KUTLU DOĞUM-MUTLU DOĞUM (5)
18 Nisan 2016, Pazartesi 09:31Bu milletin güle olan aşkını gülle başlayan isim ve adların çokluğundan da anlayabiliriz. Bir çırpıda akla gelenler: Ayşegül, Fatmagül, Pembegül, Gülten, Gülfem, Gülendam, Gülbahar, Güldane, Gülistan, Gülsüm, Güleseren, Güllü, Gülşah, Gülpembe, Gülnihal, Gülnaz, Gülcan, Gülperi, Gülçiçek, Gülnur, Nurgül, Aygül, Akcagül, . .
Kız çocuklarımızın nikâh duasında bile Ehl-i Beytten Hz. Hatice’nin, Hz. Fatıma’nın isimleri anılır. Hatta Anadolu’da âdettir. Gelin olan kız evden ayrılırken beline yine gül rengini temsil eden kırmızı kuşak veya şerit bağlarlar. Resûl-i Ekrem’in böyle yaptığına inanılır. Memleketimizde Ehl-i Beyt sevgisiyle temayüz eden bir gurup vatandaşımızın rengi ve simgesi de yine bu aşka ve sevgiye binaen kırmızı, yani gül rengidir.
Camilere, tekkelere, türbelere... Yine gül ile başlayan isimler verilmiş: Gülbaba Tekkesi, Güldede, Lâleli Baba, Gül Ana, Güllü Ana tekkeleri.([1]) Şarkı makamlarımıza yine gül ile başlayan isimler verilmiş: Gül-zâr, Gülşen-i vefâ, Gül-deste, Gonca-fem.([2]) Türk milletindeki Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisi sadece gönülde kalmamış bunu fiile de dökmüşlerdir.
Başka milletlerde hatta Resûlullah’ın hemşehrilerinde bile böyle bir kaygı ve anlayış olmadığı halde, üç bin km. beride benim milletim kıbleye karşı ayağını uzatmaz, abdest bozmaz, tükürmez, tuvaletlerinin yönünü o tarafa müteveccih yapmaz, Kur’an’a hürmetsizlik olur diye belden aşağı indirmez.
Osmanlı da Çelebi Mehmet döneminde başlayıp 1916 Sultan Reşâd dönemine kadar devam etmek suretiyle Sürre Alayları tertip edilirdi.([3]) Dinine ve Peygamberine olan sevgi ve muhabbetinden dolayı Mekke ve Medine’ye vakfedilen yerlerin gelirleri, ayrıca o mukaddes belde halkına yapılan aynî ve nakdî yardımlar toparlanır, bir fonda biriktirilir, ayrıca devlet ileri gelenlerinin hediye ve bağışları cem edilir, İstanbul’da dokunan Kâbe örtüsü ve benzeri hediyeler alınır, yüksek rütbeli bir paşanın başkanlığında çok debdebe ve şaşaalı bir törenle yola çıkarılır ve her geçtiği yerlerde resmi törenler yapılmak suretiyle kutsal beldelere ulaşır bu yardımlar yerlerine tevdi edilirdi.
İşte böyle bir kervanda Meşhur Şair Nâbi’ de bulunmuş. Aylarca deve ve atlarla süren yolculuktan sonra Medine’ye yaklaşıldığı bir günde yorgunluktan dolayı dinlenmesi için birazda dikkatsizce ayağını Medine’ye karşı uzatan bir bürokratı görünce Şair Nâbi, Osmanlıdaki Peygamber sevgisi ve hürmetini en güzel bir şekilde ortaya koyan şu mısraları irticalen döküveriyor.([4])
Sakın terk-i edebten kûy-ı mahbûb-ı Hudâ dır bu
Nazar-gâh-ı İlâhî dir Makam-ı Mustafâ’dır bu
Felekde mâh-ı nev Bâbüsselâm’ın sîne-çâkidir
Bunun kandili Cevzâ matlai nûr-i ziyâdır bu
Habîb-i Kibriyâ’nın hâbgâhıdır fazîlette
Tefevvuk-kerde-i Arş-i Cenâb-ı Kibriyâ’dır bu
Osmanlı Ehl-i Beyt’ten olanlara devamlı maaş bağlamış.([5]) Onların arzu ve isteklerini bildirecek ve hallerine tercüman olacak birini Nakîb-ül Eşraf (Şereflilerin vekili, temsilcisi) devamlı İstanbul’da bulundurmuş O’na ve temsil ettiklerine son derece saygılı davranmışlardır.([6]) Kutsal topraklardan gelen mektupları, hürmet olsun diye ayakta dinlemişler, ve oradan gelen mektupları, hediyeleri öpüp başlarına koymuşlardır.([7])
Dipnotlar:
1- “Resimli Türk Edebiyatı”, s. 1298.
2- Ferid Devellioğlu, “Osmanlıca Türkçe Sözlük”, s. 959.
3- Münir Atalar, “Sürre-i Hümayûn ve Sürre Alayları”, Diyanet Yayınları 1991.
4- “Nâbi”, Kültür Bakanlığı Yayınları, no: 820, 1987, s. 150.
5- “Mevlâna Güldestesi”, Konya B. Şehir Belediyesi yay. No 8, s. 126.
6- Esat Efendi, “Osmanlıda Töre ve Törenler”, Tercüman 1001 Temel Eser, s. 143.
7- Baron Dö Tot, “Türkler”, s. 59, Tercüman 1001 Temel Eser.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.