KLİŞE SÖZLER
07 Ekim 2020, Çarşamba 09:3840 yıl önce klişe vardı.
Çok sayıda aynı basımı yapmak için üstünde resim ve çeşitli yazılar olan klişe kullanılırdı.
Metal bir malzeme üzerindeki klişe baskıya dayanıklıydı ve yıllarca kullanılırdı.
Habere uygun bir resim bulabilmek için klişe sandıklarını saatlerce karıştırırdık..
Yine 40 yıl önce tipo baskı vardı.
Tipo baskı kalın metal harflerden oluşur, tek tek dizilir sonra kalıplar halinde gazetelerin baskıya gidecek sayfaları hazırlanırdı.
Tipo baskı, zevki de olan ama zahmetli ve hataya açık bir işti. Ayrıca bu iş için dizgici, sayfacı, baskıcı, kırımcı gibi elemanları bir arada bulundurmak gerekiyordu.
Türkiye 80’li yılların ikinci yarısında Ofset Baskı sistemi ile tanıştı.
İlk önce ulusalda Günaydın, Tan ve Hürriyet gazeteleri ofset sistemine geçti.
Halkımız heyecanlandı, bizlerde heyecanlandık.
Yeni bir teknoloji hayatımıza girmişti.
Tipo baskıya göre oldukça zahmetsizdi.
Hazırlanması ve baskıya verilmesi kolaydı.
Ofset baskı bir gazetenin hazır hale getirilmesini kolaylaştırmıştı. Kendisine göre önemli bir tasarrufta sağlamıştı gazete sahiplerine. Anlayacağınız maliyetler az da olsa düşmüştü.
Sonra ofset baskı cıvıklamaya başladı.
Tahtı fazla sürmeden sallandı.
Şak.. Digital baskı hayatımıza girdi ve taht kurdu.
Bilgisayar destekli digital baskı günümüzde matbuat ve basın dünyasının gözdesi ve sevgili oldu.
Dünyanın bu tarafında yani matbaa ve basın dünyasında radikal ve rasyonal değişimler oldu, ülkemizde son 40 yılda.
Akıllı, akılcı değişim.
Yaşadığımız dönem ve çağa uygun değişim.
Tipo baskı ile başlayan metal yük yerini digitale bıraktı.
Klişe zaman içerisinde tarih oldu ve hatıralarda kaldı.
Hayatımıza gelince.. Mesela; insan olarak sözlerimize, ifadelerimize davranışlarımıza bakalım..
Bu tarafta bir değişiklik yok.
Klişe hüküm sürmeye devam ediyor.
Günlük hayatımıza da riya daha çok hakim oldu. Ayrıca çoğumuz da ikircikli.
Hala klişe sözlerle kurumuş topraklarda gül yetiştirmeye ve puan toplamaya çalışıyoruz.
Sahicilik yok.
Samimiyet yok.
İnandırıcılık yok denecek kadar az.
Konuyu açalım biraz da ne anlatmaya çalıştığımız iyi anlaşılsın.
Yaşadığımız şehri anlatırken ve tanımlarken yüksek zevat söze başlarken şöyle tanımlar kullanır.
-Konya sevginin şehri,
-Konya hoşgörünün şehri,
-Konya vefanın şehri,
-Konya muhabbetin şehri,
Acaba bu sözler doğru mu?
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz bilmem ? Siyasette ve bürokraside bir beklentiniz varsa bu sözlerle alakalı “El hak doğrudur” peşin hükmünde olduğunuzu söylemeliyim.Size göre doğru çünkü halka şirin görünmeniz ve kendinizi sevdirmeniz gerekiyor. Ne de olsa “Amaç için her araç mübah” Keşke böyle bir anlayış hiç olmasaydı.
Bize kalırsa muhtemelen bizim gibi düşünenlerde olmalı. Bir zamanlar geçerliliği ve yüksek değeri olan bu sözler günümüzde klişeleşmiştir.
Metal klişe yerini söz ve tanım kilişesine bıraktı. Kullan kullanabildiğin kadar.
Bakın anlatıyım..
Mesela, sevgi şehri.. Maksat birisini sevmek mi? Maksak sevmekse kendimiz ya da çok yakınlarımız dışında kimi ne kadar seviyoruz.? Maksat şehri sevmekse.. Yaşadığımız şehri ne kadar seviyor, koruyor ve rasyonel bir şekilde değerlendiriyoruz?
Ne demek sevgi şehri?
Kim anlatacaksa birileri bunu anlatsın da bilelim. İnsanların büyük bir kısmı şayet narsist olmuşsa, bencilleşmişse insanlar arasında ve toplumda sevgi nasıl olacak?
Mesela, hoşgörünün şehri ne demek?
Birbirimizi ne kadar hoşgörüyoruz?
Birbirimizin bilerek veya bilmeyerek yaptığımız yanlış ve kusurları, bu arada yapılan eleştirileri ne kadar hoşgörüyoruz? Hoşgörü kabul etmektir. Hoşgörü eleştiriyi değerlendirmektir.Eleştirilen faydalanmaktır. Hülasa sahibine hasım muamelesi yapmamaktır.
E.. Bunlar sizde yok.
Ama şehir hoşgörü şehri sizde hoşgören insanlarsınız öyle mi?
Hadi canım ordan..
-Konya Vefa Şehri.. Ha.. Bakın bu doğru olabilir. Kadılar ne yaparlarsa yapsınlar onlara vefamız sonsuz.
-Konya Muhabbetin şehri.. 45 yıldır yazı yazan birisiyim.. Yıllardır her görüşten sayısız insanla temasımız oldu. Bunu da yani muhabeti de pek göremedim. Daha çok dönemsel ve ülkede yaşanan konjonktüre göre muhabbet ortamları yaratıyoruz.
Şehrimizden bağımsız bir tanımlamadan daha söz edecek olursak..
Mesela, “Kardeş ülke”gibi.
Anladık..
Ülkemiz, bir takım ülkelerle “Kardeş ülke” oldu.
Belediyelerimiz, bir takım ülkelerlerdeki şehirlerle “Kardeş Şehir” oldu.
Üniversitelerimizde dünyanın farklı ülkelerinde üniversitelerle “Kardeş üniversite” oldu.
Kardeşlik, müthiş bir bağ ve duygu.. Kardeşlikte nesep var. Kardeşlik, çok yakınlığı ifade eder.
Şimdi soru şu..
Acaba biz bu ülkelerle, şehirlerle bir birimize kardeş mesabesinde ve bu kadar yakın mıyız?
Tabii değiliz.
Kardeş kelimesi yerine işbirliği yaptığımız ülkeler, şehirler, üniversiteler gibi tanımlar yapılsa daha doğru olurdu.
Sonra bu ülkeyi yönetirken kimi durumlar karşısında şehir, bölge, belde ayrımı yaparken, muhalifleri ötekileştirirken, ayrım yaparken, bir birimize saldırırken, kırarken, dökerken, linç ederken kardeş olduğumuz aklımıza gelmiyor. Buna karşılık başka ülkelerle, şehirlerle, kurumlarla, halklarla, o ülkelerin devlet yöneticileriyle nasıl oluyor da kardeş oluyoruz?
Anlaşılan o ki, “Kardeş ülke, Kardeş Şehir, Kardeş Üniversite” gibi tanımlarında revize edilmesi ve gözden geçirilmesi gerekiyor.
Bugün klişe yok.
Tanımlamalarımızda, söz ve davranışlarımızda zihin bulanıklığı yaratan klişe sözler olmamalı.
Sonra sahicilik olmalı.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.