MANİSA’NIN DELİSİ
03 Ocak 2020, Cuma 08:06
Kendi illerinden milletvekili adayı olamayanların ya da partisi tarafından aday gösterilmeyenlerin başka bir ilden aday gösterilmesine alıştık. Ayrıca bu son yılllarda karşılaşılan bir durum değil. 1920’de kurulan ilk meclis’te de bu vardı, sonraki meclislerde de her zaman oldu.
Bu olay bilinmesine rağmen yadırganıyor mu?
Yadırganmadığını söylemek mümkün değil.
Bunun istisnası olan büyük şehirler var. Mesela, en başta İstanbul, Ankara,İzmir belki Mersin’de olabilir. Buralarda yaşayan nüfusun hemen hepsi, bu illere mensup insanlar olup çıkmış. Günün birinde gitmek için tercih edecekleri fazla il yok. Dolayısıyla sözünü ettiğimiz illerin yerli nüfusu siyasete giren her insana hemşehrisi gözüyle bakabiliyor.
Anadolu illerinde ise bunun tam tersi bir durum var.
Olayın her ne kadar geçmişe dayanan bir hikayesi olsa da, doğdukları ilden milletvekili adayı olamayanların ya da partileri tarafından aday gösterilmeyenlerin gelip kendi şehirlerinden aday olmasını ya da aday gösterilmesini kabul etmiyor.Bu durum Anadolu illerinde “Şehir Milliyetçiliiği”nin değişen zamana boyun eğmediğini göstermesi bakımından önemli.
“Şehir Milliyetçiliği” taraftarları haksız mı?
Haksız oldukları söylenemez.
Anadolu’da yaşayan insanlar kendi illerinden olmayan ama oy vererek seçtikleri milletvekili ve hükümetlerde yer alan bakanların hatta başbakanların, kendilerine ve seçildikleri ile hizmet edemeyeceğini ve etmediğini düşünüyor. Bu olayın bir çok ilde somut örnekleri var. Bu illerin başında maalesef Konya geliyor. Konu buraya gelince ister istemez,seçilenler “Ne yaptı?” sorusu da gündeme geliyor.
Geçmişte doğdukları ilden ya da daha farklı bölgelerden milletvekili adayı olmayanlar, aday olsalar bile seçilememe riskinini göze alamadıkları için Konya’ya geldi aday oldu. Milletvekili seçildi. Aralarında bakan olanlar,başbakan olanlar oldu. Ne yaptılar? Taş üstüne, taş mı koydular? Bir çivinin yanına,bir çivi mi daha çaktılar?Bizde yaşanan bu örnekleri gören bir takım Anadolu şehirleri, başka illerin nüfusuna kayıtlı siyasetçilerin kendi illerinden milletvekili adayı gösterilmesine tepki gösterdi. Kabul etmedi. Sonunda adayın ve partilerin değil, o şehirlerde yaşayan insanların istediği oldu.
Konu buraya gelmişken yaşanan somut bir örnekten söz edelim size.
ANAP’ın kurucularından ve o yıllarda partinin 2. Adamı Mehmet Keçeciler, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 1983’de yapılan milletvekili genel seçimlerinde Konya’dan aday olduğu halde askeri Konsey’den, Konya’da yapılan “Kudüs Mitingi” gerekçe gösterilerek veto yemiş ve liste dışı kalmıştı. Oysa Keçeciler’in o mitingle zerre miktar ilgisi olmadığı gibi, mitingi önlemek için de Tertip Komitesi nezdinde çok çaba sarf etmişti. Lakin askeri Konsey bunu dikkate almadı ve Keçeciler’in milletvekili seçilmesini önledi.
Siyasi yasaklar kalkıp da bazı illerde ara seçim gündeme gelince, ANAP Keçeciler’i ara seçim yapılacağı illerden birisi olan Manisa 2. Bölgeden Milletvekili adayı gösterdi. Çünkü Konya ara seçim yapılacak iller arasında değildi
Bu ülkenin yetiştirdiği önemli devlet adamlarından olan Mehmet Keçeciler, ara seçimlerde Manisa’dan aday gösterilince seçim çalışmalarına katılmak üzere Manisaya’ya gider. Olayın püf noktasını Keçeciler o zaman şöyle anlatmıştı. “Bir gün öğleden sonra seçim çalışmalarına katılmak için Manisa’ya gittim. İyi de karşılandım. Partililer başta olmak üzere, sivil toplum örgütlerinden ve şehrin ileri gelenlerinden yakınlık gördüm. Bu durum karşısında mutlu oldum. Gece gelip otele yattım.Bana göre her şey yolundaydı ve ters giden bir durum yoktu. Sabah seçim çalışması için otelden çıkınca geçtiğimiz her cadde ve sokakta bulunan duvarlara, dükkan camlarına, evlerin balkonlarına yazılan çok sayıda yazıyı gördüm. Neredeyse tüm cadde ve sokaklar aynı yazıyla donatılmıştı. Yazı şöyleydi: “Manisa’nın delisi, Konya’nn akıllısından iyidir.” Tabi o seçimleri şehir milliyetçiliği kazandı. Biz onca adımıza, şanımıza ve partimizin büyüklüğüne rağmen seçimi kaybetik. “
Yukarıdaki olay Anadolu şehirlerinin “Şehir Milliyetçiliği”ni göstermesi bakımından fevkalade önemli bir örnek
Siyasette böyle de diğer tarafta farklı mı?
Mesela, bürokrasi..
Yasalar ve doğası gereği yerelden olmaması gereken ve önemli görevlerde bulunan üst düzey bürokratlar var. Bu gayet normal bir durum. Bunun böyle olması gerekiyor. Çünkü yasalar bunu emrediyor.Buna kimsenin diyeceği bir şey olamaz.
Ama siyaset alanında olduğu gibi başka görevlerde farklı bir değerlendirme söz konusu olabilir.
Sonuçta Konya da bir Anadolu şehri.
Milletvekili ve diğer yerel siyasetçilerin yerelden olmasında gösterilmesi gereken hassasiyet; en azından üniversite rektörlerinin tercihinde, rektör yardımcılarının tercihinde, üniversite genel sekreterlerinin tercihinde, dekanların tercihinde ve aynı şekilde kamu hastane başhekim ve müdürlerinin tercihinde de gösterilebilir. Ayrıca Büyükşehir ve merkez ilçe belediyelerinde görev yapan üst düzey bürokratlar için de bu hassasiyetin gözönünde bulundurulmasında hizmet ve sorumluluk bakımından fayda var. Bu görevdeki yöneticilerin, ait oldukları şehre hesap verebilmeleri bakımından önemli.
Yukarıda saydığımız görevlerde bulunan yöneticilerden ne kadarı ve kaçı Konyalı?
Yüzde 50’si kadar olabilir. Daha fazlası yok.
Konya, merdiven olmaktan çıkarılmalı artık.
Sonra “Sel gider, kum kalır”
Manisa’nın delisi hikayesini, sıradan bir hikaye olarak görmemek lazım.
Ayrıca mensubu olduğu bu şehre aidiyet ve sorumluluk duygusuyla yaşayan siyaset ve bürokrasi dünyasında kendisini iyi yetiştirmiş kaliteli bir çok insan var. Bunların içinde milletvekili ve bakanlık yapabilecek olan insanlar var.Yaptılar ve yapıyorlar. Aynı şekilde bürokraside rektör, rektör yardımcısı, dekan, üniversite genel sekreteri, hastane başhekimi ve hastane müdürlüğü yapabilecek olan binlerce insan var. Elimizde bu kadar bol insan malzemesi varken , Konya’yı ilerideki amaçları için araç olarak görenlerin siyasette,üniversitelerde, belediyelerde üst düzey görevlere getirilmelerini insan içine sindirmemiyor.
Bu şehrin çocukları özelliklle de bürokraside geri planda tutulmayı hiç hak etmiyor.
Üniversite yönetimlerinde geri planda tutulmayı hiç hak etmiyor.
Geçmişte memuriyetleri olmadığı halde bir gecede memur yapılanlar, ehliyet, liyakat sahibi olmadan ve herhangi bir müktesebat aranmadan üst düzey görevlere getiriliyor.
Üstelik bu gibi haksızlıklar, hak ve her bakımdan da meşru olarak görülüyor.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.