Kutsal Emânetler Odasında Fasılasız Kur’an Ziyafeti
12 Temmuz 2018, Perşembe 07:32Yavuz bu kutsal emânetlerin bulunduğu mekânda, geceli-gündüzlü Kur’an okunması için kırk hâfız tayin eylemiş, kırkıncıya da kendini yazmıştır. İşte o günden bu ana kadar 400 küsur senedir, (Cumhuriyetin ilk yıllarından i’tibâren bir müddet fasılayı saymazsak), Topkapı Sarayında Kutsal Emânetlerin bulunduğu bölümde devamlı gece-gündüz Kur’an okunmuştur ve hâlâ okunmaktadır.(1)
Taht’a yeni geçen Osmanlı Sultanları Cülus Töreninde mutlaka Mukaddes emânetler dairesine gitmiş, iki rekât namaz kılmış, Peygamber eşyalarının ve mânevî havasının olduğu odada tâbir câizse şoklanmış, ondan sonra diğer merâsimlerin tamamlanması neticesi tahta oturmuşlardır. Ayrıca mübârek gecelerde de ziyaret etmişlerdir. Yine Ramazan ayının on beşinci gecesi de bir ziyaret programı icra edilmesi ve yüksek rütbeli devlet erkânının da katılması devlet protokolü haline gelmiştir. Ayrıca ölen pâdişahlar da, yine bu dairenin önünde bir mermer kaidenin üzerinde yıkanıp, teçhiz ve tekfin edilmişlerdir (yıkanıp kefenlenmişlerdir.)(2)
Osmanlı döneminde, Emânetlerin korunması hususundaki hassasiyet o derecelere varmıştır ki, Mukaddes emânetlerin saklandığı odaların temizliğinde kullanılan süpürgeler, mumlar, tahta parçaları, öd ağaçları gibi eşyalar bile muhâfaza edilip günümüze kadar ulaşması sağlanmıştır.
Oralardan toplanan toz ve topraklar bile kutsal addedilip boşa götürülmemiş, çöpe veya mezbeleliklere atılmamış, Peygamber sevgisiyle yanıp tutuşan insanlar onları çok kıymetli bir meta telâkki edip saklamışlar, kimisi kefenlerinin içine saçtırmış, kimi o tozlardan kerpiç döktürüp kabrinde saptırmaya koydurmuştur... Bugün bile Kutsal Emânetlere gösterilen hürmet ve ta’zime bakarak denebilir ki; “Türk Milletindeki iman, inanç ve Peygamber sevgisi çok ulvi ve çok farklıdır.”
Hıristiyanlığın Kutsal Emânetlerini Batılıların Kaçırmaları:
Ma’lum Hıristiyanlık Filistin’de doğmuş ama Anadolu da yayılmış ve Bizans’ın resmi dini olmuş bilahare Avrupa’da yayılmıştır. Dolayısıyla Hıristiyanlıkla ilgili ikonlar, kıymetli ve târihî eşyalar Filistin’de idi. Bizans İmparatoru Kostantin’in annesi Helen, hacı olmak maksadıyla Kudüs’e gitmiş ve Haz. İsa adını ne bulduysa İstanbul’a taşımıştır.(3)
İslâm orduları Ürdün topraklarında yapılan Yermük Muhârebesini kazanınca, o havâlinin tamamının fethedileceğini bilen Kudüs Patriği Sophronios, Hz. Îsâ ve Hıristiyanlıkla ilgili kutsal emânetleri, Müslümanların eline geçmesin diye İstanbul’a göndermiştir.(4)
Avrupa Hıristiyanları mezhep olarak Katolik’tir. Anadolu ve Balkan Hıristiyanları ise mezhep olarak Ortodoks’tur. İki mezhep arasında târihin derinliklerinde hattâ günümüzde bile müthiş bir rekabet hattâ düşmanlık vardır. 1204 yılında Ortodoksluğun merkezi olan İstanbul, Batılı Katolikler tarafından işgal edilmiş, yakılmış, yıkılmış, akla hayale gelmedik zulümler icra edilmiş, bu arada Hıristiyanlıkla ilgili dinî ve târihî eserlerin birçoğu kiliseler yağmalanarak Batıya kaçırılmıştır.
Bu kaçırma işi İstanbul’un Türkler tarafından fethinden önce gerçekleşmiştir. Bizans’ın zayıfladığı, son günlerini yaşadığı, kısa bir müddet sonra düşeceği ve Türklerin eline geçeceği görülünce yine Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen birçok eser Türklerin eline geçmesin düşüncesiyle Avrupa’ya nakledilmiştir. “Fetihten önce İstanbul’dan kaçırılan kutsal emânetler şöyle sıralanıyor:
Havari Andre’nin tabutu içinde beyaz ketene sarılmış cesedi, İsa’nın yeğeni Zebedeus’un eşi Maria Salome’nin tabutu, İsa’nın bağlanıp işkence edildiği renkli cilalı bir taş. Hz. Îsâ’nın gerildiği gerçek çarmıhın insan büyüklüğündeki iki parçası, İsa’nın böğrüne saplanan mızrağın demir ucu, ellerine ve ayaklarına çakılan çivilerden ikisi, kanından bir kristal şişe içinde bir miktar kan, Meryem Ananın giysisi, Vaftizci Yahya’nın başı vb.”(5)
Dipnotlar:
1- Aydın Taneri, “Türk Devlet Geleneği”,MEB Yay. İst.1997, s. 292; Algül, a. g. e. s. 216.
2- Süleyman Beyoğlu, a. g. e. s. 18.
3- Münevver Ayaşlı, “Dersaâdet”, Timaş Yay. İst. 2005, s. 36.
4- Ali Çimen-Göknur Göğebakan, “Târihi Değiştiren Savaşlar”, Timaş Yay. İst. 2010, s. 57.
5- Giovanni Scognamıllo, “İstanbul Gizemleri”, Bilge Karınca Yay. İst. 2006, s. 16, 68.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.