KORKU VE ÜMİT ARASINDA YAŞAM (1)
28 Ekim 2020, Çarşamba 08:49İnsan nerede olursa olsun hayatını büyük bir sorumluluk anlayışı içerisinde yerine getirmekle mükelleftir. Üstelik yaratılıştan sorumluluğun mahiyeti belirtilmiş ve insanın başıboş olmadığı açıklanmıştır. Bizim inancımızın temel talebi Allah’a itaattir. Allah’a hakkıyla itaat eden bir Müslüman aynı zamanda Peygambere de itaati gereklidir. Yani Müslüman, inancının gereği olarak aklı ve iradeyi fıtrata uygun yönde kullanmasıyla hayatını planlı, programlı, Allaha itaat eden bir kulvara götürmüş olur.
Tabi insan fıtrata uygun görev ve sorumluluklarını yerine getirme konusunda onun yöneliş ve gidişatına karşı, bu istikametinde kendisini bekleyen engellerle karşılacaktır. Yani su gibi hep duru bir ritimde akmıyor her şey. Suya karışmaya çalışan iç ve dışarıdan müdahale eden nefis ve şeytan gibi en büyük engel teşkil eden büyük bir sınav var karşısında. Bunlar büyük şer güçlerdir.
Eğer şer güçler insana galip gelirse kulu günaha bulaştırma ve Allah’a isyana götürmeye varan fiilleri ortaya çıkarır. Günaha bulaşan ve Allaha itaat yerine isyana yeltenen bir nefiste günah kiri ile bulunduğu kalbi karartır ve insan bu şekilde kendisine zulmetmeye başlar.
İşte Yaratıcın ortaya koyduğu kurallar manzumesi, insanın nefsi taşkınlıkta bulunma ve şeytana uymasını engelleme karşısında, korkutma ve müjdeleme gibi iki yöntemle onun hayatını disipline edilmesini ortaya koyar ve hükümlerine karşı gelenleri Allah’ın azabı ile ve cehennem ile korkutup uyarır ki, Rabbimiz kullarına acıyarak onların hak yoldan uzaklaşmamasını ve emirlerine karşı gelinmemesini istemektedir.
İnsanın yapısında var olan korku duygusu dünya şartları ile daha çok benzenmiş olarak kendini gösterir. Ölümden, fakirlikten, düşmanlardan, güçlülerden, virüs ve hastalıklardan korkarız. Hayatın sürecinde bunlar mevcuttur. Yalnız şunu düşünmek gerekir. Allah’ın iradesinin yerine getirilmesi hayatın temel şartı ise; yeryüzü korkularını hep ön plana itekleyip bütün mevcudatı yaratan Rabbimize karşı görevlerimizi yerine getirme karşısında gösterdiğimiz duyarsızlık ve itaatsizlikle uğranılacak asıl zararın bizi ebedi hayata karşı kaybetme korkusunu niçin aklıma getirmez ki; Kuranda bildirilen bu hükümler karşısında lakaytsızlığın bizi kaybettireceğini akletmek ve düşünmek gerekir.
Müslüman akıl ve şuur melekeleri ile hayatını idame eder. O Allah’ı rızasını ve hoşnutluğunu kazanmak ve içini O’nun sevgisi ile doldurmak, ziynetlendirmek ve taçlandırmak zorundadır. Allah korkusu saygı ve O’nu yüceltme ile birleşmiş bir korkudur. Sevgiye dayanır. Sevgi itaat demektir. Allah sevginin kaynağıdır. Sevilmeye tek layık O’dur. Bu korku dünyevi korkularımızda olduğu gibi korkulandan uzaklaşmak değil, bilakis sevgi ve ümit ile hassasiyetle kavuşma arzusu ve itaat v e hürmetle O’na yaklaşmak ve emirlerine karşı gelmemektir.
Müslüman Allaha olan sevgisini iman ve şuurla ve hakiki eylem ile gerçekleştirecektir. Sonuçta Rabbimizin rızasını kazanıp ebedi mükâfata kavuşma arzusu müslümanın hayatında temel hareket noktasını oluşturur.
İslam’ın ilk dönemlerinde Mekkeli müşriklerin çok güçlü olduğunu Medineli Müslümanların arasında yaymaya çalışan yıkıcı bir propaganda yaparak inananların kalplerini korku ile doldurup onları bu şekilde yıpratmaya ve güçsüzleştirmeye çalışan nuaym adlı birisi vardı. Bu telkinler karşısında Kur’an devreye girerek Müslümanların başkalarından değil, sadece Allah’tan korkmaları gerektiği konusunda uyarmış ve Ali İmran,3/175’de “Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz benden korkun” buyruğu ile uyarıda bulunmuştur. Yani burada Allah’tan korkma emrinin altında, zor işleri başarma konusunda sadece Allah’a karşı güven duyma ve O’ndan yardım dileme gerektiği uyarısı yer alır.
Bugün Müslümanlar dün ne şekilde korkutulmuşlarsa bugünde aynı şekilde korkutulup yıkıcı propaganda araçlarının etki, baskı ve yönlendirmeleri ile kâfire karşı boyun eğme ve itaat etme noktasına getirilmeye çalışılıyorlar. Hâlbuki Allaha güvenerek ve yalnız O’na dayanıp O’ndan yardım isteyerek hayatını O’nun çizgi ve istikameti doğrultusunda çalışıp çabalayarak ilim fen ve teknikle uğraşıp günün gelişen ve değişen şartlarına karşı tedbirleri alıp ilahi emre itaat ederek şan ve şerefli bir hayatı idame ettirmek ve İslamı yüceltmek adına gerekeni yapmak bizleri yeryüzünün en şerefli kulları haline getirecektir.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.