MİLLET ÜMMET MİLLİYETÇİLİK(Bölüm 2)- 5
02 Kasım 2016, Çarşamba 07:42Bu konularda herkesin bakış açısı ve değerlendirmeleri farklı farklıdır. Olması gereken de zaten fikirlerin serbestçe söylenmesi, tabiî ki birde mevcut olan söz konusu şu andaki bulunulan mevcut şartlarında göz önüne alınarak olaylara bakılması daha mantıklıdır diyorum. Buhususda bilinmeyen Osmanıl isimli eserde Ahmet Akgündüz Hocamızın tarihle ilgili bir değerlendirmesini aktarıyım,
Mademki: bizim konumuz insan ve yönetim anlayışı, o halde bir örneklik teşkil ettiğinden ele alınan bir konunun bölümüyle ilgili değerlendirmesi şöyledir.
“Tarihe bakış açımız,600 yıllık Osmanlı tarihinin iyiliklerini de kötülüklerini görebilecek bir gözlükle olacaktır. Yoksa kötülük bulunmayan hiçbir tarih devri mevcut değildir. İyilik tarafı bulunma
yan tarih devri de yoktur. Tarihe böyle bakanlar, kendileri yanıldıkları gibi başkalarını da yanıltırlar. Allah etmesin, böyle bakış açısı olanlardan biri binsene yaşayacak olsa, hayalindekine uymadığından Hz.Ömeri’in idaresini bile tenkit edecektir. Bu hayalin neticesi olarak, yapıcı değil, yıkıcı bir nazarla tarihe bakacaktır. Unutmayacağız ki, tarih boyunca, iyilikleri kötülüklerine ve sevapları hatalarına ağır basanlar, her zaman mağfiret ve affa müstahaktırlar. Sh:6”
Şimdi konumuza devam edelim. Milliyetçilik batı normlarında burjuvazinin elindedir ve sömürüye dayanır. Bizde ise sömürü söz konusu değildir. Bizdeki bu akımda değerleri koruma ve mukaddesata sahip çıkma ve onu sürdürme ve evrenselleştirme söz konusudur. İslamın yayılması ile farklı coğrafya ve farklı dil’e ve hayat tarzına sahip olan kavimler ümmete dâhil oldular. Ümmet bu meyanda dini nitelikli birliği ifade eden kavrama dönüştü. Millet ise, Nation’un karşılığı kullanılmaya başlandı. Bugün Türklerin varlıklarını devam ettiren etkenin en başına din gelir. Konuşulan dil gelir ve yine Ülkemizde bölücülüğün temelleri içerisinde; daha çok sarsıntı yaşatmak üzere aynen birinci dünya savaşında olduğu gibi, toplumu fitne fesat, ifrat tefrit hareketleriyle iyice birbirine düşürülmeye hatta koparılmaya çalışıldığı bir gerçektir. Bilge Kağan’da eski Türklerin Çin kültüründen etkilenmemesini istiyordu. Kendi değerlerinize sahip çıkın ve onu koruyun, diyordu. İşte milli değerlere bağlılık o zamanda mevcuttu. Bir insan art niyetli olursa durumdan her şekilde kendine vazife çıkarabilir. Çünkü yoruma açıktır. Ancak yorumları da kendi kimlik ve kültürel değerler yönünden bakarak ele almak gerekir. Şu an bizler bu durumun içindeyiz. Tarihin çarkını geriye çevirmek mümkün değil. Türkiye Cumhuriyeti İlk kurulduğunda ilk anayasasında devletin dini islamdır, ibaresi ile Halifelik T.B.M.M. nin manevi şahsında mündemiçdir, denilmişti. Sonradan bir takım siyasi gelişmelerle yavaş yavaş laiklik ilkesine yönelindi ve bu ilkelerin Türkiye’ye özgü uygulama biçimleri ve insan hakları üzerindeki bazı menfi uygulamaları, devletin yasaları ile halk üzerindeki bir nevi bizantinist(2) yaklaşımı, yaşanan ekonomik sıkıntılar, Atatürk’ten sonraki dönemlerde yaşanılan askerin yönetim üzerindeki etkinliği ve tüm mekanizmaları kontrol mesabesinde bulunması, siyasi veya hukuki tarzda yönetim, üzerindeki görüntülü veya söylemli baskılar özellikle de din ve ibadet konusunda cemaatlerin çalışmalarında kontrol merkezinde olmaları, azınlıkların bu ülkede daha bir özgür ibadet ve inançlarını yaşama serbestliği gibi nedenlerden dolayı ve yapılan anayasaların devlet merkezli ve hak hukuk konusundaki katılığı, toplamsal bazda sıkıntıların ortaya çıkamaya neden olmuş, hele ekonomik sıkıntılarında iyice kendini belli etmesiyle, toplumun değişik kesimleri sivil toplum adı altında örgütlenmelerle seslerini biraz daha duyurma gayreti içerisine girmişlerdir. Bütün bu gelişmeler mevcut sistemin biraz daha iyileştirici ve halka uzanan, halkını kucaklayan bir yapıya dönüştürülmesinin gerekli olduğunun resmi tablosudur. Evet, bu ülkede sıkıntıların; siyasi askeri ve ekonomik boyutları yaşanmıştır. Yaşanıyor da. Bunu aşmak en başta siyasilere devlet yönetimine talip olanlara düşer. Kendi ekonomik menfaatleri için, her milletvekili siyasinin el kaldırdığı parmak, toplumun bazı sorunlarının çözümünde topu birbirine atmak şeklinde tezahür ediyorsa bunu çözmek ortak akıl ve etraflıca katılımla mümkündür. Şimdi bazıları kızacak ama Atatürk bir ifadesinde; millet ile halk’ın aynı manaya geldiğini/aynı anlam taşıdığını belirtmiştir. Milletin kahir ekseriyetinin inancı belli olduğuna göre ve devletinde bugünkü haliyle, laiklik ilkesi gereği inançlara hep aynı mesafede kalması gerektiğine göre, yapılacak yeni anayasa çalışmalarında bugünkü batılı toplumların sahip olduğu inanç özgürlüğüne yer verilmesi gerekiyor toplumun sağlıklı yapılanması ve işleyişi için. Bence korkulacak bir şey yok. Şu anda devletine mütedeyyin insanlar kadar bağlı olanı göremezsiniz. Ne yazık ki; bazı değerlerine yabancı aydınlarımızın söylemleri, Atatürkçülüğü kendi menfaat söylemleri doğrultusunda kullanmaya çalışanların, toplumun inanç ve değerlerinden uzak kalışları, kendi kültür tarihlerine bir yabancı kadar bile eğilemeyen, tarihi hakikatleri çarpıtan ve beyinlerini başkalarına kiralayan densizler ile, Macaristan damızlık erkek getirelim de Türk ırkı ıslah olsun zihniyetini taşıyan gizli/aşikar düşmanların fitne fesat tohumları ve yanlış uygulamalar, ülkede hiç yoktan yönetim sorunu şeklinde bariz hale gelebiliyor. Hâlbuki uygulama çok basit. Korkmadan çekinmeden toplumun inancına ters düşmeyen, zengin bir hatıra mirasına sahip, beraber yaşama isteği ağır basan bu mirası koruma ve beraberce devam etme iradesini sürdürme ve böylece güçlü bir cemiyete dönüşen milletlik vasfını maziden hale ulaştırma konusunda Anayasalar da güvence altına alan ve devlet insan için vardır felsefesini benimseyen bir kurallar manzumesini hukuksal açıdan hayata geçirmek ona işlerlik kazandırmaktan geçiyor.(devam edecek)
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.