Konuşması Zikir, Sükûtu Tefekkür?
11 Nisan 2016, Pazartesi 08:43Cenâb-ı Hakk'ın kullarında görmeyi murad ettiği manevi tekâmül için tefekkür etmemiz gerekliliğini, Sevgili Peygamberimizin tefekkür hayatı ve örnek yaşayış tarzından, açıkça ortaya koyduğunu görmekteyiz.
Zîrâ O, geceleri ayakları şişinceye kadar gözyaşları içinde kulluk ve ibâdete devam etmiş, gözleri uyusa bile kalbi dâimâ uyanık kalmış, Allah’ın zikrinden, tefekkür ve murâkabesinden bir an bile uzaklaşmamıştır.
Âişe -radıyallâhu anhâ- vâlidemiz, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın gece hayatından bir kesiti şöyle nakleder:
“Bir gece Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana: «–Ey Âişe! İzin verirsen, geceyi Rabbime ibâdet ederek geçireyim.» dedi. Ben de: «–Vallâhi Sen’inle berâber olmayı çok severim, ancak Sen’i sevindiren şeyi daha çok severim.» dedim.
Sonra kalktı, güzelce abdest aldı ve namaza durdu. Ağlıyordu… O kadar ağladı ki, elbisesi, mübârek sakalları, hattâ secde ettiği yer sırılsıklam oldu. O, bu hâldeyken Bilâl -radıyallâhu anh- ezan okumaya geldiğinde Allah Rasûlü’nü perişan bir hâlde buldu.
Âlemlerin Efendisi’nin ağladığını görünce: «–Yâ Rasûlallâh! Sizi bu kadar mahzun ve mağmûm eden hâdise neyin nesidir? Allah Teâlâ sizin geçmiş ve gelecek bütün günahlarınızı bağışladığı hâlde niçin ağlıyorsunuz?» dedi. Bunun üzerine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: «–Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı? Vallâhi bu gece bana öyle âyetler indirildi ki, onu okuyup da üzerinde tefekkür etmeyenlere yazıklar olsun!» dedi ve şu âyetleri okudu:
«Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, akl-ı selîm sâhipleri için (Allâh’ın birliğini gösteren) kesin deliller vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her an) Allâh’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin tefekkür ederler ve:
Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen’i tesbîh ederiz; bizi cehennem azâbından koru! (derler).» (1)
İşte bu âyet-i kerîmeler nâzil olduğu gece Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, güller üzerindeki şebnemleri imrendirecek gözyaşları ile sabaha kadar ağlamıştı.
Şüphesiz ki O, bu fermân-ı ilâhîye, daha risâlet vazîfesine başlamadan önce bile Hira Mağarası’ndaki inzivâ ve tefekkür hayâtı ile tâbî olmuş durumda idi. O’nun Hira’daki ibâdeti, tefekkür etmek, atası İbrâhim -aleyhisselâm- gibi göklerin ve yerin melekûtundan ibret almak ve Kâbe’yi seyretmek şeklindeydi.(2)
O günlerde olduğu gibi Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, daha sonraki hayâtında da dâimâ hüzünlü ve tefekkür hâlinde idi. Konuşması zikir, sükûtu tefekkür idi. Nitekim hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardı: “Rabbim bana sükûtumun tefekkür olmasını emretti, (ben de size tavsiye ediyorum.)”(3) ve “Allâh’ın yarattıkları üzerinde tefekkür edin...”(4) çünkü “Tefekkür gibi ibâdet yoktur.”(5) Milli şairimiz Mehmet akif'in dediği gibi:
Allah'a dayan, sa'ye sarıl, hikmete râm ol...Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol!
İnsanın her işinde Allah’a güvenmesi ve O’na dayanmasına tevekkül diyoruz. Bu inanç müminlerin özelliklerinden olup insana manevi güç vermektedir. Ancak her konuda olduğu gibi tevekkül mevzusunda da örnek aldığımız Sevgili Peygamberimize Yüce Mevlâ'mız; Kur'an-ı Kerim'inde ''(Ey Muhammed) Karar verip azmettiğin zaman Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah Kendisine dayanıp güvenenleri sever.''(6) buyurmuştur.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ve sadık dostu Ebu Bekir (r.a), hicret ederlerken müşriklerin takibinden kurtulmak amacıyla mağaraya sığınmışlardı. Amansız takipçilerin mağaranın kapısına dayandığını fark eden Hz. Ebu Bekir: “Ey Allah’ın Elçisi, eğilip bir baksalar bizi görecekler” diyerek endişesini dile getirmişti. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.): “Üzülme, Allah bizimle beraberdir,”(7) ve “Allah’ın yanlarında olduğu iki kişi hakkında neden endişe ediyorsun ki?”(8) diyerek arkadaşını sakinleştirmiş ve tevekkül anlayışını ortaya koymuştu.
Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in her gün evden çıkarken yaptığı şu duaya hep beraber amin diyelim:
“Allah’ın adıyla tevekkül ettim. Allah'ım! Ayağımızın kaymasından, şaşırmaktan, zulmetmekten zulme uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlığa uğramaktan sana sığınırız”(9)
Dipnotlar:
1-Âl-i İmrân, 190-191)” (İbn-i Hibbân, II, 386).
2- Aynî, Umdetü’l-Kârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, Beyrut, İdâretü’t-Tıbâati’l-Münîriyye, ts., I, 61; XXIV, 128.
3 -Aynî, Umdetü’l-Kârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, Beyrut, İdâretü’t-Tıbâati’l-Münîriyye, ts., I, 61; XXIV, 128.
4-Deylemî, II, 56; Heysemî, I, 81.
5-Ali el-Müttakî, XVI, 121.
6-Ali-İmran Sûresi, 159.
7-Tevbe, 9/40.
8-Buhari, Fedâilü’l-Ashâb, 2.
9-TirmizÎ, Deavât, 35.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.