Kibirli fare ile sabırlı deve
09 Mayıs 2020, Cumartesi 09:32İnsan ahlâkını oluşturan huylar iyi ve kötü olmak üzere ikiye ayrılır. Güzel ve iyi huyların arasında tevazu, doğruluk, sabır, cesaret, emanete riayet, nimete ve iyiliğe karşı şükür, yumuşaklık, sevgi, merhamet, cömertlik gibi övülen tavır ve davranışlar sayılabilir. Kötü huylar arasında ise kibir, gazap, zulüm, gaflet, haset, yalancılık, iki yüzlülük, iyiliği başa kakma, riya, kendini beğenme gibi yerilen duygu ve tavırlar sayılabilir.
Hazret-i Mevlânâ’nın Mesnevî’de anlattığı kibirli fare ile sabırlı devenin ibretlik hikayesi...
Küçük bir fâre kocaman bir devenin yularını kapmış, eline almış, kurula kurula gidiyordu. Deve, kendi huyu, uysal tabiatı yüzünden, onunla yol alıp giderken fâre, kendi küçüklüğünü göremeden:
“– Meğer ben ne müthiş bir pehlivanmışım, develeri sürükleyebilecek bir yiğitmişim!” diye böbürleniyordu.
Gide gide bir nehrin kenarına geldiler. Nehri gören fare, kibrinin şaşkınlığı içinde donup kaldı. Onun kibrinin farkında olan deve ise, mânidâr bir şekilde:
“– Ey dağda, ovada bana arkadaşlık eden! Neden durakladın? Neden böyle şaşırıp kaldın? Haydi, yiğitçe nehrin içine gir. Sen benim kılavuzum, öncüm değil misin? Yol ortasında böyle şaşırıp kalmak, sana yaraşır mı?” dedi.
Mahcûp düşen fâre, kekeleyerek şöyle cevap verdi:
“–Arkadaş! Bu su pek büyük, pek derin bir su; boğulurum diye korkuyorum.”
Deve suyun içine girip:
“– Ey kör fâre! Su diz boyu imiş, korkmana gerek yok!” dedi.
Fâre çaresiz ve mahcûp itirafına devam etti:
“–Ey hünerli deve! Nehir sana göre karınca, bize göre de ejderha gibidir. Çünkü dizden dize fark vardır. Benimki gibi yüz tane dizi üst üste koysak, ancak senin bir dizin eder.”
Bunun üzerine akıllı deve, fâreye şu nasîhatte bulundu:
“–Öyleyse, gurur ve kibire aldanıp bir daha terbiyesizlik etmeye kalkma; haddini bil! Sana olan hoş görüş ve müsâmahama kapılıp şımarma; çünkü Allâh, şımaranları sevmez!..
Var git; sen, kendin gibi fârelerle boy ölçüş!”
Artık, iyiden iyiye gerçeği anlayıp utanmış bulunan fâre:
“–Tevbe ettim, pişman oldum. Allâh için olsun şu öldürücü, şu boğucu sudan beni geçir!” diye yalvardı.
Böylece deve, yine merhamet edip ona acıdı da:
“– Haydi! Sıçra da hörgücümün üstüne çık, otur! Bu sudan geçmek veya başkalarını geçirmek benim işimdir. Zîrâ vazîfem, senin gibi yüz binlerce âcize hizmetten ibarettir.” dedi ve fareyi nehrin öbür tarafına geçirdi.
Hazret-i Mevlânâ’nın Mesnevî’de anlattığı bu hikâyede fâre; başından büyük işler görmeye kalkışan, kendini başkalarından üstün gören, böbürlenen bir kişinin sembolüdür. Deve ise sabırlı, tecrübeli, hünerli ve kâmil bir insanın remzidir.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.