparlar, Türkçülük-Turancılık felsefesini benimserler ve öyle bir siyasî terör örgütü haline gelirler ki, 10 senede Osmanlı’nın köküne kezzap döküp, Haçlıların ve Siyonistlerin yapamadığını yapıp, Osmanlının infâzını gerçekleştirirler.
Önce dernek, daha sonra parti olan İttihat ve Terakki mensuplarının içinde Avrupalı casuslar, müfrit Siyonistler, Osmanlıyı yıkmanın azmi ve gayreti içinde olan Selanik dönmeleri ve onların maddî mânevî menfaatlerine ram olan hâinler olduğu gibi, propagandalarına inanıp gerçekten vatan ve milleti kurtaracak bir faaliyet zannedip içlerine giren, daha sonra gerçek yüzlerini öğrenince ayrılan vatanseverlerde vardır. Mevlana soyundan Zeynelabidin Efendi,(4) Fatin Gökmen Hoca(5) Kâzım Karabekir Paşa…(6) bunlardan bazılarıdır.
Bunların büyük ekseriyeti hâinler değil, aldanmışlardır. Bunların bir çoğu yakalanıp mahkeme edildikten sonra Sultan Abdülhamid tarafından içte ve dışta önemli görevlere getirilmişlerdir. Bunların derdi vatan hâinliği değil, pâdişahlıktır. Pâdişah değişse veya kaldırılsa, Batılıların istediği gibi Hilâfet ilga edilse, sanki her taraf güllük gülistanlık olacağı kanaatinde olan gâfillerdir.(7) Çünkü Haçlılar öyle propaganda yapıyorlar, bunlarda inanıyorlar.
İttihat ve Terakki mensuplarının etkili oldukları dönemde ordu ve bürokraside mason olmayanlara üst düzey görev verilmemiştir.(8) İttihatçıların çoğunluğu mason veya inancı zayıf kişilerdir. Halkın yokluk, kıtlık, sefâlet ve savaşla perîşân oldukları dönemlerde onların feryatlarına kulak vermeyen, lüks ve bolluk içinde yaşayan, savaş dönemlerinin en acılı günlerinde Çanakkale ve Filistin cephelerinde bile içki içen, kumar oynayan,(9) askerin inançları ile alay eden, namaz kılanlara, oruç tutanlara kafa tutup istihza eden lâik ve lâdînî kişilerdir.(10)
Dipnotlar:
1- Mevlânzâde Rifat Bey, a. g. e. s. 30.
2- Mahir Said Pekmen,“31 Mart Hatıraları”,TTK Yay.Ank.2013, Haz.H.Babacan-S.Avşar, s. 27.
3- İhsan Süreyya Sırma, “Târih Şuuruna Doğru”, Seha Neşriyat, İst. (târihsiz) s. 124.
4- İ.Bilgin-A.Çelik, “Muhammed Kudsî el-Bozkırî (Hoca Memiş Efendi)”, Konya 2009, s. 46.
5- Necmeddin Alkan, “Selanik İstanbul’a Karşı” Timaş Yay. İst. 2011, s. 63.
6- Mehmed Tahir Efendi (Bursalı), “Osmanlı Müellifleri-1”, Meral Yayınevi (târihsiz) İst. s.14.
7- Mahir Said Pekmen, a. g. e. s. 31.
8- Mustafa Armağan, “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı-1”, Timaş Yay. İst. 2009, s. 135.
9- Cevat Rifat Atilhan, “Filistin-Suriye Cephesinde Kahramanlar ve Hâinler”, Derin Târih Dergisinin 18. Sayısının Hediyesidir, Eylül 2013. s. 21.
10- Ali Osman Koçkuzu, “Çanakkale Cephesinde Bir Müderris-Abdullah Fevzi Efendi” İz Yay. İst. 2010, s. 166. İttihatçı genç subayların çoğunun dinsiz veya dini zafiyetinin olması Necmeddin Alkan, “Selanik İstanbul’a Karşı” Timaş Yay. İst. 2011, s. 83, 129.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.