KAPALI KAPI YOKTUR YANLIŞ ANAHTAR VARDIR
23 Şubat 2023, Perşembe 00:02Her insanın öğrenme ve iletişim kurma yeteneği yani gönlüne girme kapısı farklı yaratılmıştır. Kimi insan dokunarak, kimi konuşarak, kimi de gözleri ile iletişim kurma ya da öğrenme yolunu daha çok tercih eder.
Kimi şiirlerle, kimi hediyelerle kimi de sadece sarılarak duygularını daha iyi ifade eder.
Ergenlik yaş öncesinde çocuklarda genel anlamda üç zekâ türünden bahsedebiliriz. Bunlar; dokunsal zekâ, işitsel zekâ ve görsel zekâdır.
Ergenlik sonrası ise bu zekâ türlerini daha ayrıntılı ele alıp, alt başlıklar altında incelemek mümkündür.
Ancak ergenlik öncesi zekâyı alt başlıklarda incelemek doğru değildir. Çünkü beyin gelişimi sağ beyinden sol beyine doğrudur ve bu gelişimin büyük bir kısmı ergenlik dönemi bitene kadar hatta az da olsa ergenlikten sonra da devam etmektedir.
Beyin gelişimi büyük oranda tamamlanıncaya kadar beyine “Hangi farklı özellikler katılacak? Hangi şekiller verilecek?” gibi soruların tek cevabını bilen Hakk’tır.
O zaman ergenlik yaşı tamamlanmadan bir çocuğun akademik başarısı “vardır” ya da “yoktur” söylemleri yanlış ifadelerdir.
İlkokulda Ahmet’in dersleri çok iyi değildir. Sınavlarda aldığı notlar da oldukça düşüktür. Ahmet’in bu şekilde gerilere düşmesi onun başarısız olduğu anlamını taşımaz.
Beyin gelişimi halen devam etmektedir. Beyin gelişimi bitmeden hüküm vermek hem o çocuğun kaderi ile oynamak hem de psikolojisini bozmaktır. Kısaca “kul hakkına” girmektir. Bunu öğretmen yapsa da aynıdır. Anne baba yapsa da aynıdır.
Ünlü bilim adamı Albert Einstein, 9 yaşına kadar hem konuşma sorunu, hem akademik başarı sorunu, hem de davranışsal sorunlar yaşamıştır. Öğretmenleri, bu durumlara bakarak onun zihinsel engelli olduğundan şüphelenmişler hatta ailesini doktora götürme konusunda yönlendirme bile yapmışlardır.
Einstein’in daha sonra sağladığı başarılarla insanlık için neler yaptığını sanırım anlatmaya gerek yoktur.
İnsanlarda doğuştan gelen bu üç ana zekâ tür baskınlığı onların fıtratı ya da gönül kapısıdır.
Sağ beyin; görsellik, sol beyin; işitsel özellikler taşır. Dokunsallık ise her iki beynin özelliklerini de taşıyabilir.
Bu özellikler beyin inşaatının hammaddeleridir. Her insanda bu özelliklerin hepsi bulunur. Ancak hangi özelliğin baskın olduğunu Allah yine doğuştan belirlemiştir. İşte bu baskınlık onun fıtratı, zekâ türü ya da gönül kapısıdır.
Zekâ tür baskınlıklarının ipuçlarını gözlemler sonucu rahatlıkla görebilmekteyiz.
Hayal kurarken gözlerini yukarı yönde kullananlar görsel zekâya, aşağı yönde kullananlar dokunsal zekâya, yatay yönde kullananlar işitsel zekâ baskınlığına ipuçlarıdır.
Nefes alış şekli, yazılan ele ait parmakların yapısı zeka baskınlıklarına diğer ipuçları olarak da söyleyebiliriz.
Görsel zekâ baskını çocukların hayal kurma becerileri diğer arkadaşlarından daha yüksektir. Resim yapmayı severler. Ders dinlerken şekil ve tablolar oluştururlar. Defter ve kitap kapaklarına resim çizmekten zevk alırlar. Fotoğrafik hafızalarını yüksek oranda kullanırlar. Gördüklerini kolay kolay unutmazlar.
İşitsel zekâ baskını çocuklar; konuşmayı ve dinlemeyi severler. Yazma becerileri yüksektir. Türkçe, sosyal gibi dersler; en sevdikleri derslerdir. Dinlediklerini unutmazlar.
Dokunsal zekâ baskını çocuklar; tüm nesnelere dokunmayı severler. Beden dillerini iyi kullanırlar. Duygusallıkları en belirgin özellikleridir. Dokunarak konuşmak onlar için vazgeçilmez bir alışkanlıktır.
Öğretmen ve ailelerin bu zekâ tür baskınlığını bilmeleri önemlidir. Çünkü çocukların öğrenmeleri zekâ tür baskınlıklarına göre gerçekleşir. Dokunsal zekâ baskınlığı olan öğrenciler dokunarak, işitsel zekâ baskını olan öğrenciler dinleyerek, görsel zekâ baskını olan öğrenciler izleyerek öğrenmeyi severler ve bilgileri sıkılmadan tam olarak öğrenirler.
Bu baskınlık gönül kapısıdır, yüreğe dokunan yoldur.
Mevlana bu konu ile ilgili ne güzel söylemiştir. “ Kapalı kapı yoktur. Yanlış anahtar vardır.”
Sınıfta dokunsal zekâ baskınlığına sahip yaramaz bir öğrenci bulunmaktadır. Laftan, sözden ya da nasihatten hiçbir şekilde anlamamakta ve yaramazlığına devam etmektedir. Öğretmen her ne yaptı ise bu konuda başarılı olamamıştır.
Bu çocuğun zekâ baskınlık türü; dokunsal zekâdır. Onunla dokunarak konuşmak “kalbine girmek ve gönül kapısını açmaktır...”
Öğretmen şayet bu yöntemi denemiş olsaydı, çocuğun bir daha yaramazlık yapmadığını aslında rahatlıkla görebilecekti.
İnsanlar arasındaki iletişim de böyledir. Bazıları dokunarak, bazıları fazla sözcük sarf ederek, bazıları da beden dilini kullanarak sohbet etmeyi severler.
İnsanların zekâ tür baskınlıklarını bilmenin “Onlarla iletişim köprüsü kurmak” anlamını taşıdığı unutulmamalıdır.
İletişim konusu gelmişken beynin tipik bir karakterini de hatırlatmış olalım.
Beyin ergenlik öncesi dönemde kendisine gelen ve olumsuzluk eki içeren sözcük komutların tümünü, olumluya dönüştürerek gerçekleştirmeye çalışır. Çünkü ergenlik öncesi kalpler asla olumsuzluk düşünmez ve her olumsuzluğu “olumlu” komutuna çevirir.
Okul bahçesinde oturma alanları boyanmış ve çocuklar teneffüse çıkacaktır. Öğretmen: “Çocuklar, okul bahçesindeki oturma alanları boyandı. Teneffüste boyalı yerlere sakın oturmayın ve dokunmayın !” dediği halde öğrenciler, tam aksini yaparak gidip boyalı alanlara çoğu dokunmuş hatta oturanlar bile olmuştur.
Burada çocuklar için “bir inat durumu” söz konusu değildir. Onların beynine gelen “dokunmayın” komutu, beyin tarafından; “ma” olumsuzluk eki dikkate alınmayıp, “dokun” olarak algılanmış ve sözcük olumlu komuta çevrilmiştir. Onlar da gidip boyanan yerlere normal olarak dokunmuş ve oturmuşlardır.
Bu gibi durumlarda şayet öğretmen çocuklara, sağ beynin tipik özelliğini yani duygusallık ve hayal kurma kısmını kullanıp açıklamalarda bulunsa ve olumsuzluk eki içermeyen sözcükler kullanarak tembih etmiş olsaydı, çocuklar boyalı alanlara dokunmayacaklardı.
“Sevgili çocuklar, birazdan teneffüse çıkacaksınız. Okul bahçesinde oturacağınız yerler boyandı. Boyalı bölgelere dokunursanız; okul kıyafetleriniz batar. Kıyafetlerinizi çöpe atmak durumunda kalabilirsiniz. Şu şartlarda ailenizi zor duruma düşürmek ister misiniz ? Bu durumda hem aileniz, hem de ben çok üzülürüm. Lütfen boyalı olan yerlerden uzak alanlarda oyun oynayın. Hepinizi seviyorum ve size güveniyorum” örneğinde olduğu gibi.
Yetişkin insanlar için de aynı iletişim geçerlidir.
“Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır” atasözü boşa söylenmiş bir söz değildir.
Toplum olarak genele bakıldığında öfkemize hakim olamamamızın ve tatlı dili kullanamamızın tek sebebi; sağ beyin kullanım oranımızın % 1 olmasından kaynaklıdır.
Sağlıcakla kalınız..
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
Hatice
23-02-2023 06:45Kaleminize sağlık