KUDÜS VE OSMANLI(4)
28 Haziran 2018, Perşembe 08:05Mısırlı bir Arap aydını olan Fehmi Sınnavî Osmanlının katiyen bir sömürgeci olmadığını, Arap âleminin ve Arap gençlerinin bunu Batı propagandası neticesi söylediklerini, ama bu sözlerin çok büyük iftiralar olduğunu söylüyor ve şöyle diyor: “Osmanlı zamanında bütün Arabistan’a pasaportsuz gidebiliyorduk şimdi hangi devlete pasaportsuz gidiliyor? Arap zirveleri, İsrail’e ne kadar boyun eğileceğinin kararlaştırılması için toplanıyor.”(1)
Cezayir kurtuluş savaşının efsanevi lideri ve özgür Cezayir’in ilk cumhurbaşkanı Ahmed b. Bella da şöyle diyor: “Bizim Türklere ilişkin hatıralarımız nedir biliyor musunuz? Endülüs’ün düşmesinin ardından İspanyollar, Cezayir, Tunus ve Libya’yı işgal etmişlerdi. O dönem Cezayirliler, Osmanlı’dan yardım talep etmişlerdi. Osmanlılar da gelmişler bizi kurtarmışlardı. Dolayısıyla Oruç Reisi, Barbaros Hayrettin Paşa’yı hatırlıyoruz. Doğrusu bizler Maşrık’taki, yani Arap dünyasının doğusundaki kardeşlerimizin Osmanlı’yı emperyalist olarak nitelemelerini esefle karşılıyor ve kınıyoruz. Osmanlı, Arap ülkelerini sömürmek için gelmedi, sâdece aramızdaki dinî bağın gerektirdiği dayanışma için geldi.”(2)
Yine Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika’nın, o dönemde Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül’e, Osmanlıyı övmesi ve İngilizlerin uyguladığı gibi bir Osmanlı milletler cemiyetinin kurulmasını teklif etmesi, asrımızda cereyan eden Siyonist-Haçlı ittifakı ve bu ittifakın faaliyetlerinin ne kadar tehlikeli olduğunun bilinmeye başladığını ve Osmanlının kadrinin kıymetinin daha iyi anlaşıldığını, biz reddi miras etsek de dünyanın Osmanlıyı aradığını göstermektedir.(3)
20. asrın başlarında, İngilizlerin menfi propaganda ve faaliyetlerine inanan, İngiliz altınlarına tamah edip onlar lehine, Osmanlı aleyhine çalışanlar,(4) Osmanlıya kalleşlik yapanlar, 400 yıl koruyuculuğunu yapan o kerim devlete ihânet edenler, hattâ Osmanlıyı arkadan vuranlar çıkmıştır.(5) Ama bunlar münferit hadiselerdir. “Araplar bizi arkadan vurduğu için biz Filistin cephesinde ve Kanal Seferlerinde yenildik”, gibi radikal sözler ve fikirler aslâ doğru değildir. Buda yine Haçlı-Siyonist ittifakının ve propagandasının bir neticesidir. Araplara bizi “sömürgeci ve müstevli” tanıtıp nefret ettirmişler, bize de “Araplar sizi arkadan vurdu” diyerek Araplardan tiksindirmişler, tabiî ki parsayı da kendileri kapmışlar ve hâlâ kapmaktadırlar.(6) Bunlara yani Türk-Arap düşmanlığını pompalayan sözlere aslâ inanmamak gerekir.
Bağdat-Basra bölgesinde o dönemde komutan olan daha sonra Türklerin eline esir düşen, bir seneye yakın Büyükada da tutulan İngiliz Tümgeneral Çharles V. F. Towshend, hatıralarında der ki; “Öteden beri Arapların tâkip ettikleri yol, gâlip gelmek ihtimali olanları selâmlamaktan ibârettir. Zaten dünyada yolunda sabit kalmayan bir millet varsa oda Araplardır.”(7) Osmanlı ordusunun içindeki Arap asıllı paşaların bile İngiliz propagandası tesiri altında kaldıkları, olumsuz davranışlarda bulundukları, buna onları iğfal eden Albay Lavrens’in bile hayret ettiğini yazan eserler vardır.(8) Daha başka misaller de vardır. Ama Hicazdan çekilişimizi yalnız bu ve benzeri söylentilere bağlamak en büyük hata olur.
Osmanlı sâdece onların kalleşliği neticesi yenilmiş değildir. Bazılarının yaptığı gibi, bunun vebâl ve sorumluğunu tamamen onlara yüklemek, her halde haksızlıkların en büyüğü olur. O zaman Balkanlarda 600 sene uşaklığımızı yapan Bulgarlara neye yenildik? Yunanlılara, Sırplara, bir avuç Arnavut’a… neye yenildik? Edirne’ye kadar onlar nasıl gelebildiler? Târihteki bu menfur oyuna hâlâ inanmakta ısrar etmeyelim.
“Bazı târihçilerin ‘Araplar Osmanlıyı arkadan vurdu’ demeleri hiçbir delile dayanmamaktadır. Şerif Hüseyin Paşa’nın emri altında toplanan birlikler; para gücüyle toplanmış bir tür lejyoner bedevilerdi. Bunlar Hicaz çöllerinde göçebe hayatı yaşayan, yağmacılık, hırsızlık ve talanla geçinen son derece câhil, dünyadan habersiz kimselerdi. Bunlar çarpıştıkları Osmanlı askerlerinin mahiyetinden bile habersizdiler. Aklı başında olan Araplardan şehir halkından kimse bu isyancılara katılmamıştır.”(9)
Dipnotlar:
1-Mustafa Armağan, “Geri Gel Ey Osmanlı”, Ufuk Kitap, Ekim 2007, İst. s. 226.
2-İbrahim Refik, “Ahmed b. Belâ”, Boğaziçi Notları 1, Albatros Yay. İst. 2001, s. 119.
3-Mustafa Armağan, “Geri Gel Ey Osmanlı”, Ufuk Kitap, Ekim 2007, İst. s. 138.
4-Musa Anter, “Hatıralarım”, Yön yay. İst 1991, s. 86.
5-Çharles V. F. Towshend, “Irak Seferi ve Esaret”, Yeditepe yay. İst. 2007, s. 112.
6-İlhan Bardakçı, “Tuğraların Ağıtı”, Türk Edebiyatı Vakfı Yay. İst. 2004, s. 89.
7-Çharles V. F. Towshend, “Irak Seferi ve Esaret”, Yeditepe yay. İst. 2007, s. 113.
8-Hans Guhr, a. g. e. s.135; İlhan Bardakçı, “İmparatorluğun Yağması”, s.234.
9-Burhan Bozgeyik, “Nasıl Yaşadılar”, Cihan Yay. İst. 2008, s. 93.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.