MERAMIN GÜLLERİ
18 Ekim 2021, Pazartesi 09:09İnsanlık tarihinden öncesinde var olan gül, moleküler biyologlarca , 200 milyon yıl öncesine fosil kayıtları dayandırmaktalar.
Tarih boyunca bitki türlerinin içinde gül çiçeği; her dönem kral, kraliçe, aristokrasinin göz bebeği ve nadide bir tür olmuştur.
Kleopatranın gülleri sevdiği güzellik sırlarında kullandığı ve Mark Antonyusu etkilemek için ayaklarına gül yaprağı saçtırdığı kaydedilmiştir. Mısır mezar odalarında gül resimleri ve gül çelenkleri bulunmuştur. Konfüçyus eserlerinden Çin imparatorluğunun gül yetiştiriciliğinde çok önde olduğunu ve o dönemde bile kütüphanelerinde 600 den fazla gül üzerine kitap bulunduğunu biliyoruz.
Yunan mitolojisinde aşk ve güzellik sembolü Afrodit’in çiçeğiydi gül. Afrodit ise gülü aşk ve şehvetin sembolü Eros’a sunmuştur. Ruhun geçişinde mistik bir sembole de vurgu yapılmaktadır.
Her döneme damga vuran gül; güzellik, sevgi, sanat, estetik, diplomasi ve barışı temsil eden Venüs’ün de sembolü olmuştur. Romalıların, Mısırdan her mevsim gül ithal etmeleri ile ekonomilerinin kötü etkilendiğini ve kışında çiçek açan gülleri keşfedip İtalya topraklarında yetiştirdikleri kayıtlarda bulunmaktadır.
Hristiyanlar; Hristiyanlığın ilk döneminde pagan kostümlerine benziyor diye gülü reddetseler de ilerleyen zamanlarda Roma Katolik kilisesi Hz. İsa’nın kanının sembolü olarak kabul etmiş ve Hz. Meryem’e dikensiz gül adını vermişlerdir.
Doğu ise gülde bir derya hem yetiştirip dünyaya yayması hem de kullanımı Mısırdan Arabistan’a, Suriye’den Hindistan’a ve Anadolu’da bolca kayıtlarda yer almıştır. Avrupa Orta Çağ karanlığında unuttukları gülü 13. Yüzyıldan itibaren haçlı seferleri ile tekrardan Anadolu’ndan Avrupa’ya götürmüşlerdir.
Türklerde kullanımı ise çok yaygın olan gül İslamiyet’le birlikte daha da önemli hale gelmiştir.
11. yüzyılda Yusuf Has Hacip tarafından yazılan Kutad Kubiliğ eserinde; vezirin oğlu Ögtigilmişin, vezirin kardeşi Odgırmış’a öğütünde ‘’yemek yanında içecekte hazır olmazsa, o yemek yiyenler için zehir olur. İster fukara ister mizap, istersen cülengebin veya cülap şerbetlerini ver. Bundan başka ne vereceğini bana sorma başkasına sor’’ der. Cülap ve Cülengebin ise 9. Yüzyıldan itibaren tıp kitaplarında yer alan mide için faydalı gül suyu şuruplarıdır.
Türklerin gül suyu hazırlamaları;
Hem tıp alanında, hem sofralarda, hem de şifa aracı olarak kullandıklarını ise Divanü Lügat-it Türk’te buluyoruz. Gül suyu şişelerine (güğümlerine) verilen isim ‘’kumgan’’ idi.
Kumgan kelimesinin ise Tokat, Reşadiye, Düzce, Bolu, Çatalca ,İstanbul, Bursa, Ilgın , KONYA, Alanya, Antalya ve Kırım’da kulanıldığı tespit edilmiştir.
Anadolu Selçukluları döneminde ise gül suyu imalatçılarına ‘’gülab- ger’’ denirdi. İbn-i Batuta 1330’da seyahatnamesinde ‘’Anadolu’daki elde edilen gül suyunun rahiya ve nefaset bakımından bir benzeri yoktur demiş’’ ve Ladikte hamamdan çıktıktan sonra gülsuyu geleneği olduğunu kayıtlara geçirmiştir. Hz. Mevlana ise mesnevisinde gülü sıkça zikretmiş ve önemine vurgu yapmıştır büyük alimimizdir. İbn-i Sinadan, Zehravi ye kadar en önemli İslam Alimleri ise Gülden birçok alanda faydalanmışlardır.
Hz. Peygamberimiz Muhammet Mustafa (SAV) ise yine gül ile sembolize edilmiş, gül yüzlü peygamber olarak mest edilmiş ve terinin gül koktuğu söylenmiştir. Halk arasında gül koklamak sevaptır tabirleri bulunmaktadır. Kutsal mekanlarımızda ise bolca kullanılan gülün manevi enerjiyi çoğaltan, negatif enerjiyi bertaraf eden bir frekansa sahip olması sebebi ile de KABE başta olmak üzere MEKKE, MEDİNE, KUDÜS ve cami ve ibadet alanlarında güzel kokular özelliklede gül suları bolca kullanılmaktadır.
Yine İslamiyet’te hafızlara gül koklatılarak Kuran-ı Kerim ezberletilirdi, manevi ve ruhsal gücü kadar zihin gücünede katkısı olan gülün faydaları araştırmalarda sıkça yer bulur.
Türkler için gül kullanımı ise ayrı bir önem taşır. Çünkü Türkler evrenin ve enerjinin yasalarını, frekanslarını, işleyişini kökten gelen bir şifacı ruhu ile nesillere aktardığı için gülün ruhsallığa katkısıda dahil bin bir faydasını çok önceden keşfetmişlerdi.
Osmanlı’da ise gülün üretimine çok önem vermiş.
Kayıtlarından; ticaret alanına, ilaç yapımından şifada kullanımına güzellik ve esenlik, mistik, dinsel ve ruhsa temalarına sıkça rastlıyoruz.
Osmanlı Devlet politikasında yer alan Gül yetiştiriciliğinde ISPARTA kadar KONYAMIZ da ön plandaydı. İkinci dönem başlayan gülcülük politikasında ise (1900 -1923) Isparta başarı kazanmış ve devam ettirmiştir.
Gülün şifası ve kullanım yerleri ve içindeki hikmet sırları ile ilgili bilgileri bir dahaki yazı dizisinde paylaşacağım inşallah. Bu yazıda gülün geçmişi ve önemi ne dikkat çekmek istedim ama benim için heyecan verici bir soruyu da sormadan geçmek istemiyorum.
Konya’da verimliliği ile dillere destan yerleşim yeri MERAM’ımızın bağları kadar güllerini de yad etsek nasıl olur? Osmanlıda devlet politikasına gül yetiştiriciliği ile de girmiş bu şehirde, hala bahçelerinden kokusu gelen MERAM GÜLLERİNİ anmadan geçemeyeceğim.
Bilenler için Eyüp amcanın gül bahçesini de yad etmiş olalım.
Konya’mızı, Meramımızı gül ile donatmak ve bu şehre gül alanında bir şans daha vermek için neler yapılabilir?
Gülün şifasında buluşmak dileği ile dostlarım.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.