MEDYA SULTASI
24 Temmuz 2015, Cuma 00:00Bir istatistiğe göre, insanlar % 1 tadarak, % 1,5 dokunarak, % 3,5 koklayarak, % 11 işiterek, % 83 görerek öğrenirlermiş.([1])
İşiterek ve görerek öğrenme toplanırsa % 94’lere varan enteresan bir rakam çıkmakta. Dolayısıyla görsel yayın tabir edilen TV’lerin önemi de anlaşılmaktadır. Hem göze, hem de kulağa hitap ettiği için, özellikle genç nesil üzerinde mutlak bir hâkimiyet kurmaktadır. Şunu söyleyebiliriz: iyi kullanılırsa günümüzün en faydalı aleti. Ehil ellerde olmaz, milli ve dini hislerden yoksun kişilerin hizmetinde ise, en büyük bomba, en kötü silah olmaktadır.
Az sayıda istisnalar olmakla beraber, Dünyada medya hâkimiyeti Siyonizm’in elinde olduğu için, Müslümanların, özellikle de lider konumunda olabilecek Müslüman Türk milletinin ne büyük tehlike ile karşı karşıya olduğu takdir edilmeli.
"TV’ler dünyayı ayağımıza, belâyı da başımıza getirdi" diyen bir zat, durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Gerçekten bu gün dünyayı medya idare etmektedir. Öyle bir sulta ve hâkimiyet kurmuş ki, herkes onun şerrinden emin olmak için tir tir titriyor. İnsanları istediği gibi yönlendiriyor. Haklıyı haksız çıkarıp, yargısız infaz yapabiliyor. Aka kara, karaya da ak dedirtebiliyor. İstediğini tahta geçirip, istediğini de yerlerde süründürüyor. Tarihin en zalim diktatörlerine rahmet okutturuyor.
Son iki asırdır Müslümanlar İslâmi basiret ve ileri görüşlülükten yoksun bir tutum içindedirler. Her yeniliğe önce karşı çıkıp, sonra yenik düşüyorlar. İleriye dönük durum değerlendirmesi yapıp, çağın şartlarını göz önüne getirip, mevcut şartlardan bizde nasıl yararlanırız diye bir gayret içine girmedikleri gibi, yenilecekleri kesin olan bir savaşın içine dalıveriyorlar.
Medya, özellikle televizyon en büyük ve en etkili silah dedik. Bizim Rabbimiz "Düşmanınızın (gününüzün) silahı ile silahlanın"([2]) buyurduğu halde biz TV’lerin, önce memlekete, sonra şehrimize, sonra mahallemize, daha sonra da evimize sokturmamak için ne kadar savaştık. Hatta bazı hocalarımız her konuşmasında: "Benim mahallemde hiçbir çatıya anten dikilmedi" diye iftihar etti. Şimdi hepimizin evinde, her odada birer tane var.
Sonra da: "Aman bu ne kadar faydalı bir alet imiş. Kadını-erkeği, yaşlısı-genci bunun başından kalkmıyor. Bugün insanların tek bilgi ve kültür kaynağı bu alet oldu. Okuma-inceleme öldü. Herkesi bu ekran yönlendiriyor. Tek hakim güç bu. Aman bu sahaya inelim. İyi program yapan kanallar açalım" diyoruz. Ama atı alan Üsküdar’ı geçti.
Yirmi sene önce: "Ey Müslümanlar, her elli metreye bir cami yapmaya gerek yok. Otuz hane olup, ilkokulda 12 talebesi olan bir köye, 400 kişilik Kur'an Kursu yapmaya gerek yok. Kibrit kutusu kadar mescide üçer şerefeli, lüzumsuz, faydasız iki tane minare dikmeye gerek yok. Biz minare dikiyoruz, elin oğlu verici dikiyor. Maksat hayır yapmak ise, git bir hastaneye o minarelerin parası ile iki üç alet alıver de, hiç olmazsa bir işe yarasın. İnsanlar faydalansın…" dediğimizde veya yazdığımızda: "Sizde mi cami, minare, Kur'an Kursu yapmaya karşısınız" diye bizim imanımızdan şüphe edenler, şimdi gelip: "Hakkını helâl et Hocam, sen çok haklıymışsın" diye özür diliyorlar. Niye? Çünkü ayağımız suya değdi. Ama iş işten geçti.
Falan yerde amirin emri ile, bir belediye görevlisi, başı boş ve hastalıklı bir köpeği, silahla vurdu öldürdü. Medya bunu dönüp dönüp göstererek, yorumlar yaparak o kişiyi katil, cani, gaddar, merhametsiz, hayvan düşmanı tanımlamaları ile seni o adama kızdırıyor, küfrettiriyor, buğz ettiriyor. Ama yine aynı medya: Arena da elinde kılıçlarla öyle bir çırpıda da değil, boğanın her salvosunda omzuna bir kılıç saplamak, her yerini kan-revan içinde bırakmak ve bu sadizmi saatlerce sürdürmek suretiyle öldüren matadoru, tribünlerdeki "Oley" naraları ile beraber ayağa kalkan kişilerle beraber alkışlatıyor ve kahraman ilân ediyor.
Bu memlekette az da olsa iyi şeyler de oluyor. Müşterisinin unuttuğu yüz bin Euro getirip karakola teslim edenler oluyor. Buluşuyla dünya tıp literatürüne giren doktorlarımız çıkıyor. Mersin tarafında, antik çağa ait, dünyada emsali olmadığı için paha biçilemeyen altın heykelleri bulup, yurt dışına kaçırmayıp, mafyaya satmayıp devletine teslim eden fakir köylüler çıkıyor. Bunları getirip on dakika tanıtmayan, konuşturmayan, başkalarına örnek olsun demeyen medya, içkiye uyuşturucuya, mafyaya, kaçakçılığa bulaşmış, vergi kaçakçılığından hüküm giymiş, haftanın birkaç gününü sorguda, nezarette geçiren rezilleri veya bir farenin arabalar arasında dolaşmasını saatlerce sana seyrettirebiliyor. Saatler süren haberler, hep kan, kıtal, kaza, ağıt, tecavüz, vurgun, soygun, bomba, fuhuş... Psikologlara göre bu haberler Türk milletinin ruh sağlığını bozmakta. Cura teli gibi gerilmiş, en ufak bir bahanede kavga, kıtal gırla giden bir millet. ABD nin bazı eyaletlerinde ve Avrupa devletlerinin bazılarında bu gibi haberleri değil TV de göstermek, gazetelerde yayınlamak bile yasak. İngiltere de yapılan araştırmada, bu tip haberler yayınlanmadığı zaman, bu olumsuz tabloların azaldığını göstermiştir. Sözlerimi İmam-ı Şafi'ye ait bir sözle bitirelim:
"Hakla meşgul olmazsanız (Gerçek mümin gibi yaşamazsanız), batıl sizi istilâ eder."
Dipnotlar:[1]- Zafer Dergisi, sayı: 236, s. 13.
2- Enfâl Sûresi, 60.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.