KILAVUZU KARGA OLANIN. . .
14 Ekim 2016, Cuma 08:36
Beşer tarihine bir göz atacak olursak, tarihi çok eski olmasına rağmen, varlıklarını devam ettiren milletler olduğu gibi, bir zamanlar parlak bir uygarlığa sahip oldukları halde, bugün ismi ve cismi bilinmeyip, tarih sahnesinden çekilip giden milletler de vardır. Bunların yok oluş sebeplerini inceleyen tarihçiler, en büyük âmil olarak örf, âdet ve an’anelerine sırt çevirip öz benliklerinden koparak, başka milletlerin kültür emperyalizmine maruz kalmalarını göstermektedirler.
Bir ağacın toprak altındaki kökleri kesilirse, sararıp, kuruyup yıkılmaya mahkûm olduğu gibi; milletlerde tarihî bağlarını koparır, Ecdadına hor bakar, örf ve âdetleriyle ilgisini keser, manevî değerleriyle alay eder, her haliyle başka milletlere özenir, onları taklit ederse, o millet de tükenip yok olmaya, zillet ve sefalete düşmeye mahkûmdur.
Kendine itimadı olmayan, azim ve iradeden yoksun, inanç ve şahsiyet fukarası, başkalarının mukallidi insanların hiç bir varlık gösteremeyeceklerini en iyi bilen Peygamberimiz; günlük hayatın en basit işlerinde bile, devamlı Yahudi ve Hıristiyanlara muhalefeti emretmiş hangi hususta olursa olsun onları taklide kati surette müsamaha göstermemiş, onlardan alınması zaruri olan şeyleri de, İslâmî bünyeye uydurarak almıştır. Bu husustaki kararlılığı: “Kim bir kavme benzemek isterse o kimse, o kavimdendir.”([1]) hadisinde açık bir şekilde görülmektedir. Ünlü düşünür Buruno’nun: "Başkalarının izinden gidenler iz bırakamazlar.” sözü, konunun ne güzel özetidir.
Türkler Müslüman olduktan sonra ve Osmanlılar zamanında, İslâm’ın itikadî ve amelî hükümlerine harfiyen bağlandıkları halde; ihtiyarî hususlarda yani İslâm’a muhalif olmayan örf, adet ve gelenekleri hususunda taviz vermeyerek şahsiyetlerini kaybetmemişler, Acem ve Arap milletleri içerisinde asimile olup tükenip gitmemişlerdir. Neticede asırlara hükmetmişler, yedi iklim dört kıtada at koşturmuşlar, Bangladeş'e filo göndermişler, Endonezya da (Açe Sultanlığı) kendilerine metbu sultanlık kurmuşlar, Afrika ortalarında ve Yemen sahillerinde adlarına Hutbe okutmuşlar, Akdeniz, Karadeniz ve Hazar denizini gölümüz haline getirmişler, Danimarka’ya asker çıkarmışlar, Kırım da hanlıklar kurmuşlar, bu gün hayal etmekten bile çekindiğimiz muazzam bir devlet meydana getirmişlerdir
Fâtihleri, Yavuzları, Kanunileri sinesinden çıkaran bir millet. Barbarosları, Piri Reisleri, Koca Sinanları, İbni Kemalleri, Mevlânâ ve Yunusları kucağında besleyen bir millet. Fezaya ilk uçmaya çalışan, ilk denizaltıyı yapan, ilk havan topu ve Şâhi’leri döken, ilk robotları harekete sevk eden, ilk aşıyı bulan ilim, fen ve tıp adamlarını tarihe hediye eden bir millet…
Tek başına altı asır İslâm’ın bayraktarlığını yapan, onunla yücelip yükselen, dünyaya adâlet ve insanlığı, nezaket ve nezafeti öğretip, Haçlıların barbarlık ve şiddetinden dünyayı kurtaran bir millet…
Bu gün ne hallere düştün? Kimi taklit ediyorsun? Ne kadar çelişkiler içerisindesin? Avrupalı senin dününe, sen Avrupalının bu günkü süflî hayatına hayransın.
Devletimizin en yüksek dini merciindeki Diyanet İşleri Başkanına protokolde 52. sırayı verirken, papa memleketimize gelince bizi temsil ettiklerini iddia edenler, el öpmek için sıraya geçerlerse...
Avrupalılar bir çinisini, bir pencere kanadını bile çalıp kaçırarak en muhkem müzelerinde muhafaza ederlerken, biz bir zamanlar Ecdadın içinde ilim tahsil ettiği, kelime-i tevhit çektiği Kur'an sadâlarıyla çınlattığı tekke ve medreselerimizi turistlere pansiyon yaparsak...
Ecdadın yazdığı milyonlarca eserler tozlu ve rutubetli dehlizlerde çürüyüp elimizi bile sürmezken, Antikçağ Yunan filozoflarından Aristo'nun, Sokrat'ın, Zenon'un, Pisagor'un, eserlerini satırı satırına genç nesillere ezberletirsek...
Dininin şartını, Peygamberinin hatta kendi öz dedesinin ismini bilmeyen küçük yavrularımıza Holivud yıldızlarının ve dünyadaki meşhur sporcuların isimlerini yedi ced’leri ile belletirsek...
Trakya’daki camilerimizi, tekke ve medreselerimizi yerle bir ettikleri halde, milyarlarca lira harcanıp restore edilen Patrikhanenin açılış törenlerine en yüksek seviyede katılır, 537 sene içinde namaz kılıp Ecdadın tekbir sesleriyle çınlayan Ayasofya'yı hâlâ onların hatırına kapalı tutarsak…
Tarihi olmayan derme çatma milletler bile, halkı birbirine bağlamak, gençlere manevi bir dayanak bulmak, halkını başka milletlerin kültür emperyalizminden koruyabilmek için, yalancı tarihler uydurup, efsanevi kahramanlar ortaya çıkarırken; binlerce yıllık bir tarihi olan milletin televizyonunda oynatılacak yerli dizi bulunmaz, kovboy filmleri çevirmeye heveslenir, sokak panolarına Midasın Kulakları, Demoklesin Kılıcı, Kral Lear, Sezar, Romeou ve Jülyet... Gibi afişler asarsak, devlet bütçesinden trilyonlar harcayarak milletimize ve gençlerimize, hiçte zevk almadıkları halde, Şopen, Bahh, Paganini, Mozart... Gibi batı bestecileri dinletilir, Üçüncü Selim, Itrî, Dede Efendi, Sadettin Kaynak... Öğretilmezse, Bizim hiç evliyalarımız, Alp Erenlerimiz, Dede Korkutlarımız... Yokmuş gibi gençliğimizi Noel Baba safsatalarıyla tatmin etmeye çalışırsak…
Biz daha AB’a gireceğiz diye Avrupalının kapısında çok bekleriz. Ne demiştik yukarıda: “Başkalarının izinden gidenler, iz bırakamazlar.”
Dipnot:
[1]- Aclûnî, “Keşfü’l-Hafâ”, c. 2, s. 240.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.