KADİR KIYMET BİLMEK (2)
11 Kasım 2016, Cuma 07:33Mantıkî isimli âlim ve şair bir kişi, Şam’da kadri-kıymeti bilinmeyince, o gün için Halep Valisi olan bu Öküz Mehmet Paşanın yanına gelir ve izzet ikram görür. Bunun üzerine şu şiiri yazar hem paşaya okur, hem de piyasaya duyulur ama paşa ne gücenmiş, nede incinmiştir.
Şam’da bilmediler kıymetimi
Hicret ettim Halebü’ş Şehbâ’ya
Hârlerin çifte-i iz’acından
İltica ettim Öküz Paşa’ya
“Şam’da benim gibi birin kadrini kıymetini bilmediler, üstelik birçok eziyetler ettiler, oradaki eşeklerin canımı yakan çiftelerinden, Halep’teki Öküz Paşa’ya iltica edip kurtuldum.”
“Her şeyin kıymeti, zayiinde anlaşılır” diye atasözü vardır. Gerçekten hürriyetin, sıhhatin, adaletin, iyi insanların… kıymeti bunlar kaybedilince daha iyi anlaşılıyor. Sultan 2. Abdülhamid hayatta iken, dünyanın en zalim, en gaddar, en müstebit ve vesveseci insanı olarak tanınmış, onu devire bilmek için başta aydın geçinen gafiller, hoca ve âlim geçinen cahiller, subay ve asker geçinen bağnazlar el birlik etmişler, ondan sonra her şeyin güllük gülistanlık olacağını zannetmişler ama, onun saltanatından sonra geçen on seneye bile varmayan yokluk döneminde koskoca Osmanlı Devletinin nasıl hercü merc olduğunu, nasıl parçalanıp yıkıldığını, o necib milletin ne badireler atlattığını, ne sefil durumlara düştüğünü gören, müşahede eden ve onun kıymetini anlayan insanlar, onun cenaze namazında göz yaşı dökmekten ve şöyle demekten kendilerini alamamışlardır:
Sen değil nâşın hükümdar olsa elyâkdır bize
Dönsün etsin taht-ı Osmanîye tabutun cülus
Kadir kıymet bilmek için çok okumak, çok bilmek, en azından bilmediğini bilerek erbabına sormak gerektiğini şair yine şu manzum beyitleri ile dile getiriyor:
Kıymet biçilemez cevher taşına
Kâmilce bir sarraf karışmayınca
Kimse üstad olmaz kendi başına
Bulup erbabını danışmayınca
Tokatlı Nuri
Abbasi Halifelerinin en meşhurlarından olan Harun Reşid kabız olmuş, bir türlü çare bulamamışlar, bir gün latife olsun diye; bazılarının veli, bazılarının deli dedikleri kardeşi Behlüldana’ya; “şu derdime çare bul, tahtımı sana bırakayım” demiş, Behlül; “istemem, senin olsun” demiş, sebebini sorduğunda; “kıymeti bir okka b... olan bir şeyi alıpta ne yapacağım.” diye cevap vermiş.([1])
Bazıları Nasrettin Hoca’ya atfederler ama, Timurla Hoca muasır değiller. Bunlar yakıştırmadır. Olay yine Hoca merhum gibi nüktedan birisi olan Mevlânâ Ahmedî ve Timur arasında geçmiştir. Hamama giderler, göbek taşı üzerinde otururlarken Timur Ahmedî’ye sormuş; “bana ne değer biçersin?”, o “50 akçe” demiş, Timur; “yahu sırf benim üstümdeki peştamal o parayı eder” deyince Ahmedî; “zaten bende ona değer biçtim” demiş.([2])
Oğlu annesine çok güzel, çok pahalı bir papağan alıp gönderir. Eve geldiğinde görmüş ki; annesi onu pişirip yemiş. Oğul üzülmüş, kızmış ve annesine demiş ki; “anne bunu nasıl yaparsın, o hem çok pahalı, hem de konuşmasını bilirdi” deyince ihtiyar nene; “a evladım madem konuşurdu da, ben onu keserken, neye ağzını açıp bir şey söylemedi?” demiş!..
Dipnotlar:
1- Kethüdazade Mehmet Arif, “Osmanlı Hayatından kesitler, İnsan Yay. İst. 2007, s. 161.
2- Ziya Demirel-Avni Arslan, a. g. e. s.122.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.