KADİR KIYMET BİLMEK
25 Aralık 2015, Cuma 09:39
Hakir olduysa millet şânına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher sâkıt olmaz kadr ü kıymetten
Namık Kemal
Namık Kemal’in; Osmanlının son zamanları için söylediği bu beyti, “altın çamura düşmekle kıymetinden bir şey kaybetmez” diye açıklayabiliriz. Altın gibi, mücevher gibi her yönüyle kıymetli olan bazı insanların da kadri, kıymeti hayatlarında bilinmemiş, sonradan idrak ve takdir edilmiş ama iş işten geçmiştir. Şair buna da misal vermiş ve şöyle demiş:
Cevherin kıymetin anlamaya sarraf gerek
Her ulûmun hikmetin bilmeğe arrâf gerek
Altının, elmasın, kıymetli emtianın kadrini, o sahada temayüz eden sarraflar, ilim ve irfan sahibi kişiler bilir, elması camcıya götürsen, cam parçası zanneder ve çöpe atar demişler. Nitekim dünyanın en meşhur ve en büyük elmaslarından Kaşıkçı Elmasını bulan bir zavallı, bir Yahudi’ye iki kaşığa sattığı için bu ismi almıştır.
Avamdan cahil kişiler de çoğu kez altın gibi, elmas gibi kıymetli ilim ve sanat erbabı insanların kıymetini bilmezler, gerekli hürmet ve tazimi göstermezler. Bu durum dünyanın en zor şeylerinden biri olarak tanımlanmıştır. Mevlânâ Hazretleri bu duruma düşen kıymetli insanları, eşekler arasında kalmış misk ceylanlarına benzetir.([1]) Cenap Şahabettin de; “hayatta en zor şey, gayesiz insanlarla yaşamak mecburiyetinde kalmaktır.” demiştir.
Osmanlının meşhur şairlerinden Nâbî’yi padişah hapse attırmış. Orada da boş durmamış, şiirler yazıp okurmuş, hücre arkadaşlarından birisi o şiirlerini okudukça ağlar, gözlerinden yaşlar dökermiş. Nâbî adama; “benim bu yanık ve acıklı gazeller sana dokundu her halde, ondan ağlıyorsun.” deyince adam; “yok ben onlardan anlamam, ama benim böyle senin gibi sakallı bir keçim vardı, sen şiir okurken çeneni oynattıkça o gözlerimin önüne geldi de onun için ağlarım” deyince, biraz seyrek, halk arasında keçisakallı tabir edilen sakalı olan o büyük şair kahrolmuş, üzülmüş.([2])
Sultan 1. Ahmet ile Sultan ll. Osman dönemlerinde iki defa sadrazamlık yapan dürüst ve dirayetli Öküz Mehmet Paşa diye bir zat vardır. Bir öküz nalbant’ının oğlu olduğu ve Varad muharebesinde, top arabalarını çekemeyen öküzlere beraber boyunduruğa koşulup yardım ettiği için kendisine bu lâkap verilmiştir.
Kendisinin Serdar-ı Ekrem (baş kumandan) olduğu bir sefer esnasında kumandanlık çadırında üst düzey subaylarla toplantı esnasında iken, bir öküz gelip çadırın kapısından bakıp böğürünce herkes gülüşüvermiş, paşa hiç bozuntuya vermeden; “hayvan ne dedi anladınız mı? Hadi sen bizdensin ama bu eşeklerin içinde neye oturuyorsun” dedi deyince yine herkes gülüşmüş. Esas konumuzla ilgili olan latifesi ise şöyle:
Mantıkî isimli âlim ve şair bir kişi, Şam’da kadri-kıymeti bilinmeyince, o gün için Halep Valisi olan bu Öküz Mehmet Paşanın yanına gelir ve izzet ikram görür. Bunun üzerine şu şiiri yazar hem paşaya okur, hem de piyasaya duyulur ama paşa ne gücenmiş, nede incinmiştir.
Şam’da bilmediler kıymetimi
Hicret ettim Halebü’ş Şehbâ’ya
Hârlerin çifte-i iz’acından
İltica ettim Öküz Paşa’ya
“Şam’da benim gibi birin kadrini kıymetini bilmediler, üstelik birçok eziyetler ettiler, oradaki eşeklerin canımı yakan çiftelerinden, Halep’teki Öküz Paşa’ya iltica edip kurtuldum.”
“Her şeyin kıymeti, zayiinde anlaşılır” diye atasözü vardır. Gerçekten hürriyetin, sıhhatin, adaletin, iyi insanların… kıymeti bunlar kaybedilince daha iyi anlaşılıyor. Sultan 2. Abdülhamid hayatta iken, dünyanın en zalim, en gaddar, en müstebit ve vesveseci insanı olarak tanınmış, onu devire bilmek için başta aydın geçinen gafiller, hoca ve âlim geçinen cahiller, subay ve asker geçinen bağnazlar el birlik etmişler, ondan sonra her şeyin güllük gülistanlık olacağını zannetmişler ama, onun saltanatından sonra geçen on seneye bile varmayan yokluk döneminde koskoca Osmanlı Devletinin nasıl hercü merc olduğunu, nasıl parçalanıp yıkıldığını, o necib milletin ne badireler atlattığını, ne sefil durumlara düştüğünü gören, müşahede eden ve onun kıymetini anlayan insanlar, onun cenaze namazında göz yaşı dökmekten ve şöyle demekten kendilerini alamamışlardır:
Sen değil nâşın hükümdar olsa elyâkdır bize
Dönsün etsin taht-ı Osmanîye tabutun cülus
Kadir kıymet bilmek için çok okumak, çok bilmek, en azından bilmediğini bilerek erbabına sormak gerektiğini şair yine şu manzum beyitleri ile dile getiriyor:
Kıymet biçilemez cevher taşına
Kâmilce bir sarraf karışmayınca
Kimse üstad olmaz kendi başına
Bulup erbabını danışmayınca
Tokatlı Nuri
Abbasi Halifelerinin en meşhurlarından olan Harun Reşid kabız olmuş, bir türlü çare bulamamışlar, bir gün latife olsun diye; bazılarının veli, bazılarının deli dedikleri kardeşi Behlül Dânâ’ya; “şu derdime çare bul, tahtımı sana bırakayım” demiş, Behlül; “istemem, senin olsun” demiş, sebebini sorduğunda; “kıymeti bir okka b... olan bir şeyi alıpta ne yapacağım.” diye cevap vermiş.([3])
Bazıları Nasrettin Hoca’ya atfederler ama, Timurla Hoca muasır değiller. Bunlar yakıştırmadır. Olay yine Hoca merhum gibi nüktedan birisi olan Mevlânâ Ahmedî ve Timur arasında geçmiştir. Hamama giderler, göbek taşı üzerinde otururlarken Timur Ahmedî’ye sormuş; “bana ne değer biçersin?”, o “50 akçe” demiş, Timur; “yahu sırf benim üstümdeki peştamal o parayı eder” deyince Ahmedî; “zaten bende ona değer biçtim” demiş.([4])
Oğlu annesine çok güzel, çok pahalı bir papağan alıp gönderir. Eve geldiğinde görmüş ki; annesi onu pişirip yemiş. Oğul üzülmüş, kızmış ve annesine demiş ki; “anne bunu nasıl yaparsın, o hem çok pahalı, hem de konuşmasını bilirdi” deyince ihtiyar nene; “a evladım madem konuşurdu da, ben onu keserken, neye ağzını açıp bir şey söylemedi?” demiş!..
Dipnotlar:
1- Tahirül Mevlevi, a. g. e. c. 14, s. 230.
2- Güldeste, İskender Pala, Kapı Yay. İst. 2006, s. 37.
3- Kethüdazade Mehmet Arif, “Osmanlı Hayatından kesitler, İnsan Yay. İst. 2007, s. 161.
4- Ziya Demirel-Avni Arslan, a. g. e. s.122.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.