KİBARLIK
28 Ocak 2015, Çarşamba 00:00Kibar: Kebir kelimesinden gelir ve büyük, ulu, yüce manalarına kullanılır. Ama sosyal hayatta; nazik, efendi, kültürlü, hassas… insanlar için kullanılır. İki manada doğrudur, çünkü büyük insanlar böyle olması gerekir.
Gerçekte ise bunun tersi olduğu, yani insanlar mevki, makam, zenginlik hususunda yükseldikçe, kibarlıklarının azaldığını, sahavetlerinin sınırlandığını Diyarbakırlı Sait Paşa şu meşhur beyti ile dile getirir:
Vakt-i ikbalinde kâsırdır kibarın himmeti
Mürtefi oldukça şems’in sâyesi maksûr olur
“Güneş yükseldikçe, gölgesinin kısaldığı gibi, insanlar da servet, mevki ve makam sahibi oldukça himmetleri (iyilikleri) azalıyor.”
“Kibara dokun da geç, fukaradan sakın da geç” Atasözüdür. Yani kibar, fazilet ehli, ilim ve irfan sahibi kişilere dokun, yanına var, söz at, onlardan misk gibi güzel şeyler sudur eder, faydalanırsın, ama fakire dokunup bedduasını alma mutlaka tutar.
Kibarlık, nezaket ve nezahet Müslüman’ın şiarından olması gerekir. Eski Osmanlı insanı ümmi (okuma-yazma bilmese) bile, çok nazik ve terbiyeli insanlarmış. Batılılar onların bu nezaketine takdirlerini ve hayran olduklarını yazmışlardır. Ama son dönemlerde her şeyimiz gibi bu hususumuz de dejenere oldu ve kaba-saba insanlar olduk.
Fatin Gökmen Hoca, savaşlar sonrası, yokluklar ve kıtlıklar içinde kıvranılan bir dönemde Kandilli Rasathanesini kurmuş, bir müddet sonra binanın kiremitlerinin değişmesi gerekmiş. Para ve tahsisat olmadığı için, müstahdemi de yanına alıp kendileri değiştirmişler ama olmamış, her taraf akmaya başlayınca, bir usta çağırmışlar. Adam gelip bakınca; başlamış küfretmeye, “bunu kim yaptı, hangi ne yaptığım döşedi, böyle kiremitmi döşenir” gibi küfürün bini bir para. Hoca “evladım neye küfrediyorsun, belki bilmiyordur” demiş, adam; “bilmeyen bu çatıya çıkmaz” der bir daha sövermiş. Hoca kibarlığından hepsini sineye çekmiş ve bir şey diyememiş.
Köylü ve cahil bir vatandaş hasta olmuş, doktora gitmiş. Doktor reçete vermiş ve “bir fitil var onu anüsten korsun” demiş. Eczanede “bunu nasıl kullanacağım” demiş, eczacı “makattan koyacaksın” demiş adam yine anlamamış. Kravatlı, beyefendi birine sormuş “dübürden isti’mal edeceksin” demiş ama adam yine anlamamış ve bunu bilse bilse bizim muhtar bilir demiş, ona varmış, reçeteyi göstermiş, muhtar “ulen k... sokacaksın” deyince, “hah kardaşım, adama anlayacağı dilden konuşmuyorlar ki, kibarlık yapacağız diye elli çeşit şey söylüyorlar, sağol muhtar” demiş ayrılmış.
Medeni kanunun hazırlandığı dönemde “karı” sözcüğünün kullanılıp kullanılmaması hususunda birçok tartışmalar olmuş. O dönemde kaymakamlar köylüleri toplayıp seminerler verirmiş. Bir köyde kaymakam köylüleri toplamış öğüt veriyor:
"Eşek" demek kabadır, en iyisi "merkep" deyin ve kibar olun. Kahvedeki köylüler hep bir ağızdan onaylamışlar: “Haklısın beyim! Bundan böyle "merkep" deriz.” Kenardan bir köylü atılmış: “Siz onlara inanmayın Kaymakam Bey, arkanızdan yine eşek diyecekler!..”
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.