KUDÜS SEVDASIYLA YANAN BİR KALP

Güneydoğu Anadolu’nun mütevazı köylerinden birinde dünyaya gelen bir adam, hayatını İslam’a ve manevi değerlere adamıştı. Küçük yaşlardan itibaren Kur’an ve dini ilimlerle iç içe büyüyen bu genç adam, Allah yolunda hizmet etmeyi hayatının en önemli gayesi olarak görüyordu. İmamlık görevi, onun için sadece bir meslek değil, aynı zamanda bir davaydı. Köy camisinde halkına rehberlik eder, genç nesillere İslam ahlakını aşılar ve gönüllerinde Allah sevgisini yeşertirdi.
Ancak onun yüreğinde daima bir özlem, bir tutku vardı: Kudüs. İslam’ın ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa, onun için bir simge, bir davanın sembolüydü. Kudüs’ün mübarek topraklarına ayak basma, orada secdeye kapanma hayali, kalbinde hep bir yara gibi taşıdığı bir arzu haline gelmişti. Bu hayalini gerçekleştirmek için Diyanet’in düzenlediği bir turla Ürdün’e gitmeye karar verdi. Bu yolculuk, aslında onun gönlündeki şehitlik arzusunun da başlangıcıydı.
Ürdün üzerinden Kudüs’e geçmek onun için bir dönüm noktasıydı. Mescid-i Aksa’ya yaklaştıkça kalbindeki coşku büyüdü. O kutsal mekâna ayak basmak, belki de hayatının en büyük rüyasıydı. Fakat İsrail’in işgali altında olan bu topraklara girmek, hiç de kolay olmadı. İsrail askerlerinin sert müdahaleleriyle karşılaştı; geri çekilmedi. Kudüs onun için sadece bir şehir değil, İslam ümmetinin onuru, Hz. Peygamber’in (s.a.v) mirasıydı. Ne olursa olsun, Mescid-i Aksa’ya ulaşmayı kafasına koymuştu.
Ancak Kudüs’te yaşanan trajik olaylar onun yolunu kesti. Mescidi Aksa’ya girmeye çalışırken, İsrail polisinin sert müdahalesiyle karşılaştı. İçeri alınmadı ama yılmadı, cebinde taşıdığı bıçakla, İsrail polisini yaraladı. İnsanlıktan yoksun katiller, onu başından vurdu. O an, hayatta en çok arzuladığı makama, şehitliğe ulaştı. Bu topraklarda can vermek, belki de onun için Allah’ın yazdığı en güzel sondu. Şehadet anında, yıllardır gönlünde büyüttüğü Kudüs aşkı ve Mescid-i Aksa’ya olan bağlılığı, onu hakikatin en yüce mertebesine taşıdı.
Cenazesi memleketine getirildiğinde, halk onu tekbirlerle karşıladı. Şehitlik, onun için bir onur, bir imtihanın en yüce mertebesiydi. Ailesi ve onu tanıyanlar, bu büyük kaybın hüznünü yaşarken, aynı zamanda onun şehitlik mertebesine ulaşmasının gururunu taşıdılar. Kudüs sevdasıyla yaşayan bu adam, geride İslam davası uğruna canını feda eden bir kahraman olarak hatırlanacak.
Onun hikayesi, iman dolu bir hayatın ve Allah yolunda verilen en büyük mücadelenin bir öyküsüydü. Kudüs’e gitmek, Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü için canını feda etmek, onun kalbindeki aşkın ve inancın en yüce tezahürüydü. 
Onu tanıyanlar şehadetinden sonra şöyle diyecekti: “Gayet sakin biriydi. Bizim köyün imamıydı. Biz ondan razıydık, Allah’ta ondan razı olsun”, “Gazze olaylarına çok üzüldüğünü, ne zaman İsrail askerleri, Filistinlileri öldürse sürekli onlar için ağladığını söyledi.”