Kokuşan Asırlar (2)
28 Haziran 2019, Cuma 08:48Kendisi de bir Hıristiyan olan Makx Kemmerıch, dilimize de tercüme edilen “Tarihteki Garip Vak’alar” isimli kitabında şu bilgiyi verir:
“Allah'ın emirlerine itaat ederek yaşamaya önem veren Hıristiyan sofular, Ortaçağın ilk devirlerinde yıkanmazlardı. Azizelerden Elisabeth bu zevkten (yıkanma zevkinden) öylesine kaçınıyordu ki, kokmaya başlamış, etrafındakiler bu kokuya dayanamaz hâle gelince, onu yıkanmaya zorlamışlardı. Fakat başarıya ulaşamadılar. Çünkü kadın suya değer değmez fırlayıp kaçtı ve işlediği günahtan dolayı tövbe etmeye başladı.”(1)
Fransa Kralı 14. Louis (Lui) hayatında sadece bir kez banyo yapmıştır.(2) Birçok tarihi kaynakta bu durum zikredilmektedir. Asker menşeli hukukçularımızdan olan, emekliliğinden sonra Milliyet Gazetesinde uzun yıllar köşe yazarlığı yapan ve birçok kitabı Diyanet Vakfı tarafından yayımlanan A. Ragıp Akyavaş, “Derken Efendim-1” isimli kitabında, Paris’te Grevin Müzesinde, 14. Lui’nin hayatında bir defa içine girip çıktığı bu banyoyu gördüğünü zikreder.(3)
Yini Makx Kemmerıch şöyle yazar: “Paris’te 14. Lui zamanında hiç kimse sokakta giderken tepesine pis bir şeyin dökülmeyeceğinden emin değildi. Ancak geniş caddeler biraz emniyette idi. Her an bir pencere açılarak söylenen (Gare L'eau) seslenişinden sonra, bir lâzımlık veya leğen muhteviyatı aktarırlardı. Şehrin hiçbir sokağında bundan ve korkunç bir kokudan kurtulmak mümkün değildi. Umumi abdesthaneler olmadığı için sokak köşeleri, duvar dipleri, sarayların ve kiliselerin civarı bu hizmeti görürlerdi. Sarayların, kiliselerin ve müzelerin avlularında, salonlarında ve kapı arkalarında güpegündüz bu nevi ihtiyaçlar görülürdü. Kimse de bir şey demezdi. Yalnız 3. Henri biraz temizmiş ve 1587 senesi Ağustosunda bir tebliğ ile her sabah kendisi kalkmadan önce bahçede ve salonlardaki bütün pisliklerin temizlenmesini emretmişti. Buna rağmen ispanya ve Fransa kral sarayları çok şiddetli ve fena bir koku yayar, bunu ıtriyat (parfüm) kokuları bile bastıramazdı. Bunun için 17. asırda birisi lazımlığı keşfetmiş, bu icat saraylara kabul edilerek kokunun biraz önü alınmıştır.”(4) 1780 de halkın protestosu üzerine polis lâzımlıkların pencerelerden sokağa dökülmesini! Yasaklamıştır.
Fransız Enstitüsü Azalarından Funck Srentand; “La Sosiete ou Moyen Age” adlı eserden, İ. Hâmi Dânişmend şu bilgileri nakleder:
“...Çatal 13. asırda ortaya çıkıncaya kadar Avrupa'da yemekler elle yenir, yemeğin bitiminde kadınlar ellerini yıkayınca bazı kişiler onların el suyunu içerlerdi. Bunu bilhassa âşık olan erkekler yaparlardı. Sevdikleri kadın elini yıkayınca onun el suyunu, ona yaranmak için içerlerdi. Bu hâl gittikçe görgü kaidesi ve nezaket icabı hâline geldi.”(5)
Aynı kitapta 14. Lui'nin yatağa girme merasimi şöyle anlatılır: “Kral romb de şambrını giyer. Defi hacet için delikli iskemlesine oturur. Dakikalarca süren bu oturuş esnasında devlet işleri görüşülür, hatta elçiler kabul edilir. İş bittikten sonra kral yatağına girer. Bu merasime herkes katılamaz, devlet ileri gelenleri ile 60 bin gümüş akçe vererek bu merasime girme vesikası alan kişiler ancak katılabilirdi.”(6)
Meşhur J. J. Ruso saatlerce lâzımlıkta otururdu. Orlean dükü etrafında hizmetkârları, lâzımlığa kurulmuş, Noailles dükünü o vaziyette kabul etmişti. O zamanın sağlık durumu hakkında Wolter, Doktor Paulot'e yazdığı bir mektupta şu açıklamada bulunur: “Sizin Paris'teki o Hotel Dieu Hastanesi sirayet (bulaşıcı hastalık) yatağıdır. Üst üste yatırılan hastalar birbirlerine ölüm saçarlar. Daracık sokaklarınızda mezbahalarınız var. Yaz oldu mu, yayılan leş kokuları, bütün bir mahalleyi zehirlemeye kâfidir. Kiliselerinize gömülen ölülerin kokuları sağları bile öldürür. İnnecont mezarlığı ise bizi Hotanto zencilerinden daha aşağı düşüren bir vahşet delilidir.”(7)
Tuvaletin Avrupa’ya özellikle İngiltere’ye yakın tarihte geldiğini, böyle bir temizlik mekânının olduğunu Haçlıların Müslümanlardan öğrendiklerini Max Kemmerich ve başka yazarlar itiraf ediyorlar. Haçlılar; insani ve medeni birçok şeyle beraber bunu da Haçlı seferleri esnasında Müslümanlardan öğrendiklerini rahmetli M. Emin Eminoğlu şöyle dile getiriyor:
“Bunu bile yani tuvaleti bile, Müslümanlardan öğrendiklerinin birçok delili vardır. Biz bunlardan bir tanesini aktarmakla yetineceğiz: “Şam ve Kudüs’te Araplar cami avlusunda veya bir duvar dibinde inşa ettikleri tuvalet yerlerine “Beytülmay” derlerdi. Mânâsı da “su odası” demektir. Temizlikten habersiz olan ve pis olmayı tanrılarına kurbiyyetleri (yakınlıkları) için gerekli gören Hıristiyanlar, Haçlı seferlerinde bu odaları Şam bölgesinde ve Kudüs’te görmüşler ve aynısını memleketlerine yapmışlardır. Bu su odalarına da yaklaşık bu manaya gelen “Water Closet” demişler ve bunu kısaltarak W.C hâline getirmişlerdir.
Dipnotlar:
1- Makx Kemmerıch,“Tarihteki Garip Vak’alar”,Terc. Behcet Necati, s. 1.
2- Bütün Dünya Dergisi, Başkent Üniversitesi Kültür Yay. 2012/01 s. 123.
3- A.Ragıp Akyavaş,“Derken Efendim-1”,TDV Yay.Ankara 2007, s.325.
4- Makx Kemmerıch, a. g. e. s. 8-10.
5- İsmail Hâmi Dânişmend,“Tarihi Hakikatler”,Tercüman Gazetesi Yay.
1979, c. 2, s. 144.
6- Makx Kemmerıch, a.g.e. s. 10.
7- Makx Kemmerıch, a.g.e. s. 15.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.