KANAAT (1)
21 Kasım 2015, Cumartesi 09:35Cihânın nimetinden kendi âb ü dânemiz yeğdir
Elin kâşânesinden kûşe-i vîranemiz yeğdir
Nâmî
“Başkalarının çeşit çeşit nimetlerinden, içinde danesi bile az olan kendi mütevazı yemeklerimiz ve elin şatolar gibi evlerinden bizim virane evimizin köşesi bize daha iyidir.”
Ne dünyadan safâ bulduk, ne ehlinden recâmız var
Ne dergâh-ı Hüdâ’dan mâadâ bir ilticamız var
Nef’î
Külahın sat yine lâkin yokuncul olma nâmerde
Cihanda kelle sağ olsun, külah eksik değil merde
Sultan lll. Ahmet
Kalender meşrebim minnetim yoktur
Yükseklerde uçan meleği sevmem
İzzet-i nefsime hürmetim çoktur
Öpülmek istenen eteği sevmem
Tokadızâde Şekip
Nâmımı defter-i uşşâkından ihraç eyleme
Kendi muhtacını muhtacına muhtaç eyleme
Lâedrî
Konuyla ilgili ibretli sözlere Peygamber Efendimizden örneklerle devam edelim:
“Kanaat berekettir ve tükenmez bir hazinedir.”([1])
“Her kim züht ve kanaat göstererek dünyayı terk edecek olursa, dünya ona doğru ziyadesiyle yaklaşır.”([2])
“Ya Rab. Bana öyle bir kanat ver ki, namerde değil, merde dahi muhtaç olmayayım.” Mevlânâ
“Kanaatkâr olan hiç kimse ölmedi. Hırs ile de hiç kimse padişah olmadı.” Mevlânâ
“Kanaatkâr ol, hırslı olma. Gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmaz.” Mevlânâ
İmam Şafinin yüzüğünde “Kanaat berekettir” yazılıymış.
“Kanaatten nasibi olmayanı, dünya zengin edemez.” F. Attar
“Yeryüzünde bütün ıstırapların kaynağı aza kanaat ekmemektir. Kanaatkâr ol, çünkü ister denize, ister kuyuya daldır alacağın su, kabının büyüklüğü kadardır.” Firdevsi
“Önemli olan dünyada çok şeye sahip olmak değil, çok az şeye ihtiyaç duymaktır.” Eflatun
“Varın hazzını yaşayınız. Yoğun hasretiyle ömrünüzü tüketmeyiniz.” Kul İbrahim.
Zengin bir adam bir İslâm büyüğüne dile benden ne dilersen deyince O “Ben dünyalığı onun yaratıcısından istemekten utanırım, senden mi isteyeyim” demiş.
İstiklâl Savaşı yıllarında, memleketimizin birçok yerinin işgal edilip, yıllardır süren savaş sonucu en zayıf olduğumuz dönemde, Fransızlar Maraş’ı işgal maksadıyla şehre yaklaşmışlar, asırlardır içimizde huzur ve emniyet içinde yaşayan, devletimizin kaymak ve kremasını yiyen, zengin olan, müreffeh bir hayat süren, ama son zamanlarda Batılıların oyununa gelip, veli nimetleri olan Osmanlıya ihanet eden Ermeniler, Fransızlar şehri işgal edecekler diye büyük bir sevinç ve hazırlık içindeler.
Şehrin en iyi davul çalan kişisi olan Roman vatandaşlarımızdan Abdal Halil Ağa diye meşhur kişiyi bulurlar ve düşmanı davulla karşılamak isterler ama, Halil Ağa “çalmam” der. Israr ederler, baskı yaparlar ve nihayet gönlünü yapabilmek için Ermeni zenginleri derler ki; “davulunu altınla dolduracağız” Halil Ağa’nın cevabı hepimize örnek olmalı: “Ben nankör değilim, içinde doğduğum bu vatana ve aralarında yaşadığım bu millete ihanet edip, onların en zor gününde, sanki başlarına vururcasına, davuluma tokmak vuramam.”([3])
Konya’mızın meşhur ve mağfur zat-ı muhteremi Hacıveyiszade Mustafa Efendi, sık sık hanımına; “Muhsine, başkalarının bağı, bahçesi, evi, dükkânı… varsa, elhamdülillah bizimde, içine koyduğumuz suyu soğutan Çukurçimen ([4]) testimiz var, ne mutlu bize değimli?” dermiş.([5])
Zenginliği değil, hakkında hayırlı olacak kanaatkârlığı iste, Çünkü tecrübe ile görülmüştür ki, servetin batırdığı insan sayısı, kurtardığından çok fazladır.
Dipnotlar:
1- Aclûnî, c, 2, s. 102.
2- Tirmizi, Zühd, 25.
3- Zafer Dergisi, sayı 203, s. 16.
4- Konya Yakınında testileri ile meşhur bir köy.
5- Ali Ulvi Kurucu, Hatıralar-1, M. E. Düzdağ, Kaynak Yay. 2007, İst. s. 128.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.