KISKANÇLIK
29 Aralık 2017, Cuma 08:09Senden ednâyı görüp şükr ile demsâz olmak
Senden âlâlara reşk eylemenin merhemidir
Nâbî
“Senden aşağıdakilere bakıp, şükredip, onlarla dost olmak, kendinden yukarıdakilere bakıp kıskançlıkla üzülmekten daha iyidir.”
Kıskançlık gerçek Müslümana yakışan ve yaraşan bir tavır değil, bilâkis şeytanın huy ve hasletidir. Çünkü o, Âdem Babamızı kıskandı, çeşitli hile ve desiselerle onların cennetten kovulmasına sebep oldu, kendi de lanetlenip oradan çıkarıldı. Kıskançların sonunun da onunki gibi olacağını Allah ve Resülü bildiriyor. İslâm’da gıbta vardır ama kıskançlık yoktur.
Yani; dünya işlerinde insanlardan daha iyi olayım, daha zengin olayım, yarışı ben kazanayım… diye daha fazla çalışırsın, gayret edersin, efor sarf edersin, fedakârlık yaparsın… bu gıbta, ama ben onları geçeyim diye çıkılan yarışta ayağına çelme takarsan, tekerine taş korsan, onun zararına çalışırsan… bu kıskançlıktır.
Kıskanmak bir yerde caizdir; o da kendi ehlini, aileni, namusunu kıskanacaksın. Nasûhî bu hususu şöyle dile getirmiş:
Kendi ehl-i beytini kıskanmayan bir âdemin,
Pek bozuktur tıyneti, ondan fazilet bekleme!
Sultan ll. Bayezid Amasya’da şehzade iken, bir delikanlının yazısı dikkatini çekmiş, onunla tanışmış, padişah olunca İstanbul’a getirtmiş ve Türk Hat Sanatının piri, üstadı olan Şeyh Hamdullah’ı, o büyük kabiliyeti ortaya çıkarmış ve ona çok büyük saygı gösterirmiş. Öteki Paşalar bu durumu kıskanırlar ve zaman zaman hissettirirlermiş.
Padişah bir gün kütüphanede Hamdullah’ın yazdığı bir Kur’an-ı Kerimi bir sehpanın üstüne koymuş, diğer paşalara da birer kitap alıp sehpanın üstüne koymalarını emretmiş. Onlar değişik kitaplar alıp sehpanın üstüne koymuşlar ama, hiçbirisi Kur’an’ın üstüne başka bir kitap koymamış. Padişah; “gördünüz mü hiçbiriniz Kur’an’ın üstüne kitap koyamadınız, hürmet ettiniz. O halde Kur’an yazan ve ahlâkı da Kur’an gibi olan Hamdullahı benim çok sevmemi neye kıskanırsınız?” demiş.
Benzer bir kıssa da Gazneli Mahmut için anlatılır: Vezirlerinden baş vezirini çok severmiş, diğer vezirlerde onu kıskanırlarmış. Bir yolculuk esnasında Sultan Mahmut içi mücevher dolu bir torbayı ortaya atıp “yağma” diye bağırınca etrafındaki vezirlerin hepsi onlardan bir şeyler kapmaya koyulmuşlar, yanında sadece baş vezir kalmış, ondan sonra Sultan; “gördünüz mü? Benim bu zatı çok sevişimin sebebini anladınız? Demek düşman aynı şeyi yapsa, sizi beni yalnız bırakacaksınız” demiş ve onları utandırmış.([1])
Şöyle bir latifede anlatılır: Hz. Havva validemiz, Âdem babamızla evlenip birçok çocuk sahibi olur. Tabi onların yetiştirilmesi, hizmetlerinin karşılanması, talim ve terbiyeleri derken çok yıpranmış ve kendi talip olarak, ısrar ederek Hz. Âdem’e bir hanım daha istemeye karar vermişler, dünya üzerinde evlatlarından başka insan olmayınca, bu talep cennetten karşılanacak.
Cenâb-ı Hak emir vermiş bir huri cennetten çıkarılıp gönderilmek üzere iken, Hz. Havva’nın kıskançlığı tutmuş ve vazgeçmiş “gelmesin” demiş. Melekler demişler ki, “emir verildi, cennetten çıktı, bunun geriye dönüşü olmaz, mümkün değil” demişler. Hz. Havva’nın kesin tavrı karşısında çareyi gelen huriyi gelin olarak oğlanlardan birine almak suretiyle mesele halledilmiş, gelinlerle kaynanalar arasındaki rekabet, kıskançlık ve soğukluk bu olayla başlamış ve hâlâ devam etmektedir diye latife yaparlar.
Bir otobüs gelin, bir otobüste kaynanalar doldurmak suretiyle pikniğe gitmişler, kaynanaların otobüsü uçurumdan yuvarlanmış ve hepsi ölmüş. Gelinler zil takıp oynamamışlar ama, pek de üzülmemişler. Ama bir gelin habire ağlarmış bir türlü durduramamışlar ve demişler ki; “kaynana için bu kadar ağlamaya, gözyaşı dökmeye değer mi?” O şöyle cevap vermiş: “otobüste benim kaynanam yoktu, getirmemiştim, onun için ağlıyorum.”
Dipnot:
1- İbrahim Refik, Hikmetler Kitabı, Albatros yay. İst. 2005. s. 104.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.