MİLLET ÜMMET MİLLİYETÇİLİK(2.Bölüm)- 2
22 Ekim 2016, Cumartesi 09:39DÜŞMANA DÖNÜŞTÜRÜLEN KARDEŞLER
Osmanlı, millet’i “ din” olarak almış ve kendi yönetiminde bunu kullanmıştır. Irklara bakılmak sızın, tüm Müslümanlar kardeş olduğu veçhesiyle gayri Müslimler de azınlık statüsü ve sahip oldukları haklarıyla yaşamışlardır. Ne zaman ki; İslam düşmanlığı konusunda deve kininden daha katı olan Avrupalılar kendi içinde yaşadığı ihtilalın getirisi olan yeni millet kavramıyla atılan ırkçılık hareketleri ve bu dessasların Osmanlı’yı parçalamak için kullandıkları ırkçılık zehiri sonucu; Osmanlıda da din an layışının yerine ırk anlayışı ön planda tutulunca, işte o zaman bu zehirin etkisiyle, Osmanlı’da dört ayrı fikir akımı ortaya çıkmış ve fikri mücadelede ayrılık tohumları körüklenmiş, hem de özellikle Türkler ile Kürtler arasında din’i anlayışa bağlı İslam kardeşliği varken, Evs ve Hazrec kabilelerinin cahiliye öncesi yaşadıkları kabile çekişmesine doğru sürüklenme baş göstermiştir. Türkler,Araplara, Kürtler Türklere,Türkler Kürtlere manasız düşmanlıklar beslemişlerdir.Yeri gelmişken söyleyeyim,Birinci Dünya savaşında Araplar bizi arkadan vurdu meselesi.Nedir bu mesele ,bakın;İngilizler Osmanlı Devletini yıkan kapitalist devlettir.Mekke Emiri Şerif Hüseyin İngilizlerle anlaşmış ve ihanet etmiştir, bu doğrudur.1916’da Hicaz’da bazı Arap Bedevi kabilelerini ayaklandırmıştır.Bağımsızlık vaadine kanan bu hain,Mekke-Maan hattının gerisinde (asıl cephenin gerisinde) İngilizlere yardım ettiler.Asıl cephe ise,önce Süveyş sonra Filistin’de kuruldu.Filistin’de hiçbir Arap ayaklanmadı.Suriye,Irak ve lübnan’da da öyle.Arapların ezici çoğunluğu bize sadıktır.Hicaz-Akabe arasındaki cephe hattının gerisinde ki; bu Hüseyin ayaklanmasının dışında,Arapların Türkleri arkadan vurduğu görülmemiştir.Burada İngilizler ırkçılığa dayalı menfi milliyetçiliği harekete geçirerek hem Mekke Emir’ini isyan ettiriyorlar ve bu vesileyle de imparatorluğu yıkmak istiyorlar,hem de bizdeki azınlıkları da örgütleyip içimizdeki çıkartılan isyanlarla bize kendi emperyalist menfa atlarını uygulamaya koyuyorlar,maksatları belli, İslam düşmanlığı taassubu.(Ayrıca bir not daha.İttihatçılardan Cemal Paşa Arapça’yı yasaklamaya kalkışmış olup, Halep’te buna karşı çıkan beş altı tanesi her gün olmak üzere, her sabah namazı sonrası sokak ta insanlar sallandırılmaya başlanmış ve bu da herkesi çileden çıkarmıştır.)
MİLLET-ÜMMET
Batı literatüründe millet”nation” olarak bilinir ve kan, dil, coğrafya(vatan) gerçeklerine dayalıdır. Batı İslam’ın getirdiği din’e dayalı millet anlayışını henüz anlamış değildir. Ya da anlamak istememektedir. Eğer bugünkü bilim ve teknoloji kuvveti İslam şuuru ile hareket eden bir topluluğun elinde olsaydı, bugün asrımızda insanlık değerleri en üst düzeyde seyreder, dostluk ve kardeşliğin ha kimiyet sahası genişlerdi. Çünkü İslam’da insanlar içi içe dairelerden ibaret olup, en yüksek daire insanlık dairesidir. Dil, gelenek kavim, renk, vücut yapıları, erkeklik, kadınlık vs. giyim, hayat tarzı, zevk farklılığı onlar için bir ayrım değil, Allah’ın kudretidir, ayetidir. Birbirleriyle tanışıp, kaynaşıp anlaşmaları için, bir sebeptir. Çünkü Allah öyle yaratmıştır. Bu farklılık üstünlük addedilmez, o ancak takva iledir. Emri buyrulmuştur. İslam muhatabına ırk, dil, renk şekline göre değil, Ey insanlar! Diye hitap ederek, tebliğini sunar. İslam ikinci daire olarak millet dairesini ele alır, bu küfür milleti ve İslam milleti diye ikiye ayrılır. Milleti meydana getiren esas faktörün inanma ve inanışı, şuur irade ve eşya ya işleme özelliğini taşıma olduğunu belirtir. Öyleyse millet gerçeği nedir? Denildiğinde, İslam topluluğunun objektif adıdır, kıymeti hükmüne varılır. Onu oluşturan insanlar ferdi halde mü’min ve mü’minlerdeki ortak muhteva, ortak kültürel bir paylaşım, anlayış, bir topluluğa dönüşüm ve bununda birlik ve bütünlük olarak görülen hali.(Sezai Karakoç) .Bu bütünlük farazi değil, tarihe bakıldığında bütün peygamberler, aynı medeniyeti, gittikçe açılan ve genişleyen büyüyen bir kültürü, aynı insan ve toplum gerçeğini getirmişlerdir. Yüce peygamberimizde(s.a.v.) “ İmran oğlu Musa ve Harun benim kardeşimdir, Meryem oğlu İsa benim kardeşimdir” diyerek bu kutlu ifadeleri söyler. Demek ki; Millet İslam topluluğunun objektif hali olup, ümmet te; gerçek ve terim anlamında subjektif halidir. Yanlış anlaşılmasın, yani; İslam toplumuna dâhil olan ve bu topluluğu meydana getiren kişilerin genel özelliğinden hareketle oluşan bir kavramdır millet. Ümmette; Bu topluluğun kronolojik bir sıra takip eden bölümlerine denk gelen ve topluluk başlarına da peygamberlere izafe edilmesinden doğan bir kavramdır. Örnek, Hz.Musa’nın(a.s.) ümmeti, Hz.İsa’(a.s.) ümmeti, Hz.Muhammed(s.a.v.) Ümmeti gibi. Ya da şöyle söyleyelim. Millet; askerler topluluğu, yani Ordu’nun genel adı. Ümmet ise; Bu ordu’da ki “Ordu Komutanları”olan peygamberlerin durumu şeklinde ifade edebiliriz. Bundan dolayı millet ve ümmet İslam’da ayrılmaz ikilidir. Millet’e; mü’min ve inanç penceresi, ümmet’e ise; Peygamberler ve tarih penceresinden bakabiliriz. Bu oluşumda tek başına millet ile yetinilmeyip de ümmet katılmasının sebebi; milletin oluşumun da, inanç tek başına yeterli olmayıp, peygamberlerde örneklik edeceklerdir ve peygamberler milletin ilk üyelerdirler, ilk hücresini oluştururlar. Öyleyse bir insan Müslüman olduğunda, islamı bütünüyle benimserse Müslümanların inandıklarına inanır ve davranışa dönüştürürse, İslam milletinden olur. Mesela Hıristiyan birisinin İslama girmesi onun hayatında dönüşüm ve değişimdir. Zihin, ruh, inanç yapısı, düşünce tarzı, idrak vs, ne varsa hepsi de artık bir Müslüman gibi düşünür ve değerlendirir.(Örnek: şarkıcı Cat Stevens’in Yusuf İslam olması, Anelka’nın Bilal Abdüsselam olması gibi. Kanoute’nin İsraili protestosu gibi.) Öyleyse İslam dairesine giren olaylara İslami gözle bakıp değerlendirir.(devam edecek)
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.