MEVKİ VE MAKAM HIRSI (1)
10 Ekim 2016, Pazartesi 08:34Hırs: Arzu ve isteklerin hastalık haline dönüşmesi, hudut ve kanun tanımaması, akl-ı selimin dumura uğraması, göz ve gönlün kapanıp kararması diye tarif edilebilir.
Haris kişinin sağ duyusu kapanmıştır. Dizginleri şeytana teslim etmiştir. Uzaktan kumandalı bir yaratık haline gelmiştir. Hızla uçuruma doğru gitmektedir. Akıbeti hüsrandır. Tarih böylelerinin akıbetlerini ibretle dile getirir.
Mevki ve makam hırsı ilk günahın sebebidir. Şeytan Âdem Aleyhisselamın makamını çekemediği için, O'nu kandırdı ve Allah'a asi oldu.([1]) Bu sebeple bilhassa mevki ve makam hırslılarının lideri Şeytandır. Sonları da elbette O'nunki gibi olur.
Yunus, Dünyanın yalan ve geçici olduğunu, ona karşı muhteris olmanın gereksizliğini şu sözleriyle ne güzel dile getirir:
Hani Karun malı netti
Hani Cengiz şanı netti
Hani Lokman canı netti
Yalan dünya yalan imiş
Resûlullah; "dört şey şekavet (azgınlık-kötülük) Alâmetidir" buyurur ve sayar:
1-Gözün Allah için ağlamaması. 2-Kalbin katılaşması, 3-Kişinin hırslı olması. 4-Uzun emel sahibi olması.([2])
Cenâb-ı Allah Yahudilerin kötü huylarını zikrederken şöyle buyurur: "Yemin olsun ki sen, onları yaşamaya karşı insanların en hırslısı olarak bulursun”.([3])
Sevgili Peygamberimiz de: "Muhterisin (hırslı kimsenin) iki dere dolusu altını olsa bir üçüncüsünü ister. Gözünü ve gönlünü topraktan başka bir şey doyurmaz”.([4]) buyurur.
Bu gerçekleri görebilen nice insanlar, dünyadaki mala-mülke, mevki ve makama iltifat etmeyip muttaki ve mütedeyyin bir hayat yaşamışlar. Çünkü bu dünya ve içindekiler fanidir, geçicidir. Bâkı olan Allah'dır.
İslâm’ın ölçüsü ne güzeldir. Görev ve mevkiler istenmez. Teklif edilirse tefekkür edilir. Vebali düşünülür. Hakkıyla ifa edilip edilemeyeceği istişare edilir. Kanaat gelirse kabul edilir. Eğer böyle olursa Allah'ın yardımcı olacağını, bilmeden yapılan hatalarının affedileceğini Allah Resûlü müjdeliyor.([5]) Buna rağmen makam ve mansıptan uzak duran insanlar tarihte çoktur. Çünkü Cenâb-ı Allah; "Ne kadar büyük olursa olsun, her günahı affedebileceğini, yeter ki kul hakkı ile huzuruna varmamamızı” ([6]) tavsiye ediyor.
Bu sebeple Hz. Ebubekir halifeliği zorlamayla kabul etmiştir. Yine hilafete oğlunu aday gösterenlere Hz. Ömer, büyük vebaline binaen: "Bir evden bir kurban yeter" diyerek izin vermemiştir.([7]) İmam-ı Azama Halifeden sonra ikicin büyük mevki olan Bağdat kadılığı teklif edilmiş, yine vebaline binaen kabul etmeyince baskı yapılmış, hapsedilmiş, kırbaçlanmış ama o yine de kabul etmemiştir.([8]) Ahmet İbni Hanbel, İmam-ı Rabbani ve sorumluluktan korkan birçok insan aynı yolu takip etmişlerdir.
Fâtihin Sadrazamlık teklifini Molla Gürani; "Ben ilmiyye sınıfındanım. Bunca beyler vezirlik hasreti çeker. Ben onların hukukuna tecavüz edemem”([9]) diyerek kabul etmemiş,
Konya’da çıkan Babalık Gazetesi sahibi Mazhar Bey halk tarafından çok sevilen bir kişi olduğu için, Cumhuriyetin ilk yıllarında mebusluk teklif edilmiş ama O, gazeteciliği ve halkın işleriyle ilgilenmeyi vekilliğe tercih ettiğini münasip bir lisanla yukarıya bildirmiştir.([10]) Edirne mebusu olduğu dönemlerde Filozof Rıza Tevfik’e: "Seni hayatta en çok pişman eden şey nedir?" diye sormuşlar O: "Tabi şu sırada mebus olmam”([11]) demiştir.
Şair Bâkı'nin bu husustaki tavsiyesi ne güzel:
Cihanın nimetinden kendi ab ü dânemiz yeğdir
Elin kaşanesinden kendi viranemiz yeğdir.
Bununla beraber, fani dünyada mevki ve ikbal hırsı için ne kötülükler yapılmamış ki? Resûl-i Ekrem’in ahirete irtihalinden hemen otuz sene sonra Hilafet saltanata çevrilmiş, bir yerlere yaranarak mevki ve ikbal elde etme peşinde olan muhteris insanlar, Hazreti Peygamberin sevgili torunu Hz. Hüseyin’i şehit etmişler, kellesini şehir şehir dolaştırıp teşhir edip, kız torunlarına da olmadık hakaretler yapmışlardır. Onun en yakın arkadaşları olan sahabelerin birçoğu işkence görmüş, birçoğu katledilmiş, yine birçoğunun eşi ve kızına tecavüz edilmiş, Kâbe mancınıklarla taş yağmuruna tutulup yakılmış, Resûlullah'ın kabri önünde insanlar katledilmişlerdir.([12]) Sebep? Bir yerlere yaranıp mevki-makam kapabilme uğruna.
Dipnotlar:
1- Bakara Sûresi, 36.
2- Hadis Ansiklopedisi, 6/260. (Merfu hadis)
3- Bakara Sûresi, 96.
4- Tecrîd-i Sarih Tercümesi, c. 12, s. 183.
5- Buhârî, ahkam 5-6, Müslim, İmaret 16.
6 Tecrîd-i Sarih Tercümesi, c. 7, s. 40, Et-Tergıb ve't Terhib, c. 3, s. 212.
7- İbnü'l Esir, “El Kamil Fi't Tarih Tercümesi”, Bahar yayınları, 1986, 3/70.
8- Muhammed Ebu Zehra, Ebu Hanife,Terc.Osman Keskioğlu, Üçdal Neşr.1966, s. 55.
9- Tarih ve Medeniyet Dergisi, sayı: 27, s. 23.
10- Av. Mehmet Ali Uz, Mustafa Ataman, s. 35.
11- Hilmi Yücebaş, “Flozof Rıza Tevfik”, s, 11.
12- İhsan Süreyya Sırma, “Emeviler Dönemi”, Beyan Yay. İst. 1991, s.72.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.