Japon Çocuk ve Ustası
15 Ağustos 2020, Cumartesi 09:26Japon çocuğun tek hayali çok ünlü bir karateci olmaktı. Fakat ailesi buna izin vermezdi. Bir gün talihsiz bir kaza sonucu çocuk sol kolunu kaybetti. Ailesi çocuğun moralinin çok kötü olduğunu görünce ona bir karate hocası tuttu. Hoca ilk dersinde çocuğa karşısındakini sağ koluyla tutup üstünden savurmayı gösterdi. Hatta ikinci, üçüncü ve sonraki bütün derslerde hep aynı hareketi yapıyorlardı. Çocuk bir gün hocasına “hocam ben çok sıkıldım, artık başka hareketlere geçsek” dedi. Hoca ise bunu kabul etmeyerek dünyada bu işi en hızlı yapan kişi olmadıkça bitirmeyeceğini söyledi. Çocuk o kadar hızlanmıştı ki, hocasını bile göz açıp kapayıncaya kadar yerden yere vuruyordu. Bir gün hoca elinde bir kağıtla geldi kağıtta çocuğun gençler karate şampiyonasına katılabileceği yazıyordu. Çocuk çok şaşırdı. Ertesi gün salonda ilk rakibinin karşısına çıkacakken heyecanla hocasına sordu, “hocam bu iş nasıl olur? Ben sadece tek hareket biliyorum kesin kaybederim” Hocası ise”sen sadece hareketi yap” cevabını verdi. Çocuk ringe çıktı ve hareketiyle rakibini eledi. Hatta tek hareketle finale kadar çıktı. Finalde karşısında kendisinin iki katı birisi vardı. Önce çok korktu ama gene bildiği hareketi yaparak son rakibini de yendi ve şampiyon oldu. Sevinçle hocasının yanına koştu ve sordu “hocam nasıl olur anlamıyorum, sadece bir hareket biliyorum, tek kolluyum ve şampiyon oldum” Hocası çocuğa baktı ve dedi ki, “senin yaptığın hareket karatedeki en zor hareketlerden biridir. Ve bir tek savunması vardır oda, rakibin sol kolunu tutmak”.
Bu hikaye birçok dilde bir efsane haline gelmiş ve başarının sembolü olan hikayelerden birisi olmuştur. Bence olmakta da hakkı vardır. Çünkü bu gerçekten bir başarı hatta büyük bir başarıdır. Neden mi?
Kendimi o Japon çocuğun yerine koydum bir an. Çok istediğim bir şeye ailem izin vermediğin de çok üzülür çok yıkılır ve küserdim hayata. Daha sonra kolumu kaybetsem aslında hayata küsmediğimi sadece kendimi oyaladığımı düşünür ve dibe çökerek daha fazla küserdim hayata. Bir işte en iyi olmayı bırakın hiçbir işe yaramayacağımı ve hiçbir iş yapamayacağımı düşünürdüm. Tamamen hayattan kopmuş olarak yaşardım. Ailem benim bu halimi görüp o karate hocasını karşıma getirse öfkeden kudururdum. Çok istediğim şeyi imkanım varken yapmama izin vermeyen aileme şimdi imkansız olarak görünürken yapmamı istemeleri beni delirtirdi. Hatta benimle alay ettiklerini, avutmak oyalamak için yaptıklarını düşünür hayata küsmüşken birde psikolojik olarak çökmüş ve öfke topu haline gelmiş olurdum. Bunları bir araya getirince bu işle başlamanın ne kadar zor olduğu tahmin edilebilir. Ama bütün bu olumsuzluklara rağmen o hocayla çalışmaya başlasam ve tüm çalışmalarımda aynı hareketi tekrar etmem istense işte film orada kopardı. Uzun süren çalışmaların ardından tek bir hareketle maça çıkmam istense benimle gerçekten alay edildiğini ve avutulduğumu düşünür o maça asla çıkmazdım. Yani ben bu hikayeye hiç başlamazdım ve hiç kimseye güvenmezdim. Yani ben asla şampiyon olamazdım. Olma şansımın tek bir hareket olduğunu bilsem bile buna inanmazdım. Çünkü en başta inanmamışım ve vaz geçmiştim.
Bilmiyorum belki bu çocuk gibi iradesi ve inancı olanlar vardır aranızda. Ama eminim benim gibi baştan pes edenlerin sayısı da hiç az değildir. Oysa dilimizde kemikleşmiş bir sözdür inanmak başarmanın yarısıdır diye. Eee nerede. Tek bir yerde bu söz sadece dilde.
Ama bu hikaye ders veren nitelikte. İmkansızı imkanlar dahilinde başarmanın yol göstereni. Olmayacakları oldurmanın inancı ve en önemlisi eleştirmek ön yargılı olmak yerine inanmak ve teslim olmanın farkı. Keşke teslim olabilsek inandıklarımıza. Keşke imkansızların imkansız olmadığına inanmayla başarmanın münkün olduğuna kaptırabilsek kendimizi. Ama nerdeee… en azından dürüst olayım ben yapamam. Ama yapabilmeyi ve başkalarının yaptıklarına şahit olabilmeyi çok isterim. Hepimizin imkansızları başarması dileğiyle…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.