NASILSAK ÖYLE İDARE EDİLİRİZ
24 Şubat 2016, Çarşamba 08:58Velhasıl kısaca şunu söylemek istiyorum. “Bizler nasılsak öyle idare ediliyoruz.” Neye layıksak o şekilde yönetiliyoruz. Adalet ve Hukuk eğer kendilerine işlerlik kazandırılmamış ise, o zaman halkın mutlu olacağını düşünmek mümkün değildir. Birilerine hizmet eden ve Saltanat haline gelen bir uygulama ya da zihniyetin sadece belli başlı kesime hizmet vereceğini unutmamak gerek. Bu bağlam da Günümüzdeki durumumuza vereceğim en güzel örnek de şu olacak sanırım. Hani derler ya, demokratik bir yönetimde hukuk üstünlüğü vardır diye, ama İngiltere’de alaylı bir şekilde söylenen şu sözü de ben söylemedim herhalde! “Herkes eşittir, Kraliçe biraz daha eşittir.” İşte her şeyin özeti bu.
Hâlbuki “Hırsızlık yapan Muhammed’in kızı Fatıma’da olsa vallahi Muhammed onun elini de keserdi” Hadisi Şerife bugün ister birey bazında isterse başka türlü olsun, bizler ne kadar hakkaniyetle buna karşı ilgiliyiz? Konumumuz ne durumda? Nefsimize vurabildik mi? Uyabiliyor muyuz? Tartışmadan ziyade bizler yaşadıklarımızı ve yaşantımızı kendi gözler önüne alıp önce bu halimize bakalım değil mi?
Terazinin hangi kefesindeyiz? Bunu bilelim. Nebevi bir yönetimden, Nefsanî bir yönetime nasıl geldik? Önce bunun idrakine varalım. İnsanların arzularına uymalarına en güzel örnek, Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmesi değil mi? Mekke’yi temsil eden zihniyetle, Medine’yi temsil eden zihniyetin arasındaki farkı anlayabilme ve uygulamayı sürdürme noktasında zafiyetlerimize uymayıp da, Şanlı Peygamberimizi hayatımızda ölçü alıp, vesveselere ve nefsanî arzulara göre hareket etmeseydik bugün İslam Âleminin ve hatta tüm dünyanın genel durumu nasıl olurdu? Kendi davranışlarımız ve uygulamalarımız nasıl olurdu? Bunları düşünüp tartışalım. Öyle değil mi?
Görülüyor ki bizler daha kendimizi ve iç dünyamızı bilmeden kendi ruh dünyamızı tanımadan alim malim olmaya başladık. Ahkâm kesiyor kimseyi beğenmiyoruz. Tek kendi doğrularımız var, onun dışında bizim gibi düşünmeyenler batıl da diyoruz… Hâlbuki yapılacak çok iş var. Önce nefsimizi dizginlemek ve iman noktasında güçlenmek. Bu husus da rahmetli Cahit Zarifoğlu’nun şu ifadelerini almadan geçemeyeceğim. Diyor ki:”Doğru ve güzeli nerede görürseniz alın. İslami gayret içerisinde bulunan bütün hareketleri izleyin. Gazete ve dergilerini okuyun ve sevin. Bilin ki hepsinin ayrı ayrı özellikleri, hizmetleri ve değerleri vardır. Ve bütün anlaşmazlığın ve çatışmanın/kırgınlıkların aslında politik tercihlerden ötürü çıktığını unutmayın. Buradan anlayın ki Müslümanların politika nedeniyle bir araya gelememeleri, rejimin oyununa gelmek olmaktadır. Sözü buraya getirmişken şunları da ilave edeyim. Son devir tarihimizi iyi bilin.(Okullarda okutulan İnkılâp Tarihi kitabında değil elbet.) Hiç olmazsa son yüzyılı özellikle Cumhuriyet Dönemi, iyi bilinmeli. Tartın bakalım. Halkın egemenliği adına yapılanlar halkı ne hale getirmiş. İlk ve Ortaokulda kafamıza nakşedilmiş yalanlardan temizlenin. Düşünürseniz bunların neler olduğunu bir bakmaya görürsünüz.
Bu arada itikat ve amel’le ilgili bilgileriniz mükemmel seviyeye getirin. İlmihal kitaplarını,dua kitaplarını okuyun.Bunların yanında Fuzuli,Mevlana,Yunus emre,Saidi Nursi,Necip Fazıl ve Sezai Karakoç’u iyi okuyun.” Diyor….
Şimdi bu bağlamda bu ifadelere belki kızanlar olacaktır, ancak bu kardeşlerin sadece sahip oldukları kalıplaşmış belli politik kaygılarından kendini azade ederek vicdani seslerine bir bakmalarını salık veririm. Sadece Ön yargılı davranarak bir yerlere varılamayacağını, mutlaka araştırıp okuyup birbirimize ışık olmamız, kaynak olmamız gerektiğini hatırlatmak isterim. Hepimizin mutlaka hataları vardır ama birbirimizi kırmadan ayna olabilirsek ve tartışmayı kuralına uygun yürütebilirsek o zaman daha farklı bir kulvarda ve zeminde daha farklı bir kimlik ve davranışla örnek nesiller ortaya koyacağımıza inancım tamdır. Bugün okullarda değerler eğitimi diye bir uygulama başlatıldı. Öngörülen hususlar İslam ahlakının kurallar manzumesinden kesitler taşıyor ancak, alan ve verenin böyle bir alt yapıya uygun donanım da bulunmaması, Mevlana Dergâhında dönen ve sadece görüntü veren Derviş Kılıklı kişilerin konumunu yansıtmaktan öteye geçmiyor. Bir şey içselleştirilmedikten sonra, içerden alınmadığı müddetçe, istek olunmadığı müddetçe Mevlana tabiriyle söylersek” İçerden gelmeyince, dışarıdan verilenlerin bir anlamı olmuyor, bir faydası dokunmuyor. Diyoruz ve bugün sadece görüntüyü kurtarmaya çalışıyoruz maalesef. Ama ne umutsuzluk var, ne de vazgeçmek. Tabiki sonuna kadar hayat boyu öğrenen ve öğreten bir kimliğe sahip olmamız gerektiğini bilmek gerekir.
Evet, bizler türküsü acı, acı ekmeği ve sevdası uzunca olan bir Anadolu’da yaşıyoruz. Hepimiz birbirimize muhtacız ve hepimiz diğerleri için varız. Ve hepimiz bir bütünüz. Bu bütün hepimiz için tek bir eczanedir. Bu eczanenin ilaçları bizim için uygun olan bir reçetedir. Harici reçeteler bizi içinden çıkılmaz bataklığa sürükler ve bundan zarar gören bu geminin tüm yolcuları olur.
Özellikle terör konusunda yaşadığımız bunca sıkıntıların kendimizce ayrı ayrı değerlendirilen sorunları üzerinde kafa yorarken, tuzağa düşürülen kandırılan ve ilgisiz kalan ve dağa çıkan bir terörüstün, babam dahi olsa silahımı doğrulturum sözü üzerine bende bunu facebook’a taşımış ve herkesin özelliklede Kürt ailelerin çocuklarına sahip çıkma konusunda dikkatini çekmek istemiştim. Tabi bazı arkadaşlar yorumda bulundular. Bunlara bende katıldım. Bir evladın yetişmesinde her şeyi devletten beklemek yanlış dedim. Nasıl ki bir aile, fakir de olsa temizlik için sabun bulundurması elzemse, çocuklarının yetişmesi konusunda saldım çayıra Mevla’m kayıra dememeli? Ama bizler özellikle de dağa çıkan ya da kaçırılan aileleri çocuklarının tamamen beyin yıkanma travması yaşadıklarını ve bu yüzden, Hasan Sabbah’ın afyoncuları gibi davrandıklarını anlatmak istedim. Çocukların perişanlığından evvela aileler sorumludur, Devlet sorumludur, Çevre sorumludur. Fakat ailenin ne olursa olsun kendi özünü ve hassasiyetini değer yargılarını çocuklarına aktarması gerekir ki, bu maalesef kimse tarafından yapılmıyor sonrada suçlu arıyoruz, hâlbuki bu noktada görevimiz yeterince yapmama konusunda hepimiz suçluyuz. Bu suçun müsebbibleride en başta çocuğuna gereken ilgiyi gösteremeyen ailelerdir. Ben böyle düşünüyorum…(devamı var)
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.