KİTAPLARLA YAKIN DOST OLALIM (3)
29 Mart 2017, Çarşamba 07:35Hâlbuki geçmişte Müslümanlar çok okuyan insanlar imiş. Bizim dinimizin ilk emri OKU dur. Tefsir sahibi Fahrettin Razı’nin yemek yerken bile kitap okuduğu,([1]) Cahız’ın hasta olup kalkıp kitaplarını alamayacak durumda olduğundan dolayı, yatağının dibine kitaplarını kaydırdığı ve onların devrilmesi neticesi altlarında kalarak öldüğü, İbni Rüst’ün “Büluğ çağına geldikten sonra annemin öldüğü ve evlendiğim gün olmak üzere iki gün kitap okumadığımı hatırlarım” dediği,([2]) Taberanî’nin sadece okumak değil ömrünün her gününde 40 sahife yazdığının anlaşıldığını,([3]) Sadrazam Ahmet Vefik Paşadan, Mühr-i Hümayun geri istenince; “Hay Allah Razı olsun demek beni kitaplarımla baş başa bırakıyorsunuz” dediği ([4]) Uluğ Bey; “İlmin hükümdar olduğu bir memleketin ferdi olmayı, hükümdar olmaya tercih ederim” dediği, Yavuz Sultan Selim’in günde dört saat uyku ile iktifa edip, geceleri gözleri kızarıncaya kadar okuduğu ve “durgun sular kokuşur” dediği ([5]) tarihi gerçeklerdir.
Kitap Osmanlı örfünde düğün ve sünnetlerde en makbul ve mahbub hediye kabul edilmiştir.([6]) lV. Mehmet oğlanlarını everince düğünde çok kıymetli 71 adet eser hediye gelmiştir.
Osmanlıda yazılan eserler de hakkıyla değerlendirilir, yazarına hak ettiği verilirmiş. Osmanlı Vak’anüvistlerinden Es’ad Efendi yazdığı Tarihini padişaha takdim edince, Kanlıca’da bir yalı alabilecek bir hediye 20.000 kuruş hediye almıştır. Keza evi yanan Vâsıf yazdığı eserine karşılık bir ev alacak meblağ olan 7.500 kuruş almıştır.
Fatih Fetihten sonra 15 kütüphane kurdurmuş, kendisi de devamlı okumuş, hatta savaşa giderken bile atın üzerinde, ilim erbabını etrafına toplayıp, ilmi müzakere ederek giden biridir.([7]) Her cami ve külliyede büyük büyük kütüphaneler. Onlardan bize intikal eden ve kıymetini bilemeyip çoğunu Avrupalılara kaptırdığımız yüz binlerce eser. Fakat bugün dünyanın en az okuyan ve en az çalışan milletlerinden biri durumuna düştük.
Konya Mevlana Enstitüsünde, birlikte görevli olarak katıldığımız bir panelde Prof. Mustafa Kafalı; “Üniversitede Osmanlıca dersine giriyorum. Yazılılarda bizim Türk gençleri Japon talebelerden kopya çekiyorlar. Japon delikanlı öğreniyor da, bizimkiler dedelerinin diline heves etmiyorlar. Bu da beni kahrediyor”. demişti. Yine Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın sözü de ibretli: “Moskovalı gençler öğreniyorlar da bizimkiler öğrenemiyor”([8])
Tabi biz dedelerimizi tanımayınca, onların eserlerinden haberdar olmayınca, Batılıların Ecdattan aşırdıklarını da onların zannediyoruz. Bu gün bizde “Her şeyi Batılı yapar ve Onlar icad eder. Biz bir şey yapamayız” gibi çok yanlış bir kanaat malasef yerleşmiş durumdadır.([9])
Dünyanın en zengin tarihi kütüphaneleri bizde ama heyhat.([10]) Onların içine girecek, o sahada at oynatacak, o deryada sörf yapacak, o unutulmuşlar dünyasının kapısını açıp hazineleri gün yüzüne çıkaracak, kısaca dedesiyle torununu tanıştıracak elemanlara, kariyer sahiplerine, ilim âşıklarına, ecdat hayranlarına, tarih kahramanlarına ihtiyaç var. Çeşitli katliamlardan kurtulup ta, günümüze kadar ulaşan bu kapalı hazinelerin fatihlerini büyük bir iştiyakla bekliyoruz. O kitaplar bize neler pahasına intikal ettiğini, Kütüphanecilik haftasında İstanbul Millet Kütüphanesinin kurucusu Ali Emîri Efendinin ruhunu da şad ederek bir misal verelim. Belki yeni nesilden birkaç kişiye de örnek olur.
Ali Emîri Efendi; Diyarbakırlıdır. Kitap ve okuma aşığı birisidir. Tabir caizse kitapkoliktir. Buharî Hazretleri veya Evliya Çelebi gibi kitap toplamak ve okumak için Osmanlı diyarında birçok yer gezmiş. Hatta Yemen’deki kitapları toplayabilmek için memuriyet tayinini Yemen’e çıkartacak kadar kitap hastasıdır.([11])
Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lügat’it Türk isimli meşhur eserinin varlığı biliniyor ama piyasada bir numunesi yok. Ali Emîri Efendi, kitabın bulunmasına, basılmasına ve dünya Türklüğüne kazandırılmasına vesile olan zattır. Yahya Kemal Merhum O’nun için şöyle der:
Muhtaç isen füyûzuna eslaf pendinin
Diz çök önünde şimdi Emîrî Efendi’nin
Dipnotlar:
1- Sızıntı Dergisi, sayı 367.
2- Zaman Gazetesi, 29. 04. 1993.
3- Şemseddin Günaltay, Taberî 40 sene her gün 40 sayfa yazar. İsl. tar. Kaynakları der.
4- İlhan Bardakçı, “İmparatorluğa Veda” Hülbe Yayınları, s. 154.
5- İbrahim Refik, “Efsane Soluklar”, s. 3.
6- Vahit Çabuk, Tarih ve Medeniyet Dergisi Eylül 1995. sayı: 19. s. 36.
7- Faik Reşat, “Eslaf”, Tercüman 1001 Temel Eser, s. 64.
8- Tarih ve Düşünce Dergisi, sayı: 5, s. 77.
9- “Avrupa'nın ilim hırsızlığı” Tarih ve Medeniyet Dergisi, sayı: 47, s. 68.
10- Sabah Gazetesi, 29. 04. 1982.
11- R. Şükru Apuhan, “Hedefe Yürürken”, Timaş Yay. 1987, s. 112.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.