Kokuşan Asırlar (3)
01 Temmuz 2019, Pazartesi 08:48Tuvaletin Avrupa’ya özellikle İngiltere’ye yakın tarihte geldiğini, böyle bir temizlik mekânının olduğunu Haçlıların Müslümanlardan öğrendiklerini Max Kemmerich ve başka yazarlar itiraf ediyorlar. Haçlılar; insani ve medeni birçok şeyle beraber bunu da Haçlı seferleri esnasında Müslümanlardan öğrendiklerini rahmetli M. Emin Eminoğlu şöyle dile getiriyor:
“Bunu bile yani tuvaleti bile, Müslümanlardan öğrendiklerinin birçok delili vardır. Biz bunlardan bir tanesini aktarmakla yetineceğiz: “Şam ve Kudüs’te Araplar cami avlusunda veya bir duvar dibinde inşa ettikleri tuvalet yerlerine “Beytülmay” derlerdi. Mânâsı da “su odası” demektir. Temizlikten habersiz olan ve pis olmayı tanrılarına kurbiyyetleri (yakınlıkları) için gerekli gören Hıristiyanlar, Haçlı seferlerinde bu odaları Şam bölgesinde ve Kudüs’te görmüşler ve aynısını memleketlerine yapmışlardır. Bu su odalarına da yaklaşık bu manaya gelen “Water Closet” demişler ve bunu kısaltarak W.C hâline getirmişlerdir.
Avrupa'da 1900’lü yıllarda bile evlerde tuvaletin olmadığı, Cumhuriyet tarihinin ilk yıllarının meşhur gazetecisi A. Emin Yalman hatıralarında dile getiriyor.(1)
Söylenen ve yazılanların en muknî (ikna edici) delili de; Avrupa’daki tarihi binalarda tuvaletin olmayışıdır. Tarihi estetiği bozulmasın diye bugün birçoğuna hâlâ tuvalet yapılmamıştır. Mesela; Paris’teki Versaille sarayının 1300 odası vardır ama bir tek tuvaleti yoktur.(2) Tuvaletin İngiltere’ye 1810 yılında geldiğini dünyaca ünlü bilim adamları ve yayın organları yazıyorlar.
Avrupa krallık Saraylarında ilk banyo dairesini 18. asrın sonlarında kraliçe Marie Antuanet (1755-1793) yaptırmıştır. Bu kraliçe Türklerle sınır komşusu olan ve onların temizliğinden etkilenen Avusturya İmparatoriçesi Maria Theresa’nın kızıdır. Fransa Kralı 16. Lui ile evlenmiş ve saraya banyo dairesi yaptırmıştır. Fransız İhtilalında saraya giren halk bu temizlik mekânlarını görünce kraliçelerine daha fazla kızmışlar, gazap etmişler. Başka suçlarıyla beraber Kraliçenin başını giyotinde kestiren sebeplerden biri de bu olmuştur (1793).(3)
Şöyle bir fıkra anlatılır. Bu sarayları gezdiren bir turist rehberine turistler tuvalet sorarlar, rehber yok der. O dönemde tuvalet diye bir şeyin bilinmediğini, şimdi de tarihi dokusu bozulmasın diye yapılmadığını söyleyen rehbere; “Peki burada o dönemlerde yaşayan insanlar ihtiyaçlarını nerede giderirlerdi? Diyen misafirlere Rehber:
“Askerler şuradaki duvar diplerine, kadınlar ağaç altlarına, hizmetliler kapı arkalarına, kuytu yerlere...” yaparlardı” der. “Peki, kral nereye yapardı?” diye sorulunca, Rehber;
“O istediği yere yapardı!..” diye cevap verir. Bu fıkra ve latife diye anlatılır ama gerçeğin ta kendisidir. Dahası da var: Bu saraylarda rastgele yerlere yapılan katı pisliklerin üzerine tüy diken resmi görevliler varmış. Bu kazuratların üstüne büyük tüyler dikilir, birkaç gün o şekilde kurur, sonra toplaması kolay olur o tüylerden tutup bir kenara götürüp atarlarmış.
Osmanlının ilk Paris Büyükelçisi Yirmi sekiz Mehmet Çelebi bu duruma muttali olmuş, dönüşte bulunduğu meclislerde anlatmış ve çok tuhaf karşılandığı için “Üstüne tüy dikme sözü” darb-ı mesel olmuştur. Fötr şapka yukardan pencerelerden atılan pisliklerden korunmak için icat edilmiş bir buluş olduğunu söyleyenler vardır.(4)
Yakın tarihimizin güzide şahsiyetlerinden olan ve 2000’e yakın kitap, makale, dosya, defter bırakan Ord, Prof. Süheyl Ünver’in yazdığına göre, onların böyle saraylarının içinde bile pisliklerinin üstüne tüy diktikleri dönemde, ecdadımız Osmanlı, sokaklarda bile nadirattan görülen tükürüklerin üstüne kül dökmek, insanların sıhhat ve selametine faydalı olmak için hususi “Tükürük Vakıfları” kurmuşlardır.(5) Malum kül’ün antiseptik özelliği vardır. Temizdir temizleyicidir. Bu özelliği biliniyor ki, bizim çocukluğumuzda fakr u zaruret içinde kıvranan Türk milleti, sabun ve hijyen maddeleri bulamadığı için çamaşırlarını külle kaynatıp temizlerlerdi.
Bu tüy meselesinin de yakın tarihimizde bir esprisi var. Cumhuriyet dönemi heccavlarından (hicivci) Neyzen Tevfik İstanbul Konservatuarında görevlidir. Ama yapılan haksız uygulamalara tahammül edemediği için o günün meşhur partisi hakkında ileri geri sözler söyler. Bunu duyan İstanbul valisi Lütfi Kırdar Neyzen’in görevine son verir. Çok kızan sanatçı o günün Başbakanına hitaben:
Sı…n İstanbul’a K... Lutfi’yi vali diye
Bir tüy takta uçur âleme karşı b...kunu
Milletin hışmını teskin edemezsin, Teresin
....tüne soksan eğer partinin altı okunu
Dipnotlar:
1- A. Emin Yalman, “Yakın Tarihte Gördüklerim Geçirdiklerim”, Pera. A.
Ş, Yay. 1997. c. 1/268
2- Sabah Gazetesi, 03. 11. 2011.
3- İbrahim Refik, “Sohbet Tadında Tarih”, Albatros Yay. İst. 2005, s. 79.
4- İbrahim Refik, “Sohbet Tadında Tarih”, Albatros Yay. İst. 2005, s. 77.
5- Dursun Gürlek, “Kültür Dünyamızdan Manzaralar”, Kubbealtı Yay. İst.
2010, s.143.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.