KUDÜS VE OSMANLI(6)
30 Haziran 2018, Cumartesi 09:55Akif Merhumun bu husustaki değerlendirmesi ne kadar ibretlidir:
Türk Arap’sız yaşamaz. Kim ki “yaşar” der, delidir!
Arap’ın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir. (1)
Gerçekten bunun böyle olduğu, 01.01.2009, 07.08.2014 târihlerinde cereyan eden Gazze Savaşlarındansonra daha iyi anlaşılmıştır. Bütün dünya hattâ Arap devletleri bile bu İsrail’in bu soykırımlarını görmezden gelirken, bir tek devlet sesini yükseltmiş ve elinden geleni yapmıştır o da Türkiye’dir. Münferit veya küçük çaplı olumsuzluklar oldu ise de; Osmanlı ordusu Filistin’den çekilirken “Bizi kimlere bırakıp ta gidiyorsunuz ey Osmanlılar!” diye ağlayan Araplar, Kudüs Surlarından Osmanlı bayrağı indirilirken: “Biz bu bayrağın yokluğuna nasıl dayanacağız” diyerek ağlayan, feryat eden, gözyaşı döken, Türk asker ve subaylarının eline ayağına sarılıp nesi var, nesi yok onlara vermeye çalışan Araplar ve yetkililer de olmuştur.(2)
Lozan görüşmeleri esnasında TBMM kapılarında gece gündüz dolaşıp; “Bizi İngiliz kurtlarının eline teslim etmeyin” diye Türk Milletine yalvaran Arap yetkililer de olmuştur.(3)
Bunlar yan etkiler olabilir ama esas yenilgimizin sebebi Osmanlının her yönden zayıf olması ve ordumuzun içine politika mikrobunun girmesidir. O dönemlerde Türk ordusu içinde görev yapan Hans Guhr isimli Alman generali:“Filistin’de İngilizlerin teknik imkânları, Osmanlınınkinden 40 misli daha fazla idi” der.(4)
Yine Ordumuz içinde görev yapan ve Hatıralarını yazan Alman Generallerden Von Kres, Son Haçlı Seferi (Kuma Gömülen İmparatorluk) isimli kitabında: “Bizim memlekette hiçbir hayvan, Filistin savaşında bizim içtiğimiz suyu katiyen içmez”(5) der ve Osmanlı ordusunun yokluk, kıtlık ve imkânsızlıklar içinde kıvrandığını ve neticede yenildiğini yazar.
Osmanlı Ortadoğu İçin Nimetti:
Araplar Osmanlının kıymetini İngilizler ve Fransızlar Ortadoğu’ya yerleştikten sonra anlamışlar, şimdi Yahûdi ile yapılan savaşlardan, icra edilen insanlık dışı zulüm ve katliamlardan sonra daha da iyi anlamaktadırlar. Bunu Mülâzım Mehmed Sinan isimli hatıralarını yazan bir askerimiz yaşadıklarını ve gördüklerini bizzat anlatıyor ve Arapların Osmanlıdan sonra gelen İngiliz ve Fransızlardan hiç memnun olmadıklarını ve savaşın akabinde Osmanlıyı aradıklarını yazmaktadır.(6) Bundan dolayıdır ki; bizim 401 sene kaldığımız o diyârlarda İngiliz ve Fransızlar 20 sene ancak kalabilmişler, ama fitne çıbanının başını da kanatıp, Yahûdi’yi getirip Filistin’e yerleştirmişler ondan sonra defolup gitmişlerdir.
Osmanlı askerleri Kudüs’ü muhâsara eden İngilizlere karşı savunmamış, yani şehrin içine çekilip savunma savaşı yapmamıştır. Sebebi de; Şimdi İsrail’in Gazze’ye yaptığı gibi binlerce top mermisi atılıp kutsal mâbetlerin ve târihî dokunun zarar görmemesi için. Osmanlı Kudüs’ten çekilirken İngilizler gelinceye kadar şehri Araplar yağma etmesinler diye bir artçı bölük bırakmış ve bu bölük esir olmuştur. (7)
Bir Yahûdi yazar “Yahûdi Sözü” gazetesinde, İngilizlerin Kudüs’e girmeleri üzerine 18 Aralık 1917 de şöyle yazıyor: “Türkler bu mukaddes şehri top ateşi altında bırakmamak için savaşsız terk edecek kadar yüksek bir anlayış sergilemişlerdir. Binaenaleyh İngilizlerin de şehri aynı şekilde muhâfaza etmeleri genetiğini istemek zorundayız. Çünkü İngilizler, Mısır ve Hindistan’da olduğu gibi, askerî idârelerini kurdukları ülkelerde eşkıya siyâseti tâkip ve tatbik ederler. Askerî idâreleri altına aldıkları bölgelerde kazı ve araştırmalarda bulunur, bulabildikleri bütün kıymetli ve nadide eserleri kendi müzelerine nakletmek cüretini gösterirler. Osmanlı devleti şu ana kadar İngilizlerin Filistin’de kazı yapmalarını engellemeye muvaffak olmuştur. Fakat mademki şimdi buraya İngilizler hâkimdir, bu hâkimiyetlerinden yukarıda belirttiğimiz tarzda istifade etmelerinden korkmaktayız. Bunun için dünyanın bütün Yahûdileri böyle bir hürmetsizliği protesto etmelidir.”(8) Hey büyük Osmanlı! Seni öldürenler bile hakkını teslim etmekten kendilerini alamıyorlar.
Osmanlının dünya siyâset sahnesinden çekilmesi dünyanın dengesini bozmuştur. Hâlâ o denge yerine gelememiştir. O târihten bugüne ne Balkanlarda, ne Kafkaslarda, ne Ortadoğu’da huzur ve saâdet görülmemiştir. Osmanlı mirasından bir lokma pay alanların da midesine durmuş, yaramamıştır. Temeli takva ile atılan o kerim devletin eksikliği her yerde hissedilmektedir. Bugün Haçlı ilim adamları bile onu örnek göstermektedirler. Bu bahse şöyle ibretli bir misalle son veriyorum:
1967 yılında Paris’te düzenlenen Yahûdi Kongresinin zabıtları arasında bulunan bir belgedeki kayıtlara göre bir delegenin: “Evet bugün bağımsız bir devletimiz var ama mesut muyuz? Osmanlı devrindeki gibi huzurlu muyuz? Samimiyetle ve hepimizin içinden geçenleri dile getirdiğime inanarak söylüyorum ki hayır” diyerek bir gerçeği itiraf etmiştir. (9)
Dipnotlar:
1-Ö. Rıza Doğrul, Mehmed Akif, “Safahat”, Yeni Matbaa, İstanbul, 1966, s. 206.
2-Selahattin Günay, a. g. e. s. 116. Arapların hepsinin asi ve Türk düşmanı olmadıklarının, Kanal seferi ve Filistin savaşlarında Türk ordusuna ne kadar yardım yaptıklarının, faydalı olduklarının bilinmesi için şu kitabın okunması gerekir. Ali Fuad Erden, “Suriye Hatıraları”, İş Bankası Yay. İst. 2006, s. 82.
3-Mustafa Armağan, “Târihimizle Hesaplaşma”, Profil Yay. İst. 2007, s. 9.
4-Hans Guhr, Çev.Eşref Özbilen,“Türklerle Omuz Omuza”,İş Bankası Yay.İst.2007, s.189,192.
5-Von Krees, a. g. e. s. 49.
6-Mülâzım Mehmed Sinan, “Harp Hatıralarım (Çanakkale-Irak-Kâfkas Cephesi)”, Vadi Yay. Ankara 2006, s. 140.
7-İbrahim Refik, “Tefekküre Yolculuk”, Albatros Yay. İst. 2004, s. 163.
8-İskender Pala, “Divane Güzeller”, Kapı Yay. 2004, İst. s. 265.
9-Necati Özfatura, Yeşilay Dergisi, Ekim 1992, s. 21.
10-Michael Finkel, National Geoğraphiç Türkiye, Aralık 2007, s. 116.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.