KAHVE VE KAHVEHANELER (2)
17 Kasım 2015, Salı 00:00Osmanlıda bozulma dönemleri hariç, kahvehaneler özellikle “Semai Kahvehaneleri” denen mekânlar kültür yuvaları durumunda imiş.([1])
Meddahlar dinlenir, Karagöz ve Hacivat oyunları güldürür, kahramanlık destanları anlatılır, fıkra ve nükte ustaları marifetlerini sergiler, kassaslar (kıssa anlatanlar) icrayı sanat ederler, Peygamberimizin hayat hikâyesi ve İslâm Tarihinin olayları biraz da mübalağandırılarak, içine Şia şerbetleri katılarak anlatılır, şairler şiirlerini, saz ve söz ustaları marifetlerini sergilerdi.
Radyo, televizyon, gazete, atari ve internet gibi insanları oyalayacak şeyler olmadığı için, buralar gerçekten toplantı yerleri, haber kaynakları, kültür mekânları, millî tarih, örf ve adetlerin tevarüs edildiği meclisler idi.
Daha sonra bu kültür mekânları yozlaşmış, tembeller tekkesi olmuş, dövüşlerin kavgaların yapıldığı, yasak şeylerin satıldığı, zararlı şeylerin yayıldığı… Mekânlar olmuş ve bazı dönemlerde yasaklanıp kapatılmışlardır.([2])
Balıkhane Nazırı Ali Rıza Paşa’nın kaleme aldığı “Bir Zamanlar İstanbul” isimli kitapta buralarla ilgili çok güzel bilgiler verilmektedir.([3])
Bir zamanlar kahvehanelerin isimleri “Kıraathane” olmuş ama, ismiyle müsemma olmamış, “okuma odası” manasına gelen Kıraathane ile hiç alakası olmamış; içki, kumar, tavla, kağıt, okey ve benzeri insan ömrünü boşa harcayan yerlere dönüşmüştür.
Hürriyet Gazetesinde çıkan şu haber bu işin ne kadar korkunç boyutlara vardığının delilidir: Türkiye’de (Her çeşit okul dâhil): toplam okul sayısı 58. 268’dir. Kahve sayısı ise 570. 000’dir. 67. 319 kişiye bir kütüphane düştüğü halde, 97 kişiye bir kahvehane düşmektedir"([4]) Bunların şimdiki adı ise İnternet Cafelerdir.
Osmanlının son dönemlerinde, Ülkemizi ziyarete gelen ABD’li bazı ilim adamları, kahvelerde boş boş oturup tespih çeken adamları görünce, bu insanların ne yaptıklarını yanlarındaki rehbere sormuşlar, uyanık rehber; “biz Türk milleti savaşçı bir milletiz bunlar boş zamanlarında tetik çekme talimleri yapıyorlar” diye cevap vermiş.
O dönemde İstanbul evlerinin ahşap olması, tiryakilerin çıkardığı yangınların söndürülemeyip binlerce evin kül olması, fakir fukarının evsiz kalması, ayrıca kahvehanelerin tembellerin toplantı yeri olması, fitne fücur ve rejim aleyhine infiallerin oralarda tezgahlanması gibi birçok bebepten dolayı Sultan 4’üncü Murat, kahveyi, tütünü ve içkiyi yasaklamış, yasağa uymayanlara idam gibi en ağır cezalar uygulamaya başlamış ve piyasayı kontrol için bir gün tebdil-i kıyafet edip şehrin kenarlarında dolaşmaya başlamış.
Görmüş ki bir gurup tenha bir yerde demleniyor, içki, tütün, kahve gırla gidiyor, bunu da davet etmişler, o da iştirak etmiş ve padişahın yasaklarından, cezalarından korkup korkmadıklarını sormuş, onlar dumanlı kafaya atıp tutmuşlar ama birisi şüphelenmiş ve “yiğidim nerde ikamet edersin?” diye sormuş. “Topkapı’da” demiş. “İsmini bağışla” deyince; “Murat” demiş. Adamların tüyleri diken diken olmuş ve hayretler içinde; “Sultanı da var mı?” demiş, “evet” deyince; “arkadaşlar buyurun cenaze namazına” demiş ve bu söz tarihe geçmiş, hâlâ dillerde dolaşmaktadır.
“Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olur” diye atasözleri de söylenmiştir. Tarihte bunun örnekleri de birçok defalar görülmüş. Adamın birisi bir kahvehanede tanımadığı bir Rum’a bir fincan kahve ikram ediyor. Rum isyanlarında o zat Rumların eline esir düşmüş, kahve içen kişi bunu tanıyıp ölümden kurtarmış.([5]) Peygamberimiz; “İnsanlar (kalpler) kendilerine iyilik edenleri sevmeye meyilli yaratılmışlardır.” Buyurmuştur.
Rivayete göre benim ilçem olan Çumra cay bahçesinde zayıf, nahif, sinir küpü bir çaycı varmış, çabuk kızar ve kızdı mı kimseyi tanımaz sövermiş. Durumu bilen ilçenin bürokratları mesaiden sonra gelir oraya oturur, her biri ayrı ayrı, şekerli kahve, şekersiz kahve, az şekerli, çok şekerli, yandan çarklı, hafif şekerli… kahve isterler, adam siparişleri alıp ocağın başına gidince de birini gönderip ne diyeceğini merak ederlermiş.
Ocakçı da hem kahveleri pişirir, hem de; “az şekerli tamam, çok şekerli ve orta kahve tamam da, hay nelerini ne yaptığımlar, hafif şekerli nasıl olacak, yandan çarklı ne demek” diye basarmış küfürü.
Birde size dünyanın en pahalı kahvesi haberini bir gazeteden aktarıp sözü bitirelim:
“Kedi Dışkısı Kahvesi Türkiye’ye de geldi ve içilmeye başlandı. Kilosu 10 bin lira, bir fincanı 66 Tl. olan ve Endonezya taraflarında yabani Hind kedilerinin yutup midesinde bazı bakterileri alıp fermantasyona tabi olan ve erimeden çıkan kahveyi yerliler toplayıp satıyorlar. Ve bu da en yüksek fiyattan içiliyor.”([6])
Dipnotlar:
1-İbrahim Refik, “Köklerden Göklere”, Albatros Yay. 3. Bas. 2001, s. 143.
2-Nevzat Kösoğlu, a. g. e. s.459,
3-Bakılhane Nazırı Ali Rıza Bey, a. g. e. s. 34.
4-Hürriyet Gazetesi, 21.10.l989.
5-Avni Arslan-Ziya Demirel, “Osmanlı Tarihinden İlginç Hikâye ve Anekdotlar”, Akçağ
Yay. Ank. 2010, s.196.
6-16. 11. 2008 Shov Tv. Akşam 19 haberleri.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.