KEMAL TAHİR VE BATILILAŞMA (2)
13 Haziran 2020, Cumartesi 09:33Bu bilgiler ve açıklamalar umarım hala Osmanlı düşmanlığı taslayanlar içinde kendilerine bir pay çıkarmaya yardımcı olmuştur. Şartlı kafaları bilemem ama aklıselim düşünenler için böyle umuyorum. Bir şeyi karalamak kolay, üzerini gelişi güzel çizersin olur biter ancak kendimize bir sormak gerekmez mi, niçin böyle yaparsın? O halde Osmanlı ile ilgili olumsuz düşünceler sergilerken en yakınındaki gerçekleri de görmemezlikten gelmemek lazım.Mesela bir zamanlar Osmanlıya sığınan İsveç Kralı, Demirbaş Şarl’ı kendi devlet hazinesinden besleyen ve üstelik esir muamelesi yapmayan Osmanlıydı.Maliyenin kaynaklarının bir kısmı onun masraflarına aktarıldığı için Osmanlı toplumunda Demirbaş Şarl olarak bilinmekteydi.Bize hayran olan sadece İsveç kralı Şarl değildi şüphesiz.Aynen Kemal Tahir’in düşünce yapısında serdettiği fikirlerin bir benzerini Avusturya Başvekili Prens Meternich’te söylemişti.”Umur-u İdarenizi intizam altına alınız ve ıslah ediniz.Lakin Avrupa medeniyetinden sizin kanun ve nizamlarınıza ve maişet tarzınıza uymayan kanunları alıp iktibas etmeyiniz.Zira Batı Kanunları,hükümetinizin temelini teşkil eden kanunların dayanağı bulunan usul ve kaidelere asla benzemeyen kaideler üzerine kurulmuştur.Garp memleketlerinde esas olan şey Hıristiyan kanunlarıdır.Siz Türk kalınız.Lakin madem ki Türk kalacaksınız,İslamiyet’e yapışınız.Hak ve sevap yolunda ilerleyiniz.(Ahmet Gürkan.İslam Kültürünün Garbı Medenileştirmesi sayfa:269-270) Hatta Gustav Loben de diyor ki; Bir kavmin müessese ve kanunlarının tebdili ile ruhu nun ıslah edileceğine inanmak en büyük hatadır….Bir millet için iyi olan müesseseler diğer bir millet için fena olabilir”
İsveç’te yaşayan ve Osmanlı’ya alerjisi olan birisine yazdığım cevabi bir yazıyı da buraya almak istedim. Şöyleydi yazımız.
“Hülasa; Mithat Paşa’da milli bir sembol olan Bayrağımızdaki Hilal’in yanına bir de Haç koydurtup Hıristiyanlardan müteşekkil bir bölük askerin önünde İstanbul sokaklarında dolaştırmak tan çekinmemiştir. Demek ki Tanzimat la beraber girişilen misyonerlik faaliyetleri Devlet adamların dan dan bazılarının dini ve milli hislerini gevşetmiştir. Geçen ki yazım da yorum getiren bazı arkadaşların düşüncelerine geniş kapsamlı bir açıklama yapmıştım. Umarım bazı katı düşüncelerimiz bu açıklamalarla biraz daha üzerinde düşünmeye değer hale getirilmiştir. Hele sahip olduğumuz değerleri bir kenara iterek Liberallerin misali “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” diyerek lakayt kalırsak toplumsal değer yargılarımızı hiçe sayıp özümüzden koparsak birileri bu boşluğu kendi anlayış ve kültürel değerlerine göre doldurur. O kültürü benimseyen de onun gibi düşünür ve yaşar. Bundan dolayı bizler eğer bizim örf adet ve geleneklerimize uymayan ve ahlak çöküntüsüne yol açacak olan fiiliyat vb. işleri görmezden gelir “gençtir, delikanlıdır, bizler sizler genç olmadık mı” ifadeleriyle geçiştirip uyurgezerliğimizi sürdürürsek; bunalıma girdirilen, anarşi ve terör hortlatılan, fakir fukara uçurumlarının alabildiğine kol gezdiği, saygı hoşgörü ve sevginin yitirildiği, birbirini anlamayan fertler den müteşekkil bir kimliğe dönüşürüz. Açıkta da olsa gizli de olsa yapılan her kötü fiil, topluma vurulan bir darbedir. Her koyun kendi bacağından asılır asılmasına da lakin saldığı kokusu dört bir mahalleyi rahatsız eder. Kamu ahlakı diye bir şey düşünülmüyorsa o zaman kamu vicdanı diye de bir beklenti düşünülmesin. Vicdan ve Ahlak toplumdan soyutlanmışsa acaba o yerde insanlık diye bir değer kalır mı? Sorarım size? Velhasıl Nurettin Topçu’nun tespitleriyle sözümüzü bağlarsak aynı zamanda zıt düşüncelerde olsalar da her ikisinde de mevcut olan” Anadoluculuk “ ortak bir medeniyet tutkusu ve Anadolu toplumculuğu sevgisi taşıyan Kemal Tahir’ide tekraren yad etmiş oluruz.”İnancı, ahlakı ve tarihiyle “Anadolu toplumculuğu bu vatan üzerinde yeni bir uyanıştır, medeniyet projesidir. Bunun için milletini seven, ihtiyaç ve temayüllerini iyi anlayıp onunla bütünleşen iradeli ve gayretli münevverlere muhtacız”…diyor Nurettin Topçu üstad… Aslında bunun böyle olduğunu herkes anladı anlamasına da lakin çalışmak için kolları sıvayacak gönül erlerinin bir araya gelemedikleri yahut getirilmek istenmediği de gözlerden kaçmamaktadır. “(devam edecek)
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.