KUTLU DOĞUM-MUTLU DOĞUM (6)
19 Nisan 2016, Salı 09:16Osmanlı ne zaman sefere karar verirse hemen Sancak-ı Şerif, İstanbul’daki At Meydanına dikilir ve asker onun altında toplanmaya başlar, fakat son dua da yine Allah Resûlü’nün arkadaşı olan Eyüb Sultan Türbesinde yapılır, yine tahta çıkan Padişahlar orada kılıç kuşanırlar...
Sultan lll. Murad’ın Resûlullah’ın her adı anılışta ayağa kalktığını,([1]) Sultan l. Ahmed’in Peygamberimizin ayak izini sorgucunda taşıdığını ve şu şiiri yazdığını bilmekteyiz: ([2])
Nola tacım gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i resmi durur Hazret-i Şah-ı Resûlün
Gülü gülzar-ı nübüvvet o kadem sahibidir
Bahtiya, durma yüzün sür kademine O gülün
Osmanlı Sultanları içinde hacca gidebilen ilk ve tek kişi olma özelliğine sahip Cem Sultanın, Osmanlı tahtında oturan abisi Sultan ll. Bâyezid’e yazdığı mektup da :
Kâbetullah’a varıp bir kez tavaf etmekliğin
Bin Karaman, bin Acem, bin milket-i Osmandır
Demesi onlardaki bu âli sevgi ve duyguya yeterli örnektir.([3])
Osmanlı dinine ve Peygamberine hürmeten Mekke ve Medine kale ve kışlalarına hâkimiyet alâmeti olan bayrak diktirmemiştir.([4]) Onların felsefesine göre Osmanlı oraların hakimi değil hadimi yani hizmetçisi telâkki edilmiştir.
Nitekim Yavuz Mısırı fethedip, kendisine takdim edilen mukaddes emanetleri aldıktan sonra dönüş yolunda, bir Cuma namazında hatibin hutbede: “Aramızda Hâkimül Haremeym Yavuz Sultan Selim Han da bulunuyor” gibi sözler söylemesi üzerine, Yavuz hatibe müdahale ederek; “Hayır ben o mukaddes yerlerin hâkimi değil hâdimiyim (hizmetçisiyim)” dediği tarih kitaplarında nakledilir. Onların bu aşırı sevgi ve muhabbetlerine Allah ü a’lem mukabele olarak Yavuz’u rüyasında şereflendirerek Mısır fethine Allah Resûlünün davet ettiği yazılır.([5])
Osmanlı getirdiği mukaddes emanetlere son derece saygılı davranmış ve canı pahasına korumuştur. İstanbul’a getirilmeyen Kutsal emanetlerin bir çoğu bu gün Avrupa müzelerinin raflarını süslemektedir. Onlar bunlara sahip çıkmışlar, üstelik onların bulunduğu mekânda asırlardır fasılasız gece ve gündüz Kur’an-ı Kerim okutmuşlardır.([6])
Bu emanetleri bilhassa Ramazan aylarında on binlerce Müslüman hürmet ve tazimle ziyaret eder. Yine yüz binlerce Müslüman Türk, kutsal gecelerde Allah Resûlünün Sakal-ı Şerifini kemal-i hürmetle öper, imam ve müezzinler ise her Perşembe gecesi ve Cuma Salâlarında O’na salâtü selâm okurlar. Ayrıca Araplarda bile adet olmamakla beraber her farz namazın bitiminde “Alâ Resûlüne Salâvat” demek suretiyle bütün cemaate Salatü selâm getirtirler.
Çünkü sevgili Peygamberimize Salatü Selâm getirmenin fazileti ile ilgili birçok Hadis-i Şerif mevcuttur.
Türk milleti kutsal beldelere ve Peygamberine karşı olan sevgisini oralara yaptığı hizmet ve eserlerle de göstermiştir. Kâbe’deki revakları, altın oluğu, Hacer-i Esved muhafazasını, bugün hiçbiri bırakılmayan ve eski fotoğraflarda görülebilen alimler medreselerini, Cennetül Bakı’daki sahabe türbelerini, Ravza-i Mutahhara’daki en güzel ve en estetik eserleri ve bölümleri...
Yapmışlar ama Suud yetkililerinin bağnaz ve sadist tutumları yüzünden bugün bunların bir çoğu ortada kalmamıştır. Hatta en fakir ve sıkıntılı dönemlerimizde bin bir emek ve güçlükle yaptırdığımız ve bugün petrol dolarlarına sahip oldukları halde, kendilerinin bile yapamadıkları Hicaz Demiryolu’nu bile söküp atmışlardır ki: O yolun yapımı esnasında Abdülhamit çalışanlara bir ferman yollayarak; “Medine yakınlarında çalışırken ayaklarınıza keçe sarın, ses çıkarmayın ki, Ehl-i Beyt rahatsız olmasın” demiştir.([7])
Dipnotlar:
1- Vecdi Bürün, “Nasıl Öldüler”, s. 83. Ötüken Yayınları 1983.
2- Celal Yıldırım, “İslâm Türk Tarihinden Altın Tablolar”, s. 416.
3- Ergun Göze, “Son Sözleri Ansiklopedisi”, Boğaziçi Yayınları, s. 293.
4- Celal Yıldırım, a. g. e. s. 395.
5- Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Tarihi”, c. 3, s. 234.
6- Ahmet Kabaklı, “Türk Edebiyatı”, c. 3.
7- Tarih ve Medeniyet Dergisi, sayı: 46, s. 62.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.