LÂLEZAR (2)
17 Mayıs 2016, Salı 08:44Osmanlı sarayında çiçek, gül, lâle ve süs bitkilerine o kadar değer verilmiş, ciddiye alınmış ki, “Çiçekçibaşılık” diye bürokraside önemli bir makam oluşturulmuştur.
Lâle ve çiçek sevgisi o raddelere varmış ve o kadar güzel bahçeler oluşturulmuş ki; Bir İngiliz yazar: “Keşke Şekspir “Romeo ve Jülyet” teki bahçe sahnelerini yazmadan İstanbul Boğazındaki bahçeleri görseydi” diye temennide bulunmuştur.([1])
Devlet-i Âliye’nin en zengin olduğu dönemlerde bile çiçeğin önem ve Osmanlı nezdindeki statüsüne şu miselde enteresandır. Kanuni damadı ve sadrazamı Rüstem Paşa, sarayda yetiştirilen çiçeklerden dışarıya sattırıp, bütçeye kazanç temin ettirmiştir.([2])
En fakir dönemlerimiz Abdülhamid döneminde bile Sultan’ın her yıl 30 bin civarında çiçek saksısı aldırıp sarayda çiçek yetiştirildiği zikredilmektedir.([3]) Binden fazla eseri bulunan ve Romanya başbakanlığı yapan, dünyanın en büyük tarihçilerinden Nicolae Jorga; “Osmanlıda çiçek ve gül sevmek, yetiştirmek bir nevi ibadet idi.” diyor.([4])
Daha önce de zikredildiği üzere; İkinci Viyana kuşatmasında bozgun yaşanıp Serdar-ı Ekrem Kara Mustafa Paşa’nın başkomutanlık çadırı Avusturyalıların eline geçtiğinde her tarafının çiçeklerle, ağaçlarla, süs bitkileri ile dolu olması hasebiyle hayretler içinde kalmışlar ve General Sobiesky, Kraliçesine yazdığı zaferini müjdeleyen mektubunda: “bunun çadır değil botanik bahçesi olduğundan sitayişle bahsetmiştir.” ([5])
Lâle bizimdir, bizdendir, ehlileşmiş bozkır çiçeğimizdir. Onu dünyaya biz tanıtmışız, onunla ilgili en güzel şiirleri, süslemeleri, motifleri, ebruları, desenleri, edebi sanatları biz yapmışız.
Onunla ilgili yazılan kitaplardan en meşhurları şunlardır: Cerrahpaşa Camii imamı Mehmed Efendi’nin “Netâyicu’l-Ezhâr”; Üçanbarlı Mehmed Efendi’nin “Lâlezâr-ı İbrahim”; Mehmed Remzi’nin “Defter-i Lâlezâr-ı İstanbul”; Şeyh Mehmed Lâlezârî ‘nin “Mîzânu’l-Ezhâr”; Ahmed Kâmil Belgradî’nin “Risâle-i Esâmi-i Lâle”; Ekrem Hakkı Ayverdi’nin yayınladığı “Lâle Mecmuası”([6])
Nur-ı adn, Cihangir, Kızılkırlangıç, Alkavuklu, Feyz-i Süleymanî, Mahbûb, Dûşîze, Sîmendam, lâle-i Bedahşi, Kavs-ı Kuzah, Ferahbahş gibi insanı teshir eden isimlerle anılan lâle, bizim millî çiçeğimiz olmuş, İstanbul’un yüce Fâtihi Sultan Mehmet, bir şiirinde “dünya hayatının da lâle mevsimi gibi kısa ve geçici olduğunu, onun için zamanın iyi değerlendirilmesi gerektiğini” şöyle dile getirmiştir:
Sâkıyâ mey sun ki bir dem lâlezar elden gider
İrişir fasl-ı hazan vakt-ı bahar elden gider
Bugün bile İstanbul’u dünyaya tanıtan reklamlarda lâle figürü kullanılmaktadır. Yine memleket çapında oluşan lâle sevgisi ve muhabbeti de İstanbul’dan nüksetmiştir.
Lâle; millî bir çiçeğimiz olduğu gibi, ona dinî, kudsî ve ilâhî çiçeğimiz pâyesini de verenlerimiz vardır. Lâle kelimesindeki harfler ile Allah ve Hilâl kelimesindeki harfler aynıdır. Sadece dizilişleri farklıdır.([7])
Ebced hesabı denen, harflere rakamlar verilerek tarihler düşülen, kitabeler yazılan, edebi sanatların en güzelleri icra edilen anlayışa göre de her üçü, 66 rakamını verir. Hiçbir ilâve yapmadan aynı harflerle, Osmanlı nesli, Türk Milleti arasında muazzez ve mübarek olan üç isim yani “Allah-Hilâl-Lâle”de yazılabilir.
Bir lâle soğanının tek sap ve tek lâle vermesini de, Allah’ın sıfatlarından olan vahdet yani tekliğin, birliğin tezahürü olarak değerlendirenler olmuştur.([8])
Şairlerimiz bu husustaki derûnî duygularını beyitlerinde şöyle dile getirmişlerdir:
Subh-dem dönse n’ola mihr-i cemâle lâle
Oldu mazhar aded-i ism-i celâle lâle
Refî-i Kalâyî
Dipnotlar:
1- İbrahim Refik, “Köklerden Göklere”, Albatros Yay. 3. Bas. 2001, s. 151
2- Şairlerin Dilinden, “İskender Pala”, Kayı Yay. 2004, İst. s.195
3- Mustafa Armağan, “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı-1”, Timaş Yay. İst. 2009, s.87.
4- Nicolae Jorga, “Yenilmez Türk-Kanuni ve Dönemi” Almancadan Çev. Nilüfer Epçeli,
Yeditepe Yay. İst. 2008, s. 93.
5- Max Kemmerich, “Avrupa Tarihinden Garip Vak’alar”, Hazırlayan Îsa Dedeoğlu,
İstanbul, 2001, s. 56; Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Tarihi”, Ötüken yay, 1977,
c. 6, s. 37, 125.
6- Hasan Özönder, “Lâle’nin Şanında-2”, 29. 04. 2008, Merhaba Gazetesi.
7- Beşir Ayvazoğlu, Mostar Dergisi, Haziran 2005, sayı 4, s. 7.
8- Diyanet Vakfı “İslâm Ansiklopedisi”, c. 27, s. 79.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.