Müslümanlarda İlim Aşkı ve İlim İçin Yapılan Yolculuklar
15 Mayıs 2020, Cuma 09:30İslâm Târihi ile ilgili eserleri okuyanlar; Müslümanların ilme karşı olan aşklarını, ilim tahsili uğruna katlandıkları ezâları, cefâları, bu husustaki maddî ve mânevî fedâkârlıklarını, öğrenmeye karşı olan hırs ve azimlerini görürler. Hattâ ilim uğruna evlenmediklerini, mal ve mülklerini bu uğurda sarf etmekten çekinmediklerini, büyük âlimlerin efsâneye benzeyen hayat hikâyelerini ve benzeri birçok ilginç hakîkatle karşılaşırlar. İslâm âlemi Ortaçağda medeniyetin zirvesine ulaşmış ise, bu onlara bir lütuf olmayıp, çalışmalarının ve gayretlerinin netîcesidir. Çünkü onların inandıkları Allah âyet-i kerimesinde:
“İnsan için çalışmasından başka bir şey yoktur. Çalıştığının semeresini (meyvesini) mutlaka görecektir”(1) buyurarak, Müslümanlara bir tolerans, bir ayrıcalık tanımayıp, çalışan bütün insanların başarıya ulaşacaklarını bildirmiştir. Cenâb-ı Allah âyetinde “ve en leyse lil insan” buyuruyor. “lil Müslüman” demiyor. Yâni insanlardan kim çalışırsa, o yükselip yücelecektir, bugün olduğu gibi. Ortaçağda (M. 7-17 Yüzyıl arası) zirvede olan Müslümanlar, bugün her hususta başkalarına muhtaç olduğu gibi. Bu hakîkati gâyet iyi bilen ilk Müslümanlar, var güçleriyle çalışmışlar, kendilerini ilme adayıp, hayatlarını ilme vakfetmişler ve İslâm’ın zuhûrundan yarım asır sonra, muasırlarına göre ilmin, fennin, tekniğin doruğuna ulaşmışlardır. Çünkü onların Yüce Peygamberi şöyle buyurmuştur:
"Dünyayı isteyen ilme sarılsın. âhireti isteyen ilme sarılsın. Her ikisini isteyen yine ilme sarılsın"(2)
“Her şeyin bir direği vardır, bu dinin direği de ilimdir.”(3)
“Rütbelerin en üstünü ilim rütbesidir”
Sözlerimizin daha iyi anlaşılması için, ilk Müslümanlardan birkaç misal arz edelim: Ashaptan Vehb b. Kebşe’nin (r.a.) Kabri Çin’dedir. Peygamberimiz onu Çin’e tebliğ ve ilmî çalışmalar yapmak maksadıyla göndermiş. 20 bin km. mesâfeye, (her gün yürüse bir yıllık uzaklık) gitmiş görevini yapmış ama bir müddet sonra Peygamberimizin hasretine dayanamayıp Medîne’ye gelmiş, fakat Efendimiz’in vefat etmiş olduğunu görünce; “Allah Rasûlü (s.a.v.)bana bu görevi verdi, dönüş için ruhsat vermeden ben geldim” diye tekrar Çin’e gitmiş ve orada vefat etmiştir. Yine aynı maksatlarla Sa’d b. Ebi Vakkas Hazretlerinin kabrinin de Çin’in Kuanzo bölgesinde olduğu rivâyet edilir ve orada bir türbesi vardır.(4)
Asr- ı Saâdetten sonraki dönemlerde, idârecilerle fikirleri uyuşmadığı için, büyük âlim Bekkâr b. Kuteybe (ö. 884)hapsedilir. Hapiste iki sene kadar kalır. Fakat hapiste olmasına rağmen, talebelerine ders okutmaya devam eder. Hapsedildiği hücrenin penceresi etrafına talebeleri ve müritleri toplanırlar, Bekkâr da pencerenin önüne gelir ve toplananlara dersini anlatır.”(5)
Yine aynı sebeplerden dolayı, Serahsî isimli büyük âlim (1009-1090) 16 yıl hapishânede kalmış ve burada bile boş durmamış, 30 ciltlik “Mebsud” isimli meşhur eserini ve daha başka 40 cilde yakın telifâtını burada hazırlamış ve kaldığı hücrenin etrafına toplanan talebelerine dikte ettirmiştir.(6) İlk dönem İslâm ulemasında ilim aşkı o derecelere ulaşmış ki; “ilim benim zevcemdir. Başka işle meşgul olmam”, diyenler çıkmıştır.
Bâzı âlimler kitaplara o kadar bağlanmışlar ki, hanımlarından: “Eşimi bu kitaplarla, gece-gündüz haşir-neşir görmektense, üstüme kuma almasına razıyım” diyenler olmuştur.
Bir harp, bir yangın ve benzeri bir felâkette, bütün servetini kaybettiği halde, kitaplarına bir şey olmadığını görenler; “En kıymetli varlıklarıma dokunulmamış” diyerek Allah‘a şükretmişlerdir. Câhız (781-868) hasta iken bile kitaplarından ayrılamamış, yatağının etrafına araştıracağı kitapları duvar gibi yığdırmış, netîcede o büyük ve ciltli kitaplar üzerine yıkılmış ve ölümüne sebep olmuştur.(7)
O günkü gençler ilim husûsunda her türlü zahmet ve meşakkate katlandıkları gibi, tahsil müddetince memleketinden gelen mektupları; “acı-tatlı” haberlerle kafamı karıştırıp, tahsilime mâni olur düşüncesiyle, okumadan bir kenara koyanlar bile olmuştur. Böyle ilim âşıkları için Peygamberimizin şu müjdesi ne kadar teşvik edici:
“Her kim ilim tahsili için sefere çıkarsa, bu yüzden Allah ona cennet yolunu kolaylaştırır. Şüphesiz melekler de ilim tahsilinde bulunanlara kanat gererler. Göklerde ve yerlerde bulunanlar, hatta sudaki balıklar ve yuvalarındaki karıncalar… Hepsi ilim adamları için duâ ederler, mağfiret dilerler.”(8)
Dipnotlar:
1- Necm Sûresi, 39.
2 - Tergîb ve Terhîb Tercümesi, Hikmet Yay. yıl 1984, c. 1, s. 99.
3 - Mansur Ali Nasıf El Hüseyni, “Et-Tâc”, Tercüme: Abdülvehhab Öztürk, Kahraman Yay. c. 1, s. 46; Et-Terğîb c. 1, s. 102.
4 - Osman Nûri Topbaş, ”Tasavvuf”, Erkam Yay. İst. 2002. s. 270.
5 - Ahmet Çelebi, “İslâm’da Eğitim Öğretim Târihi”, Damla Yayıne. İst. 1976, s. 322-325.
6 - Saffet Bilhan, “Orta Asya’da Bilgin Türk Hükümdarlar Devletinde Eğitim-Bilim-Sa¬nat”, TDV Y. Ank. 1988, s. 14.
7- Ahmet Çelebi, a. g. e, s. 138-140.
8 - Ebû Dâvûd, İlim 1.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.