Küreselleşmenin Tabutuna “Son Çiviyi” Kim Çakacak?
28 Nisan 2022, Perşembe 00:00Son iki yüzyılın ulaşım ve iletişim teknolojilerinin inanılmaz gelişmesinin ürünü olan küreselleşme, son yirmi yıl içerisinde, gerek uluslararası politika ve diplomasi alanında gerek bu alana ait akademik çalışmalarda en çok kullanılan terimlerin başında geliyor.
Küreselleşme, tüm dünya insanlarının siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan birbirine yakınlaşması ve bir bütün olma yolunda ilerlemesi olarak tanımlanıyor. Günümüzde gelişen ve değişen teknolojik gelişmelerle birlikte küreselleşme de hız kazandı. Küreselleşmenin insanlığa kattığı en önemli şey iletişim ve sosyalleştirmeyi kolay bir hale getirmesi.
Yaşanan iki dünya savaşı sırasında ulus-devletlerin en güçlü siyasal organizasyonlar oldukları görüldü. Ulus-devletler zamanla güçlenerek dışa açıldıklarında uluslararası bir evrensel düzenin oluşturulmasında yapı taşları konumuyla önemli katkılar sağladılar. Küreselleşme sonrasında ise ulus-devletlerin güçlerini yitirdikleri bir döneme girildi.
Küreselleşmenin, insanlık için en önemli sorunu ise, tüketimin küreselleşmesidir. Küreselleşmenin etkisi ile birlikte insanlar da küreselleşiyor. Günümüzde sanal dünya aracılığı ile toplumlar birbirini takip ederek fikir edinme şansı buluyor. İletişim ağlarının artması ve erişimin kolaylaşması ile birlikte insanların bilgisi de artarken bu bilgilerin doğruluğunun araştırılma oranı azaldığından dolayı “yozlaşma” da artıyor.
Covid-19 vurunca, küresel tedarik zincirleri koptu, hava taşımacılığı adeta durdu. Ülkeler sınırlarını kapatmaya, vatandaşlarının hak ve özgürlüklerini kısıtlamaya, askeri ve polisi sokağa indirmeye; hükümetler parlamentoları "bypass" ederek karar almaya başladılar. Dünya ekonomisinin “kan damarları” olan finansal piyasalarda on yıllardır görülmeyen şiddette dalgalanmalar başladı. Petrol piyasalarında başlayan fiyat savaşları finans piyasalarında, belirsizlikleri daha da arttırdı.
Salgının ilk şokunun atlatılmasından sonra pek çok platformda salgın-sonrası dünyanın nasıl şekilleneceği, küresel bir sorun olan salgına devletlerin ulusal çözümlerle yaklaşmalarının uluslararası sistemin geleceği üzerinde ne tür etkilerinin olacağı, salgınla mücadelede farklı yöntemleri öne çıkartan devletlerin hangilerinin sonuçta başarılı olacağı ve bunların salgın sonrası dünya düzeninde konumlarının ne olacağı, ekonomik ve toplumsal süreçlerin hem salgının kendisi hem de salgına verilen tepkilerden nasıl etkileneceği gibi konular yoğun bir tartışmanın parçası olmuş durumda.
Korona ile birlikte küresel ekonomik sistemin zaafları ortaya saçıldı. Devletlerin bel bağladıkları “global tedarik zincirleri” ve sanayi darbe alınca, birçok sektör açıkta kaldı. Bununla birlikte, ülkelerin bu kadar birbirlerine bağımlı olmalarının derin bir “kırılganlık yarattığı” ortaya çıktı.
Yaşadığımız süreç, ‘gelişmiş’ olarak kodlanan toplumların da pandemi karşısında ne kadar zorlandıklarını ortaya koydu. ABD ve İtalya örneklerinde bunu görebiliyoruz. Dünyanın en gelişmiş ekonomilerinin bir maske bile üretemedikleri ve havaalanlarında birbirlerinin maskelerine el koymalarını şaşkınlıkla izledik.
Yine küreselleşme sonucunda, küresel ölçekte artan adaletsiz refah dağılımı dünyadaki istikrarı ve güveni tehlikeye attı, toplumsal barış bozulmaya başladı. Sosyal güvenlik sistemlerinin sürdürülebilirlikleri konusundaki kuşkular, işsizlik, yoksulluk ve yoksullukla bağlantılı sorunlar giderek gün yüzüne çıktı ve birçok kimsede gelecekteki refahlarının daha da belirsizleşeceği duygusu hâkim oldu.
Küreselleşmenin yarattığı kültürel, ekonomik ve politik güvensizlik, Avrupa’da aşırı sağın oylarının artmasına neden oldu. Avrupa’da aşırı sağın söylemleri gittikçe önem kazanmaya başladı.
Bütün bu olumsuz gelişmeler doğrultusunda devletlerin; toplumsal huzuru, güvenliği ve istikrarı sağlamadaki rolü arttı, güvenlik güçleri devletin toplumsal bir aygıtı olarak kullanılarak, bireyler arasındaki bağlar kuvvetlendirilmeye çalışıldı.
Sınırların kontrolünün ve dolayısıyla ulus devlet yapısının ne kadar önemli olduğu bu salgın ile bariz bir şekilde anlaşıldı.
Küreselleşmenin, ulusal sınırların kaldırılarak dünyayı “evrensel bir köy” haline getirme çabaları ters tepti ve tüm dünyaya refah ve özgürlük vaat eden söyleminin dünya toplumlarının çoğunun gündelik yaşamında karşılığı olmadığı ortaya çıktı. Son tahlilde, dünyanın en zengin 26 kişisinin mal varlığı, dünya nüfusunun yarısına eşit hale geldi.
Özellikle Ukrayna-Rusya savaşı ile birlikte, tüm dünya ülkeleri kendilerini kontrol ederek, kendi kendine yetebilme becerisini geliştirmeye başladılar.
Yakın gelecekte küreselleşme “kullanım tarihini” dolduracak gibi görünüyor. 2024 ABD seçimleri, bu süreyi etkileyebilir.
Acaba küreselleşmenin tabutuna “Son Çiviyi” Kim Çakacak ?
Şuan tabut, çivi ve çekiç farklı ellerde. Bu “farklı eller” anlaşırsa tabut çakılıp küreselleşme gömülebilir mi?
Anlaşma olmazsa herkesin özellikle ABD ve Rusya’nın dillendirdiği yeni bir dünya savaşının sonuna mı kalır?
İzleyip göreceğiz.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.