KUL HAKKININ ÖNEMİ (2)
13 Ekim 2016, Perşembe 09:06Hak kulundan intikamın yine kul ile alır
İlmi Ledün bilmeyenler onu kul yaptı sanır
Cümle eşya Halik’ındır kul eliyle işlenir
Emr-i Bari olmayınca sanma ki çöp deprenir
Hak ve hukuk hususunda İslâm Müslim-gayri Müslim farkı da gözetmemiştir. Müslüman olmasalar bile cizyesini veren her insan aynı hak ve adaletten faydalanmıştır. İslâm tarihinde bu hususta hassasiyet gösteren ve adaletten ayrılmayan devletler uzun müddet hayatiyetlerini devam ettirmişlerdir.
Aksine hareket edenler de kısa zamanda tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir. Bu hususa en güzel misal şanlı ecdadımız Osmanlıdır. Hele bidayette kul hakkına son derece saygılı ve adil oldukları için, Allah onları 600 sene dünyaya hükümran kılmıştır.
Bir Rum ustanın hakkı için Fâtih’in elinin kesilmesine karar verilmiş([1]), “on Müslüman birleşip haksız yere bir zımmî’yi öldürse ne lâzım gelir” fetvasına Şeyhülislâm; “Hepsine kısas gerekir”(yani hepsinin öldürülmesi gerekir) hükmünü verebilmiş([2]), birkaç defa ikaz edildiği halde atına sahip olmayıp, gayri Müslimlerin ekinlerini yediren sipahiye idam cezası verilmiş,([3]) savaşa giden ordu mecbur kalırda gayri Müslimlerin bağ ve bahçelerinden bir şeyler yerse, fazlasıyla kıymeti ağaç dallarına asılmış([4]), parası olduğu halde yediğinin kıymetini bırakmayan bir yeniçeri tespit edilince Padişaha kadar şikâyet edilmiş ve Kanuni; “Kursağında haram lokma bulunan leşkere (orduya) Allah zafer nasip etmez. Bu adamı derhal ordudan atın ve cezalandırın”([5]) diye haykırmış ve Budapeşte’ye girince kral sarayının duvarına kendi el yazısı ile şu beyitleri yazıvermiştir:
Gaziler meskenidir, burda beyim gayr olmaz
Burda zulm eyleyenin akıbeti hayr olmaz.([6])
Ecdadımız: “Hak yenir ama hazmedilmez” felsefesiyle hareket etmiş, hele hele devlet malını yani öksüz ve yetim hakkına tecavüzü son derece kerih görerek: “Miri mal yiyen, zehr-i mar yer” yani “Devlet malı yiyen yılan zehiri yemiş gibidir” sözü onlar arasında darb-ı mesel olmuştur.
Ama bugün maalesef bu âli duygularımızdan uzaklaşmışız, soyutlanmışız. Bizim kaybettiğimiz bu insanî ve İslâmî hasletlerimize Batılı sahip çıkmış. Onu, ortaçağda zillet ve sefalet içinde kıvrandıran, kötü iptilalarını da bize vermiştir. Çok kötü bir trampa yapmışız. Dolayısıyla onlar bizim dünümüze hayran. Biz onların bugününe hastayız. Osmanlıyı örnek alan Hıristiyan âlemi, yetmiş iki buçuk milleti içinde barındırıp, birbirinin hak ve hukukuna saygı göstererek, gül gibi geçinip, istikbale doğru son sürat koşuyor. Biz ise gayri İslâmî ve insani bir yaşantı ile bir birimizin boğazını sıkmakla, karnını deşmekle meşgulüz. Felâh ve necatımız için Allah Resûlü’nün sadece şu sözlerini uygulayabilsek yeterli ama heyhat! “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Sizden biriniz kendi nefsi için istediğini kardeşi için de istemedikçe kâmil mümin olamaz”.([7])
Dipnotlar:
1-“Evliya Çelebi Seyahatnamesi”, Milli Kütüphane, Emiri Kollk. c. 1, s. 36.
2-İsmail Hami Danişmend, “Tarihi Hakikatler”, Tercüman Yayınları No:1. c. 2, s. 646.
3-Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Tarihi”, c. 2, s. 249, c. 6, s. 182.
4-Celal Yıldırım, “İslâm Türk Tarihinin Altın Sahifeleri”, s. 408.
5-Celal Yıldırım, “İslam Türk Tarihinin Altın Sahifeleri”, s.408.
6-Yılmaz Öztuna a. g. e. c. 13, s. 55.
7-Müslim, İman 71; “Muhtasarul Ehadis”, s. 138.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.