İTTİHATÇILAR
27 Temmuz 2016, Çarşamba 08:46Heykeli zî-şan dikildi kabri millet üstüne
Bârekâllah kondu zînet başka zînet üstüne
Memleket gülzâra döndü durmadan şakşaklayın
Bir musîbet daha kondu, bin musîbet üstüne
Yukarıdaki şiirde şâir haklı olarak onlara sitem ediyor.
İttihatçıların hayranı ve hastası olan Filozof Rıza Tevfik, iktidara geldikten kısa bir müddet sonra her şeyi mahvettiklerini, imparatorluğu defnettiklerini, eskiyi mumla arattıklarını, bir ömür aleyhlerinde çalışıp küfrettikleri padişahlara ve Osmanlı soyuna rahmet okuttuklarını görünce şöyle yazmış:
Kemale yüz tuttuk koşup boşandık
Terakki nasılmış, görüp inandık
Nebbaş-ı evveli hayr ile andık
Çok rahmet okuttu halef selefe
Bu şiirde bir fıkraya telmih var. Nebbaş: Yeni defnedilen cenazeleri çıkarıp, kefenlerini soyup satarak geçimini sağlayan ahlâksızlara verilen isimdir.
Vaktiyle bu adi ve ahlâksızlığı meslek haline getirenlerden birisi vefat etmiş. Oğlu babasının elini alıp, aynı işi devam ettiriyor ama annesi iki de bir: “Babana rahmet okutamıyorsun. Hayırlı evlât değilsin…” gibi sözlerle oğlanı küçümsermiş.
Nihayet genç nebbaş babasına rahmet okutmaya karar vermiş ve ölüleri soyduktan sonra bir de üzerlerine işemeye başlamış. Duruma muttali olan mevta sahipleri: “Nebbaş-ı evvele (Babasına) Allah rahmet eylesin, iyi adammış. Hiç olmazsa o sadece kefenlerini soymakla yetinirdi. Ölülerimizin üzerine bir de bu hakareti yapmazdı...” diyerek başlamışlar rahmet okumaya. Beterin de beteri var derler. Gerçekten doğru.
Bu samimiyetsiz İttihatçılarla ilgili Kemal Tahir’den şöyle bir olay rivayet edilir: Balkan Savaşı öncesi, bir Girit meselesi vardır... İttihat Terakki Partisi, mitingler düzenleyip halkı "Girit bizim canımız, feda olsun kanımız!" diye bağırtıyor.
Kastamonu'da da böyle bir miting düzenlenecek, İttihatçılar Vali Mevlevi Mehmet Nazım Paşa'ya gidiyorlar, Paşa'nın aklı bu işe yatmıyor, istibdadın bitip, hürriyetin geldiğini(!) unutmuş olacak ki, biraz karşı çıksa da, sonunda çaresiz razı oluyor.
Halk meydana doluyor, başlıyorlar konuşmaya ve sloganlar atmaya; “Ya Girit ya ölüm” vb. Paşa bakıyor ki bunlar savaştan yana, savaş istiyorlar, Paşa emir veriyor meydanın çıkış yerlerine birer masa, birer kâtip yerleştiriyorlar, iri yarı zaptiyeler de orada, bağıranlardan yakaladıklarının adını kaydediyorlar, sonra "Haydi askere!" diye götürüyorlar, bir panik başlıyor ki, Allah’ını seven tutmasın!
Yakalananlar kışlaya dolduruluyor, ittihatçılar Paşa'ya koşuyorlar: "Aman paşam ne yaptınız?" Paşa'nın cevabı şöyle oluyor: "Eeee, siz savaş istemiyor musunuz? Savaş askerle olur, bende savaş diye bağırıp yırtınanları toplattım!" ([1])
Koyu ittihatçılardan biri bir gün Sakallı Celal’in de bulunduğu bir mecliste “…Ne varmış efendim. İttihat ve Terakki cemiyeti memleketi daima Meclis-i Mebusan ile idare etti.” Deyince Sakallı Celal Bey şöyle der: “Doğru mebuslar vardı. Ama onlar seçimle değil, tayinle geldikleri için mebus değillerdi. Mesela; testinin de ağzı var, konuşuyor mu? Masanın ayağı var, yürüyor mu?” ([2])
Dipnotlar:
1- h.pulur@milliyet.com.tr 28. 09. 2001.
2- Orhan Karaveli, a. g. e. s. 26.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.