NE ARABIN YÜZÜ NE ŞAM?IN ŞEKERİ(1)
07 Eylül 2016, Çarşamba 08:43Dünyanın en çok kargaşa yaşanıldığı bir coğrafyadır Ortadoğu. Aslında bu coğrafyada olup bitenler, bilhassa Anadolu’da İslam kültürünün arzı endam etmesiyle, İslam düşmanlarının kin ve nefret tohumlarını kursaklarına ektikleri misyonlarıyla, üst düzeye çıkardıkları eylem tarzına geçmeleriyle birlikte, hilal ve haç mücadelesinin sahne alanı haline gelmiş bir Ortadoğu tablosu var karşımızda. Hele Osmanlı’nın bu topraklardaki hâkimiyetini hadimi yani hizmet amaçlı olarak görmesi ve kutsal beldelerin ve halkın huzuru için kendi huzurundan feragat etmesi elbette Islama verdikleri gönül ve hassasiyet rüzgârıyla açıklanır. Bu küfül küfül esen medeniyet rüzgârlarını tersi yönde karabulutlarla kaplı şiddetli fırtına ve kasırgalara dönüştürenler maksatlı bir şekilde bu coğrafya’da ekonomik siyasi ve kültürel birliğe engel olmak adına savaşların hep bu topraklarda sürdürülmesini isteyerek, kendi dinlerinin misyonlarına uygun siyasi kararlara imza atmışlardır. Dün buralarda Osmanlı’nın hakkaniyete dayalı adil düzeni altında insanlığını yaşayanlar ve insan olduklarını hatırlayanlar, medeni göstergelerinden çakma telkinlerle uzaklaştırılıp batının kültürel cephesinde saflarını aldıklarında zaten iş işten geçmiş ve batılı bu dünyayı da yıkmanın zevkine/tadına varmıştı.
Ortadoğu üzerine birleşerek gelmenin en büyük istilacıları olan haçlı zihniyetinin egemenliğine karşı az önce bahsettiğimiz kutsal toprakların ve İslam coğrafyasına dâhil Ortadoğu, Mezopotamya, Suriye Mısır ve dahi Kuzey Afrika’nın manevi ve maddi hamisi konumundaki Anadolu onların varlığı için kendi varlığını ve canını vermekten çekinmemiştir. Yani bizler felaketin içerisine varlığımızı atarken diğerlerinin de can ve mal güvenliğinin bizzat bekçisi ve koruyucusu oluyorduk. Demek istediğim dün bu coğrafya’da namusumuzun gereği, vatan sevgisi ve din sevgisi gereği yerine getirmek zorunda olduğumuz asli davranış şekli olan koruma hasletlerimizi bugünde aynı kuvvei amil ile harekete geçirip bizi sınamak isteyenlere bunun anlamını yeniden onlara iksir niyetiyle sunuyoruz. Karışıklık yaşatılan ve sömürge isteğiyle büyük devletlerin ilgisini çeken bu yaklaşım geçmişte de aynı uygulamalara tabi olmuş bugünde burada mevcut bulunan ve toprakları santim santim cetvelle batılılar nezdinde ayarlanan bu topraklarda birbirinden ayrıştırılıp bütünlükleri bozdurulan ve batılıların vicdanına havale dilen küçük devlet veya devletçiklerin varlığına terk edilmiştir. Daha doğrusu böyle bir saat ayarlanmıştır. Bu bombalı bir saattir aslında. Bu saatin çalışma şekli vicdanlara endekslidir. Görülüyor ki artık bu bombalı saatler batıya karşı biri dirilişin ve kendine gelişin mücadelesini vermektedir. Haklı bir mücadeledir bu ve bizler bu misyonun bu kültürün bu birlikteliği yeniden inşa edebilmenin en büyük temsilcisi olarak mazlumların yanında yer almaya devam edeceğiz.
Çok karışık durumlar var ortada. Çokta çetrefilli. Ama sapı samandan ayırmasını bildiğimizde ve buna göre oluşturacağımız politik enstrümanlarla mutlaka bu coğrafya’da insanların yüzü yeniden gülecektir. Nasıl ki çok uzun yıllar buralarda Osmanlı’nın İslam’ın hükümlerine göre yerine getirmeye çalıştığı insan, adalet ve hassasiyet üçgenini yeni bir hamle ile canlı tutup yeniden hakikate şahitlik ettirme/getirme noktasında ivme kazandırarak her halükarda büyük ve güçlü bir iş birliği kurma ve siyasi ekonomik ve kültürel birikimleri yeniden yaşatabilme yollarına geçmemiz, bir anlamda eski patika yollar yerine düzgün asfaltlı ve otoban tarifelere yer vermemiz birilerini büyük ölçüde ürkütse de tarihi şartlar ve kimlik hazinemiz inanın bunu gerektirmektedir. Yani şöyle söyleyim biz bir felaketle karşı karşıya isek bundan etkilenecek olan sadece bizler değil tüm Ortadoğu taifesidir. Bizim güçlü varlığımız ve birleştirici yönümüz ise aynı zamanda sömürüye karşı set çekilen bir mekanizmadır. Huzurun ve dayanışmanın gereği ve simgesidir. Hatırlar mısınız bu coğrafya’da yaşayan insanları birbirinden uzaklaştırmanın en güçlü yolu onun kültürel değerlerine balta vurarak dil, kültür ve tarih bağları koparılarak aralarında problem çıkarılarak suni bir ayrıştırmaya gitmektir. Ne Şam’ın şekeri ne Arab’ın yüzü diyenler, niye böyle bir tekerlemeyi dilimize alıştırdılar. Bizlerde ister istemez buna karşı tepkimizi batılıların istediği ölçütlerde koymaya başladık ve aramıza hiç yoktan duvarlar ördük diyebilirim. Halen bizlere Araplar bizi arkadan vurdu diye öğretilen tarihlerle kandırırlar. Yetmezmiş gibi eski Almanya şansölyesi Helmut Schmidt gibi heriflerin dediği; Araplar Türkleri sevmez diye bilinçaltı algı oluştururlar. Osmanlı emperyalist ve Arapları sömürdü derler. Cemal Paşanın Bilad-ı Şam’a kan yutturan diktatörlük uygulamalarına atıfta bulunurlar. Şerif Hüseyin’in yerel isyanını tüm bir Arap dünyasına mal ederler. Baasçıların Osmanlı Türküne karşı kindarlıklarını dillerinden düşürtmezler bu coğrafyalarda. Bundan maksat İslam kültürüne mensup olanları birbirinden uzaklaştırıp düşman kılmak ve işlerine öyle geldiği için emperyalist iştihalarını karşılamaktır. Bunlar Osmanlıyı yıkıp ulusçu nitelikli aslında diktatör özlemli tek kişilik ve kendilerine hizmet eden adamları vasıtasıyla da bu sömürü düzenlerini böyle devam ettirmeden yanalar ve buralarda düzenlerini laik batılı batıcı kafa yapısı ve onlara hizmet etmekle örgülü bir hiyerarşiye dönüştürmüşler böyle bir eğitim düzeni ve anlayışıyla resmi çerçeveli feodal türevli kişilerin varlığına özdeş ve endeksli kültler oluşturmuşlar bu tipte insanlar yetiştirerek değerlerinden uzak hatta düşman haline gelmelerine zemin hazırlamışlardır.
Bugün ülkemizde çoğunlukla Suriyeliler var. Bakıyoruz onlara gayet rahat ve vurdumduymaz derecesindeler. Ve haklı olarak diyoruz ki; neden bu gövde bu cüsseyle eline silahını alıp ta vatanını savunmuyorlar. Buralarda üreme keyfine takılıyorlar. İnanç meselesi diyorum. Yetişme tarzı diyorum. Suriyelilerin hayata bakış açıları ve mana yüklemeleri böyle iken bizde de bunların numuneleri yok mu sanırsınız. Batılı hayat tarzının şaşırtan uygulamalarını kendi insanımızda görmüyor muyuz?
Ağzı olanlar konuşuyor, hem de kitabın dilinde
Uygulama; laiklik tandanslı sekülerizm dininde...
Öyleyse; Birilerini eleştirmeden önce kendi nefsimizi, birilerine bir şeyler söylemeden önce kendi halimizi görmekte yarar var. Ha Suriyeli gençler mi? Bence eli silah tutanları hem de şimdi eğit donat gönder vatanlarına, bilsinler vatanın kadri kıymetini. Mademki çiçek tarlası çiğnendi yeniden İslam uğruna akan kanlarda, bu güller şehit olarak dirilsin. Ama önce birlik ardından dirlik ve esenlik ve eğitim, sınırlar mı gönül kalesinde sınır olur mu hiç? Hangi yara kardeşlik ilacı ile kapanmadı. Ve bir ama daha; Kendi ülkesine değil başkasına hizmet eden hainleri önce ortadan temizlemek gerek. Mesela Esad gibi.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.