Kokuşan Asırlar (5)
04 Şubat 2019, Pazartesi 09:06Şöyle bir fıkra anlatılır. Bu sarayları gezdiren bir turist rehberine turistler tuvalet sorarlar, rehber yok der. O dönemde tuvalet diye bir şeyin bilinmediğini, şimdi de tarihi dokusu bozulmasın diye yapılmadığını söyleyen rehbere; “Peki burada o dönemlerde yaşayan insanlar ihtiyaçlarını nerede giderirlerdi? Diyen misafirlere Rehber:
“Askerler şuradaki duvar diplerine, kadınlar ağaç altlarına, hizmetliler kapı arkalarına, kuytu yerlere...” yaparlardı” der. “Peki, kral nereye yapardı?” diye sorulunca, Rehber;
“O istediği yere yapardı!..” diye cevap verir. Bu fıkra ve latife diye anlatılır ama gerçeğin ta kendisidir. Dahası da var: Bu saraylarda rastgele yerlere yapılan katı pisliklerin üzerine tüy diken resmi görevliler varmış. Bu kazuratların üstüne büyük tüyler dikilir, birkaç gün o şekilde kurur, sonra toplaması kolay olur o tüylerden tutup bir kenara götürüp atarlarmış.
Osmanlının ilk Paris Büyükelçisi Yirmi sekiz Mehmet Çelebi bu duruma muttali olmuş, dönüşte bulunduğu meclislerde anlatmış ve çok tuhaf karşılandığı için “Üstüne tüy dikme sözü” darb-ı mesel olmuştur. Fötr şapka yukardan pencerelerden atılan pisliklerden korunmak için icat edilmiş bir buluş olduğunu söyleyenler vardır.(1)
Yakın tarihimizin güzide şahsiyetlerinden olan ve 2000’e yakın kitap, makale, dosya, defter bırakan Ord, Prof. Süheyl Ünver’in yazdığına göre, onların böyle saraylarının içinde bile pisliklerinin üstüne tüy diktikleri dönemde, ecdadımız Osmanlı, sokaklarda bile nadirattan görülen tükürüklerin üstüne kül dökmek, insanların sıhhat ve selametine faydalı olmak için hususi “Tükürük Vakıfları” kurmuşlardır.(2) Malum kül’ün antiseptik özelliği vardır. Temizdir temizleyicidir. Bu özelliği biliniyor ki, bizim çocukluğumuzda fakr u zaruret içinde kıvranan Türk milleti, sabun ve hijyen maddeleri bulamadığı için çamaşırlarını külle kaynatıp temizlerlerdi.
Bu tüy meselesinin de yakın tarihimizde bir esprisi var. Cumhuriyet dönemi heccavlarından (hicivci) Neyzen Tevfik İstanbul Konservatuarında görevlidir. Ama yapılan haksız uygulamalara tahammül edemediği için o günün meşhur partisi hakkında ileri geri sözler söyler. Bunu duyan İstanbul valisi Lütfi Kırdar Neyzen’in görevine son verir. Çok kızan sanatçı o günün Başbakanına hitaben:
Sı…n İstanbul’a K... Lutfi’yi vali diye
Bir tüy takta uçur âleme karşı b...kunu
Milletin hışmını teskin edemezsin, Teresin
....tüne soksan eğer partinin altı okunu
Haçlı orduları kumandanı İngiltere Kralı (1189-1199) Aslan Yürekli Rişard’a(3) Salahaddin-i Eyyûbi hediye kabilinden sabun, çalar saat vb. hediyeler göndermiş, sabunu bilmeyen bu kralın peynir diye yemeye kalktığı, saat çalınca da içinde şeytan var diye korkup yere vurduğu ve yanından uzaklaştırdığına dair tarihi kayıtlar mevcuttur.(4)
“Avrupa yakın tarihe kadar gerçekten sabunu bile bilmiyordu. Arapçadagidermek manasına olan “Sabane” kökünden, çok giderici manasını ifade eden Müslüman icadı sabun kelimesi Müslümanlardan Avrupa’ya geçmiş ve FransızlarSavon,İngilizler Soap,AlmanlarSeife diye isimlendirmişlerdir.”(5)
Katalon Kralı Fernando ile Aragon Karaliçesi İzabel 1476 da evlenmiş, güçlerini birleştirmişler ve 1492 de son Endülüs Müslüman emirliğini ortadan kaldırmışlardır. İzabel; “Granada’yı alıncaya kadar elbise değiştirmeyeceğim, yıkanmayacağım” gibi yeminler etmiş ve sözünü tutmuş, tarihe pasaklı İzabel olarak geçmiş, elbiseleri kirden meşine dönmüş, kokudan yakınına yaklaşılmaz olmuştur.(6) Bu kraliçenin hayatında iki defa yıkandığı, birisi ilk doğduğunda, birisi de evlenip gerdeğe gireceği gün olduğu hususunda kayıtlar vardır.(7)
Ortaçağ Avrupa’sının medeni seviyesini anlamak için şu misallere bakmak yeterlidir: 1624 yılında Brandebourg Prensi vereceği ziyafetin davetiyesine şu ikazları yazdırmıştır: “...Sahanlara dirseklerine kadar ellerini sokmak, yaladıkları kemikleri tekrar sahanlara koymak veya fırlatıp atmak, parmak yalamak, tabaklara tükürmek, örtü kenarlarına burun silmek yasaktır.”
Aynı tarihlerde İngiltere Kralı l. Jak’ın sofrasında da aynı görgüsüzlükler var idi. Fransa’da ise kral, prens ve prenseslerinin kokudan yanlarından geçilmezdi... Osmanlı devletine gelen elçiler, özellikle Rus elçileri bu kokularından dolayı, hamama sokulmadan, padişahın huzuruna katiyen alınmazlardı.(8)
14. Lui hastalanıp kendi hekimleri çare bulamayınca, Osmanlı Padişahından doktor istemiş, giden doktor tedaviiçinyoğurt isteyince, onların yoğurdu hâlâ bilmediklerini! hayretle görmüştür.
Saçı, sakalı bir birine karışan ve pislikten kokuşan Rus milletinin durumuna bir nebze çare bulabilmek için, Rus Çarı Deli Petro'nun saç ve sakal vergisi koyduğu bilinen tarihi gerçeklerdendir.(9)
Dipnotlar:
1- İbrahim Refik, “Sohbet Tadında Tarih”, Albatros Yay. İst. 2005, s. 77.
2- Dursun Gürlek, “Kültür Dünyamızdan Manzaralar”, Kubbealtı Yay. İst. 2010, s.143.
3-Bu unvanı hiçte hak edecek bir yaşantısı olmayan ve onbinlerce Müslüman katleden bu zata maalesef Müslümanlarda Aslanyürekli lakabını kullanırlar.
4- İbrahim Erdinç Şumnu, “Temizliğin Tarihi ll”, Zafer Dergisi, yıl 1990, Sayı 166, s. 14.
5- Mehmet Eminoğlu, Çağımızı Aydınlatan Kur’an Mûcizeleri, Hizmet Kitabevi, Konya 1978, 5. baskı, s. 212.
6- Mehmet Sılay, “Endülüs Çağırıyor”, Düşün Yay. İst. 2011, s. 44.
7- İbrahim Refik, “Sohbet Tadında Tarih”, Albatros Yay. İst. 2005, s. 79.
8- Sâmiha Ayverdi,“Kölelikten Efendiliğe”,Kubbealtı Yay.İst. 2009, s.50.
9- Sakalı yasaklayan Çar Deli Petro’dan kaçan halk, Kırım hanına sığındı.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.