MİNNET
19 Ağustos 2017, Cumartesi 08:37Baş eğmeyiz edâniye dünyâ-yı dûn için
Allahadır tevekkülümüz, îtimâdımız.
Bâkî
“Dünya menfaatleri için, başa kakıcı insanlara minnet etmeyiz, ancak Allah’dan isteriz ve ona dayanırız.”
Minnet: Bir iyiliğe, bir iyilik yapana karşı kendini borçlu görme, ezik hissetme. Bu da onurlu, izzetli, şerefli insanlar için dünyanın en zor işidir.
Eski insanlar bu hususta daha hassas imişler. Bu durumu bilen idareci ve zenginler çok hassas davranırlar, yapılan iyiliklerin sahiplerinin bilinmemesine, o kişi karşısında insanların ezilmemesine, hayır ve hasenatın içine minnet ve riyanın karışmamasına azami gayret gösterirlermiş.
Bu ince düşünce neticesinde eski dönemlerde yapılan eserlerin birçoğunun banisi (yaptıranı) belli değildir. Kitabelerinde “minnet Huda’ya” diye yazmaktadır.([1])
Cenâb-ı Allah’da bu hususa dikkat çekmiş ve “iyilik yapmamanın, yapıp ta başa kakmaktan daha iyi olduğunu, iyilik yapıp gönül incitmekten, yapmayıp güzel sözlerle hatır yapmanın, gönül almanın daha iyi olduğunu” bildirmiştir.([2])
Bu konuda söylenmiş çok güzel, çok ibretli beyitler o kadar çok ki, tercih hususunda bütün uğraşmalarıma rağmen kıyıp atamadıklarımı aşağıya alıyorum:
Ne derviş-i ne zahidden ne nûr ü Şah’dan iste
Yürü yoktan seni var eyleyen Allah’tan iste
Azmi
Ne Süleyman’a esiriz, ne Selim’in kuluyuz
Kimse bilmez bizi bir Şâh-ı Kerîm’in kuluyuz
Hayretî
Ol ganiyem ki bu bazar-ı fenâda feleğe
Metelik vermek için bende bozukluk yok
Hafız Yusuf
Yaşamaktansa cihanda zillet ile
Ölmek evlâ değil mi izzet ile.
Muallim Nâci.
Rind-i kalender’im yoktur bunda şek,
Nazını çekemem; anlasın felek,
Cehennemde yanmak, minnet çekerek
Cennete girmekten âsandır bana
Takadizâde Şekip
Beni çıplak bırakan kahpe felek
Paltoyu altı yerinden yamadım
Kırk sene baş açık gezdim de
Yine devrana kavuk sallamadım
Lâedrî
Ey gönül bir can için her cana minnet eyleme
İzzet-i dünya içün, sultana minnet eyleme
(Antik bir kılıcın üzerinde yazarmış)
Büyük İskender Korent’e geldiği zaman meşhur filozof Diyojeni çağırtmış, o gelmemiş, İskender ona gitmiş, görmüş ki, pejmürde kıyafetli birisi. Bir fıçının içine oturmuş, güneşin altında düşünüp duruyor. Tepesine dikilmiş, kendini tanıtmış ve mağrur bir eda ile; “dile benden ne dilersen” deyince, filozof hiç istifini bozmadan, günümüzde bile dillerden düşmeyen o meşhur sözünü söylemiş; “gölge etme, başka ihsan istemem.”
Yine meşhur bir filozofa; “servet ayaklarınızı dibinde olduğu halde neye fakirsiniz” demişler o, “onu almak için eğilmek lazım.” demiş.
Müstağnilerin hayat prensibi haline gelen şu atasözü de meşhurdur: “gerekirse keser yerim ama yine de kasaba minnet etmem.”
Dipnotlar:
1- İbrahim Refik, “Ulu Çınarın Gölgesinde”, Albatros Yay. İst. 2004, s.153.
2- Bakara Sûresi, 263.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.