KİMLİK ŞAHSİYET MODA
26 Eylül 2018, Çarşamba 09:02Değerlerin hiçe sayıldığı moda adı altında yaşanan akımların hayatımızı altüst ettiği ve hiç bitmeyen kasırgaların ruhumuzda estiği/estirildiği şiddetli dönemlerden sürekli nasiplenerek kendimizden olabildiğince uzaklaştırıldığımız sancılı dönemlerdeyiz.
Geçen facebook âlemini karıştırırken başı örtülü kolları iki taraflı bilezik dolu belli ki tuzu kuru altında arabası tam şoför koltuğunun olduğu yerden sürünür gibi duran bir bayan resmi gördüm. Sanki arabadan atılmış ya da kaza geçiren ve fırlayan bir yolcu görüntüsü şeklinde.
Meğer işin özü öyle değilmiş.Yeni bir akım başlamış ve bizimkilerde bu akımın akımına kapılarak açık bıraktıkları yerlerden cereyana kapılmışlarda sürüklenmeleri ondanmış !!!
Altındaki yazıları ve yorumları gördükten sonra anladım ki kayan yıldızlar denilen bir akımmış bu ve yeni bir heyecanla ortalıkta gezen tuzu kuru watsapp manyağı biçareleri eğlendiriyormuş!!!
Şöyle bir medyaya baktım bu nedir?Necidir?Neyin nesidir diye!!!Yine dünyadaki bazı gelişmelerin anında bize de sıçradığı kendisine eğlence arayanları yakaladığı bir armoni olduğunu anladım.
“ Geçtiğimiz ay 'Zenginlerin yeni akımı' olarak ortaya çıkan 'Falling Stars' çığ gibi büyüyor. Her kesimden insan bu trende ayak uydurmuş durumda. Moda haftası için İngiltere'ye giden Seda Sayan da bu akıma kapılmaktan kendini alamadı. Girdiği kafenin çıkışında 'Falling Stars' (Kayan Yıldızlar) pozu verdi. Sayan, bu sayede akımın Türkiye'ye de ulaşmasını sağladı. “
Basında çıkan küçük bir yazıdan not aldım. Aynen bu şekilde diyor. Evlenme konusunda Türkiye’nin en önde gelen müthiş deneyimlilerinden Ablamız olan vergi mükellefi T.C.Vatandaşı bu akımın öncülüğünü yapmış ve zenginlere sunarken de bizim kompleksli ırgatlarda merakından kendilerine bazı ayarlamalar yapmışlar.
Şimdi sadede gelelim efendim. Benim asıl bahsetmek istediğim konu kullandığımız ana dil idi. Ve bu konuda sizlere eski Alman Başbakan Helmut Şchmidt’in bir sözüyle ilinti yapıp bugünkü durumumuza atıfta bulunmak istemiştim.
Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesine şiddetle karşı olan Helmut 29 Aralık 2000 tarihli bir beyanında şöyle açıklamalarda bulunmuş.”İnsan tanıdığı şeye saygı duyar. Almanya’da yaşayan Türkler, Alman toplumuna uyum sağlayamıyorlar. Başarılı bir uyum sağlamaları için Türklerin Alman dilini öğrenmeleri ve Almanya’nın siyasi kültürünü belirleyen ilkelerine saygı göstermeleri ve bu ilkelere sahip çıkmaları gerekir.”
Bay Helmut ülkesinin Başbakanı olarak o yıllarda dokunduğu bamteline bugünkü geçen on yılı aşkın sürece baktığımızda aynı sözlerinde yine geçerli bir akçe olarak kendini parlattığını koruduğunu anlayabiliriz. Adam doğru söylüyor. Hele şu cümlesinin altını çizerek okumalıyız. Ne diyor o cümle? “Almanya’nın siyasi kültürünü belirleyen İlkelerine saygı”
Bakın esas vurgu burada yatıyor. Siyasi birliğe atıfta bulunuyor. Korunması gerektiğini söylüyor. Türklerin bu konuda uyumlu falan olmadıklarını ya da gereken titizliği gösteremediklerini ya da Alman Kültürünün bu inceliğini anlayamadıklarından gibi üstü kapalı ifadelerle derin çizgiler oluşturuyor, Alman kurdu.
Bay Helmut bu ifadelerinde bir yönetici olarak ülkesinin geleceğini, siyasi yelpazesinin korunmasını birlik vurgusunu ön plana çıkarırken gelelim bizim ülkemizin bu konuda kendini de aşan ve tamamen teslimiyete kapı aralayan uygulamalarına.
Bakın Türkiye’de Gordon Milne(İngiliz) ve Daum(Alman) Türk futbol tarihine adını yazdıran yabancılar oldu. Büyük takımlarımızı büyük paralarla çalıştırdılar. Anadolu takımlarına üstünlük sağlamaya çalıştılar. Ve bol paralarla Türkiye’den yeri geldi ayrılıp gittiler. Benim dikkatimi çeken asıl husus şuydu. Helmut Başbakanın vurgu yaptığı hususlara bizde çalışan yabancılar mesela bizim kültürümüzle ilgili bir gözle görülür gelişme ortaya koymamışlar. Türkçe öğrenmek gibi bir dertle dertlenmemişler. Her maç sonrası açıklamalar da bulunan bu haytalar yanlarında tercüman ile oturmuşlar ve yıllarca ekmeğini yedikleri ülkenin dilini öğrenmeyi nedense hiç akıllarına getirmemişler.
Hadi öğrenmediler diyelim Türkçeyi. Peki, yukarıda Helmut’un siyasi birlikten dem vuran sözlerinin altını çizmiştik. Dikkat ederseniz Türkiye’nin kuyusunu kazan iki Ülkeden biri başta İngiltere diğeri ise Almanya’dır.
Terör örgütlerinin Türkiye’nin siyasi birliğini çökertmesi ve bin yıllık oluşan kardeşlik dokusunu parçalaması için elinden geleni ardına koymayan iki ülke İngiltere ve Almanya değil miydi?
Aslında bizim bunlara kızmaya hakkımız yok.Bu adamların kültürüne meyyal gösteren asıl eyyamcılara laf söylememiz gerekir.Bu adamlar kendilerinin milli yönlerini koruma konusunda Adolf Hitlerden daha milli bir çalışkanlığa sahipken başkalarının milliliği konusunda ise korumayı değil yıkıcılığı ön plana alırlar.Bu durum onların sahip oldukları kültürel misyon alışkanlığındandır.Hıristiyanlığın dünyevi sömürü ahlakı ve Roma Nizamının ateşli Bizans kapısı bunları öğütler.Ne yapsın bunlar da dünyevi saadetleri için ölmek yerine öldürmeyi tercih ediyorlar !!!
Lakin bizim kompleksli aydın ve kompleksli yönetici şürekâsı da ne yaptı? Kurduğu devleti batılıların bu milliyetçi duygulu aydınlarına ve onarlın Hıristiyanlık ilkelerine dayalı öğretilerine laiklik tandanslı teslim etti. Ondan sonra onlar ne yaparsa bizim aklı evvel kıt normlular da İvan Pavlov’un şartlı refleks akımına kendini alabora edip sancak tarafından bodoslama daldı kendi değerlerine savaş açıp kovaladık padişahı yurtdışına diye güle oynaya davulcu keyfi sürdüler ve kanayan yara kabuk bağlamadı ne yazık ki? Hep akıyor hiç dinmiyor mütemadiyen kanıyor/kanatıyorlar bizi nefsimizden vurmanın keyfini yaşıyorlar.
Evet, biz nefsimizden vurulduk. Her şeyi başta yönetim olmak üzere moda adı altında modernliğin ölçüsü diye aldık/aldırıldık bununla övündük. Dinin haram kıldığı her nesneyi her ölçüyü demokrasi kılıfıyla özgür bırakıp sırtımızda batıl çuvalları taşımaktan yorulmadık. Öyle bir dünya kaygımız vardır ki; Tasavvuf ehlinin uyduğu; edep terbiye ahlaki ne varsa kanaat sabır dinin emir ve kurallarını yok sayıp haram olan her şeye elimizi, belimizi, dilimizi ne varsa bulaştırmaktan çekinmedik.
Yerlere yatıp bi yuvarlanmadığımız kalmıştı !!! Onu da bacımız Seda aldı geldi buyur etti bizlere. Örnek oldu hem de. Belki yakında Uğur’cuğum ile de “Falling Stars “yaparlar da bizlerde sevince boğuluruz. Ne yapalım Kemal Sunal’ın dediği “Sen daha iyi bilirsin ağam”
……Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum.Daha küçükken okullarımız ve Üniversitelerimiz çocuklarımızı,gençlerimizi kuvvetli bir tarih şuuru ve zengin bir Türkçe ile yetiştirmekte daima başarılı olabilselerdi,buna başta yöneticilerimiz Avrupa sevdalılığına körü körüne bağlılıkla kendilerinden vazgeçmemiş olsalardı,milletimizin ve vatanımızın birliği dirliği korunmuş olsaydı bütün bu sıkıntıları çekmemiş olsaydık kötü mü olurdu?
Kökümüz bir ağacın kökünden daha önde gelirken bu dalın ve yaprakların kokuşması neden?
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.