NAMAZ
20 Temmuz 2015, Pazartesi 00:00İslâm’ın beş temel esasından biridir. Günde beş defa Yüce Yaratıcının önünde hürmet ve tazimle eğilip, onunla irtibat kurup, konuşmaya, dua edip halini ona arz etmeye namaz denir. Gerçek iman sahipleri için dünyanın en tatlı, en lezzetli faaliyeti namazdır. Şair şöyle diyor:
Secdedeki lezzeti alabilmek mesele
Yaratanla baş başa kalabilmek mesele
Özellikle seher vaktinde, cesetlerin yatakta, ruhların ayakta olduğu zamanda, kul ile Allah’ın, âbid ile mabudun, mahlûk ile Hâlık’ın ahitleştiği, ölülerle dirilerin netleştiği seher vakitlerinde ibadet ve taatların, dua ve niyazların ne kadar farklı olduğunu merhum hemşerimiz Feyzi Halıcı şöyle terennüm ediyor:
Bakışlarım yanar yanar tutuşur
Parlarken semada bir ilâhi nur
Gönlüm dile gelir, gönlüm konuşur
Mavi gecelerin seher vaktinde...
Bir uhrevî his var mı ki dünyada,
Bulunsun tadı bir ulvî duâda
Ne mutlu Allah'ı getirmek yâda
Mavi gecelerin seher vaktinde
Hemşerisi olmak iftihar ettiğimiz âşıklar sultana Hz. Mevlânâ da şöyle diyor: “Allah’ın huzurunda bir secde etmenin zevki, iki yüz devletten daha kıymetli ve hoştur. Kılmayanların haline şeytan bile hayret ediyor ve diyor ki; Ben Rabbimin emrine bir defa karşı geldim halim bu, acaba günde beş defa karşı gelenlerin (namaz kılmayanların) hali ne olacak? diyor”
Ehlûllahtan birine; “namaz kılmayan kâfir olur mu?” diye sormuşlar, o; “namaz kılmayan kâfir olmaz ama, kâfirler namaz kılmaz” diye çok ibretli, üzerinde çok düşünülmesi gereken bir cevap vermiş.
Konu çok önemli ve detaylı, hakkında onlarca ayet ve hadis var, biz bunlardan birer tanesini verip, nüktelerimizi de sıralayıp mevzuyu bitirelim:
Cenâb-ı Allah bizlerin mutlaka namazı kılmamızı emrettiği gibi, bununla yetinmeyip“aile efradımıza da namazı emredip kıldırmamızı”([1]) ferman buyuruyor.
Sevgili Peygamberimiz de; “namazın dindeki yeri, başın bedendeki yeri gibidir. Nasıl ki, başsız beden olamayacağı gibi, namazsız da Müslümanlık olmaz” buyurmuştur.
Evet namazı mutlaka kılacağız ama, angarya kabilinden, gönülsüz, kılda kurtul felsefesiyle değil, bize sayamayacağımız kadar nân ü nimet veren yaratıcımıza bir teşekkür, bir kulluk, küçücük bir mukabele kabilinden ihlâsla, samimiyetle yapılması gerekir. Yoksa gövde namazda, gönül başka yerlerde olursa, belki borç ödenmiş olur ama, esas istenen namaz bu değil.
Cemaatle namaz kılınmış, hoca dört rekâtlı bir namazın dördüncü rekâtını kılmadan üçüncüde selâm vermiş, cemaatin bir kısmı üç kıldık demiş, bir kısmı tam kıldık demiş, münakaşa, münazara iş uzamış, fakat birisi kesin sözlerle ve yeminlerle üç kıldık demiş. Bu kadar nasıl emin olabiliyorsun demişler, adam “yüzde yüz kesin söylüyorum ki, üç kıldık, çünkü ben her rekâtta bir dükkânın işlerini hâlletmeye çalıştım, dördüncü dükkânın işlerine geçmeden selâm verdik” demiş.
Bir Cuma namazı günü Nasrettin Hoca Kabrinin Türbedarı acele camiye gelip, “ey cemaat Hocanın kabrinden bir ses geliyor ve diyor ki cemaatin hepsi acele buraya gelsin” Giderler, bakarlar bir şey yok, rahmetli hocaya kızarlar, “hayatında da dalgacının biriydi” falan derler ama, camiye geri döndüklerinde caminin kubbesinin çöktüğünü görürler ve hatalarını anlarlar.([2])
Dipnotlar:
1- Tâhâ Sûresi, 132.
2- Nezihe Araz, “Anadolu Erenleri”, Özgür Yayınları, İst. 2000, s. 355.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.