KONUŞMADAN OLMAZ
15 Şubat 2017, Çarşamba 07:16Ağzı olan konuşuyor derler halk arasında. Doğrudur, hemen hepimiz ya bu sözü söylemiş ya da söylediğimizi, benimsemeyen belki de zoruna giden birisi nezdinde, açıkça dışa vurum bir mesaj olarak dolaylı yoldan bize iletilmiştir, kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla dercesine. Konuşmadan durulmayacağına göre ağza gelen her olur olmazı da her yerde söylememek lazım. Hani Mevlana Hazretleri: Söz yürekten gelir, dilden çıkar. Dilini terbiye etmeden önce yüreğini terbiye et “Der. Konuşalım halleşelim dilleşelim ama birbirimizi anlamaya çalışalım. Bir söz meclisinde bir araya gelen insanlar saygı sükût ve hoş görülü bir ortamda edep ve ahlaka mugayir olmadan usulüne uygun gönül gözüyle halleşmişlerse bu aldıkları aile terbiyesi ve edebin yansımasıdır. Yeri geldiği zaman susmayı bilen bunu edebinden yapar. Her doğru her yerde nasıl ki söylenmezse, bugün TV ekranlarında birkaç kişinin bir araya gelip, zamanla ortamı germeleri bunların toplumsal dinamizmimizin ana ekran unsuru olan kültürümüzün asaletini bilmemelerinden kaynaklanabilir. Şayet bilipte bilmemezlikten geliyorlarsa bu onların toplumun değerlerinden uzak kalmalarının veya önemsememelerinin, başka bir kültür unsurunun etkisi altında olmalarından da olabilir.
Ohalde aslında bugün üzerinde durmak istediğim mesele kültürel faktörlerimizdir. Kültür bir toplumun yaşama tarzı hayat anlayışı olaylara ve meselelere bakış açısıdır. Değerlendirme tutum ve davranışlar manzumesidir. Kültür demek kimlik demektir. Haysiyet demektir. Olmak demektir. Kültürün izlerini taşımakla, kültürel izlerden kaçınmak farklı olan ve birbirine benzemeyen iki ayrı oluşum iki ayrı şekillenme ve iki ayrı somut duruş demektir. Tıpkı yaşayanla yaşamayan bilenle bilmeyen bir olmaz ölçüsündeki gibi, ayrı ayrı zıtlıklara tabidir. İnsan hayatı tecrübelerle doludur. Kıssalar ders almamız içindir. Büyüklerin sözleri bir nevi yaşanmış en büyük tecrübe ve atasözü kıvamındadır. Hayattan çıkarılacak acı dersler ve ya geçmişte yaşanılan korkunç olaylardan çıkarılacak tecrübeler hep bir toplumun birikimleridir. Bunları iyi kullanmak ve akılcı davranmak ne kadar pay ve hissedar olduğuna veya gerçekten önemseyip önemsemediğine bağlıdır. Kaybedilen bir şey mademki bıraktığın yerdedir, o halde onunla yeniden yüzleşmen ve hasbıhal etmen gerekir. Hayat tecrübesi ve birikimi yüksek olan toplumların nesillere aktaracakları gelecek günler içinde önemli hazinedir. En büyük birikimimiz tarih ve kültürel mirasımız edebiyatımız ilim ve sanat çalışmalarımız iken hiç ummadığımız bir anda bu birikimler havada kalıp acil ve acı reçeteli bir düşüşe geçtiysek irtifa kaybetmeye başladıysak o uçağım yeniden havada uçması ve durması gerekir. Bugün Japonların Hiroşima ve Nagazaki şehirleri halen atom bombası izleri taşıyıp eğitim amaçlı ve bir ülkenin geleceğinin milli dayanışma içerisinde örf ve adetlere bağlı kültürel dinamizm korunarak ayakta kalması için bunlar önemsenip çalışma ve disiplinli olma geleceği iyi planlama fuçurizm açısından değerlendiriliyorsa bizim tarihsel birikimimiz o kadar fazla ki yeter ki; bunları işleyecek plan program ve iyi yetişmiş uygulayıcılar var olsun.
Aile diyorum bir toplumun geleceğinin ana sigortasıdır. Eğitimin ilk açılan penceresi. Anne ve babanın hayata bakış açısının şifrelerinin verildiği yer. Eğer yoksa böyle bir kaygı bekleme ileriye yönelik bir atılım. Seni kısaca zor bir yıl gün hatta aylar bekliyor olabilir. Bir ağacın yetişmesi için nasıl bilim ve teknolojik yönden sulama güneş gübreleme toprağın cinsi hatta hassasiyeti vb. düşünülüyorsa insan içinde aynı şeyleri plana koymak gerekir. Önemsenen ehemmiyet, verilen kıymet, ilgilenilen ailelerin çocukları başarılı oluyor. Ya kendi başına bırakılan ilgiden anne baba sevgisinden uzak bırakılan değerlerinden habersiz olanların durumu? İşte en başta aile eğitimi ve bunun da teşviki devletin ve okumuş aydınlarının toplumsal dayanışma çabalarıyla belli bir noktaya ulaşmak için sabırla çalışmaları ile yelkenlerin pupa yelkene dönüştürülmesi ile mümkündür. Demek ki kültür; bir devletin, toplumun mevsimlerinin yer aldığı bir iklimidir. Onu ihmal etmek ya da tutup başka ülkelerin kültürel esasları ile değiştirmek ve ondan uzaklaşmak aynı zamanda balinanın suyun içerisinde yüzerken kendini karaya vurması gibidir. Ancak çağın şartlarına göre kültürel unsurları yenilemek geliştirmek ve donatmak gerekir. Bu demek değildir ki; asli unsurlarından vazgeçmek. Değil elbette. Bu kendini kendi ortamın kıvamında yenilemek ve özünü muhafaza ederek balın muhtevasını koruyup tadını bozmadan zenginleştirmek demektir. Günümüzde kendini batının varisleri olarak görüp toptan milli kültürümüzün genleri üzerinde oynayanlar gördüler ki; kendi geçmişine sahip çıkmayan hatta küfreden bir batılı gibi bize/kendimize düşman ve onların egemenliğini arzulayan hizmetkârlar yetiştirdiler. Tespihin ipini koparanlar şimdi yeniden tek tornadan ipe dizmenin telaşını yaşıyorlar. Nasıl yapsak ta bu milleti kendimize tekrar inandırsak diye! Hâlbuki bize dar gelen ve tek düze monoton bir hayatın içerine iten sebeplerle ne kendimiz olabildik ne de batı ile yarışabildik. Kendi sistemlerini kendi kültürleri üzerine dikenlere imrenip bizde Kayseriye deniz isteriz diye uykumuzdan uyandığımızda ise tam bir asırdır kendimize gelemediğimizi fark ettik. Batılılaşmak ya da batı kültüründe insanlar istese de istemese de sınıflara ayrılır ama bizim inanç kültürümüzde bir tarağın dişleri gibidir, yani eşittir. Bunları ihmal ederek kendimizi sloganlarla beslediğimiz bunca yıldır, bu düzenin kaymağından nemalananlar nezdinde tarihi vurgularla öze dönüşten bahsettiğinde maalesef adın gerici oldu. Kendileri çağdaş olup! Bir çivi çakamayanlar halkada güvenmeyerek onu bidon kafalı diye nitelendirdi. Hem halkçıyız slogan nöbetine iltica edeceksin hem de halktan korkup bugün ona güvenmeyeceksin ya da köle diyeceksin. Valla bizim çağdaş geçinen ilericilerin dünya da eşi benzeri yok desem katılır mısınız? Öze yok etme faturasını halen ağır şekilde öderken elimize geçen ve yeniden dirilişe kapı aralayacak Türk’ün şahsında şahlanacak milli kültürümüzü ve devletimizin geleceğini düşünerek ensar olma yolunda olabildiğince ben evet diyorum.16 Nisan Milat olsun bize, tıpkı 15 Temmuz gibi. VARMI SINIZ?
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.