Mâneviyat Sultanlarına Sevgi ve Muhabbetleri (2)
03 Ağustos 2017, Perşembe 08:00Fâtih daha sonra İstanbul’daki Vefa semtine adını veren Konyalı Şeyh Vefa Hazretlerine intisap etmek, onun mânevî ummanında kaybolmak ister ama o da Akşemseddin’in düşüncesi ile Fâtihi kabul etmez.
Bunun üzerine Fâtih vezîri Veliyyüddin oğlu Ahmed paşaya sanki ağlayarak:
“Gördün mü Lala, Bizans’ın yüzyıllardır aşılamayan surlarını aştık da bu dervişlerin kapısını aşıp içeri giremiyoruz.” demiş. Şeyhin yanındakiler; “Efendim neye kabul etmediniz hem o üzüldü hem siz” deyince Şeyh Vefa gözlerinden yaşlar akarak şöyle der:
“Doğru söylersiniz ama inanıyorum ki benim ona olan sevgim ve onun bana olan ihtiyacı, bize asıl vazifemizi unutturacak kadar fazladır. Dostluğumuz ve sohbetimiz, birçok vatandaşın işinin yarım kalmasına sebep olacaktı. Şimdi anladınız mı Sultanı niçin kabul etmedim.”(1)
Fâtih Sultan Mehmed’in oğullarından Şehzâde Beyazid tarafını tutup, Şehzâde Cem’in aleyhinde faaliyet gösteren bürokratlardan biri de Koca Mustafa Paşa’dır. Fâtih’in torunu Yavuz Sultan Selim bir gün bu Paşanın yaptırdığı Câminin önünden geçerken, Amcası Cem olayında bu Paşanın çevirdiği fırıldakları ve amcasının Küffar diyârında başına gelenleri düşünür, canı sıkılır ve yanındaki askerlere derhal Koca Mustafa Paşa Câmiinin yıkılmasını emreder.
Yeniçeriler kazma kürek alıp hemen işe koyulurlar ama karşılarına Sümbül Sinan İsimli bir veli kul dikilir ve: “Allah’ın evinin yıkılamayacağını” söyler. Onun mânevî mehabetinden ve görünüşünden korkan askerler durumu Yavuza iletirler. Yavuz celâlli bir pâdişahtır ve hemen galeyana gelip:
“Kimmiş benim fermanıma baş kaldıran?” diyerek öfke ile câmiye gelir. Bu mübârek zatı görünce O’da etkilenir, sakinleşir ve emrini geri alıp, askerlere çekilmelerini söyler. Sümbül Sinan Hazretleri: “Sultanım müsâade et askerler câmiyi değil de, kubbelerin etrafındaki küçük bazı yerleri yıksınlar” deyince Pâdişah sebebini sorar O: “Devlet otoritesi sarsılmasın. Pâdişah bir şey emredince o yerine gelsin. Aksi halde devletin bekasına halel gelir” (2) demiş. Ne kadar ince bir anlayış.
Kanûnî hasta olduğu halde Ziğetvar seferine giderken Edirnekapı’da bir pir, bir meczup, bir veli; “biz senden memnun idik, Allah’da memnun ola” deyince Kanûnî sonunun geldiğin anlar ve hemen vasiyetini yazdırır.(3) Ma’lum Kanûnî bu seferde şehit olmuştur.
Sultan 2. Mahmud çok sevdiği Ali Nutkı Dedeyi görmek için sık sık Yenikapı Mevlevî hanesine gelirmiş ve çok ihsan-ı şahane dağıtırmış fakat Dede buna râzı olmazmış. Bir gün ayrılırken “şeyhim bir arzunuz var mı?” der. O da “var bir daha bu tekkeye gelme” der.
“Beni evliyaullah kapısından kovuyor musunuz?” deyince de; “hayır kovmuyorum ama buraya Mahmud Efendi olarak geleceksen buyur gel, yok Sultan Mahmud olarak gelip müritlerin kalbini ihsanlarınla Allah’dan çeleceksen gelme” der.(4)
Osmanlının son zamanlarında her meselede olduğu gibi, bu hususun da ne kadar yozlaştığını, sathileştiğini şu olaydan anlayâlim: Osmanlının ipini çekip dünya siyâset sahnesinden bertaraf eden İttihat ve Terakki Cemiyetinin üç hayalperest başrol oyuncusundan biri olan Talat Paşa, yakın dostu olan tasavvuf ehli Abdülaziz Mecdi Efendiye;
“masonlukta mı kalayım, Bektaşî mi olayım?” diye sormuş, o zat; “ikisine de gerek yok ama illâki birini seçmen gerekiyorsa Bektaşîliği seç, çünkü o en azından Türk tarîkatıdır” der.(5)
Dipnotlar:
1- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-2”, KTB Yay. İst. 2013, s. 281.
2- Von Hammer, Osmanlı Devleti târihi, Üçdal Neşriyat İst.1966, c.1, s. 116.
3- N.Kösoğlu,Türk Dünyası Târih ve Medeniyeti Üzerine Düşünceler”,Ötük. Yay.Ank.1997,s.240.
4- İbrahim Refik, “Târih Şuuruna Doğru-3”, Albatros Yay. İst. 2001, s. 63.
5- Nevzat Kösoğlu, “Şehit Enver Paşa”, Ötüken Yay. İst. 2008, s. 422.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.