KOV ? GIYBET
28 Aralık 2015, Pazartesi 08:37Arkadan dil uzatan itlere verme kıymet
Yedikleri herzeyi göm toprağın altına
Her havlayan köpeğe bir taş atarsan eğer
Taşın dirhemi çıkar gitgide bin altına
Ferit Kam rahmetli, bu kötü fiili icra edenlere, yani gov-gıybet yapanlara, insanların arkasından çekiştirenlere, insanlar arasında lâf taşıyanlara itibar edilmemesini tavsiye ediyor.
Allah ve Resûlü de bu kötü mizaç sahiplerini ikaz ediyor ve şöyle buyuruyorlar:
“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.”([1])
Hem oruç tutup hem de kov gıybet yapanlar için Peygamberimiz “Biz bu oruçtan ne anladık, Allahın helal kıldığı yemekleri yemediler, suyu içmediler ama haram kıldığı kardeşlerinin etini yediler” buyurmuştur.
Kendisini tenkıd edip gıybetini yapan İzmirli birisi için Şair Eşref şöyle demiştir:
Bir denî çıksa aleyhimde bulunsa çok mu
Kamer’e av’ave eyler ne köpekler bilirim
Kâbe-i kıblenümay-i zürefayım “Eşref”
Bilemez kadrimi hâlâ ne eşekler bilirim.([2])
“Bir alçak benim aleyhimde “namazsız-abdestsiz” diye konuşmuş çok mu? Ay’a karşı üren, havlayan nice köpekler bilirim. Ben namaza ve onda dönülen Kıble’ye son derece saygılı zarif bir kişiyim ama, beni böyle tanıyıp kadrimi bilmeyen nice eşekler vardır.”
Ali Ulvi Kurucu rahmetli anlatmıştı: Çocuğum, hafızlığa çalışıyorum, bir Ramazan günü iftara yakın bir eve gittik, hatim okuduk, yemek yedik. Bu esnada orada bazı kişiler, “meyveli ağaca taş atan eksik olmaz” sözü gereği, amcamın (Hacıveyiszade) aleyhinde bazı şeyler söylediler. Bende çocukluk sâikıyla hemen gelip amcama, birazda abartarak, senin aleyhinde sövdüler dedim. Hiç kızmayan amcam kızdı ve “Ulen sahtekâr bir daha böyle şeyler duymayacağım. Orada yediğin envai çeşit nimeti hazmettin de, benim aleyhimde söylenenleri mi hazmedemedin. Onlar benim ne ednâ bir kul olduğumu bilseler, sövmekle kalmazlar gelirler iyi bir de döverler” dedi.
İşte büyük insanları büyük yapan bu huy ve hasletleri, bu ahlâk-ı hamîdeleri, bu peygamber terbiyesini andıran mizaçlarıdır.
Bu hususta söylenmiş güzel sözler:
Kişinin hayzıdır ağzında gıybet
Ki gıybet söyleyen bulmaya rahmet
Adlî
“Dedi-kodu kov-kıybet basit ruhlu kişilerin eğlencesidir.” Jormeiller
“Başkalarının sözlerini sana taşıyan kimse, bil ki senin sözünü de başkalarına taşıyor demektir.” Hasan Basri
Namık Kemal bir adamla ilgili bir dedikodu duydu mu, hemen o adamı bulur, kıymet verir konuşurmuş. Sebebi sorulduğunda: “Şuna emin olun ki, hiçbir fazileti olmayan adamı, hiçbir kimse çekiştirmez. Zemmolunan adamlar görüşmeye şayandırlar.” dermiş.
Şair Nüzher bir gün Sivas’dan geçerken kendine kulpsuz bir fincanla kahve ikram edilir. Sebebini sorunca; “kırıldı yenisini de alamadık” derler. Şair “siz bunu İstanbul’a Bab-ı Âliye gönderin” der. Adam sebebini sorunca; “orda her şeyin gıybetini yaparlar ve her şeye bir kulp takarlar” diye latife yapar.
1950’li yıllarda inançlı kesimden bazı kişiler bir gazete çıkarmaya karar verirler ve bu durumu önem verdikleri bir zata sorarlar. O “Şu gazete denen şey dinimizce haram olan dedikodu, gıybet, söz taşıma, ispiyon, mahremi ihlâlin (gizliliği deşifre etmenin) yapılışı değil mi? üstelik her gün... ” deyince vazgeçilmiş.([3])
Eskiden köylerde büyükbaş hayvanlar sabah çobanlar tarafından toplanır, akşama kadar güdülür ve getirilirdi. Sabah çobanın sesini duyunca herkesin ahırından mallarını çıkarıp, sürüye katmalarına “sığır sürme” tabir edilirdi. Kadının biri sabah sığırı sürmüş, başka bir kadınla karşılaşmış, konuşmaya daha doğrusu kovlaşmaya başlamışlar, o kadar tatlı ve cazip gelmiş ki, sığır akşam geriye gelince birisi; “ana gız, iki çift lâfım daha vardı ama sığır geldi, hadi oda yarına kalsın” demiş!..
Dipnotlar:
1-Hucurat Sûresi, 12.
2-Hilmi Yücebaş, “Şair Eşref Bütün Şiirler ve Hatıraları”,İst.1978,s.65.
3-M. Fatih Can, “Bulduda Ne Oldu?”, Tarih ve Düşünce Derg. Haziran 2003, sayı 40, s,11.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.