NEMELÂZIMCILIK
18 Ekim 2016, Salı 08:46Toptan Sarılalım Yüce Kur'an’a
Çünkü rahmet inmez ayrı durana
Müminler İslâm’a karşı vurana
Biraz öfkelenip kafayı taksa
Esir mi olurdu Mescid-i Aksa
Bulunmaz mı çare nedir bu illet
Böyle hayat sürmek ne büyük zillet
Müslüman’ım diyen bu kadar millet
İslâm gözü ile kendine baksa
Esir mi olurdu Mescid-i Aksa
Saldırıyor kâfir Kahpenin dölü
Müslümanlar sanki mezarda ölü
İslâm toprakları oldu kan gölü
Akan bütün kanlar Hak için aksa
Esir mi olurdu Mescid-i Aksa
A. Rahim Karakoç
Yüce dinimizin kurallarından biri de; “emri bil ma’ruf, nehyi ani’l-münker” yani; “iyiliği emretmek, kötülükten insanları sakındırmak” tır. Bu görev yerine göre vaciptir. Bizim dinimizde “nemelâzımcılık” yoktur. “Bana ne”, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”, “üstüme görev değil” gibi sözler müminin lügatinde olmaması gereken kelimelerdir. Çünkü; Yüce Rabbimiz; “İyiliği emret, kötülükten nehyet, sana isabet eden belâlara da sabret”([1]) buyurmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz de; “bir kötülük gördüğünde elinle, bu mümkün olmazsa dilinle, buda mümkün olmazsa kalben buğz edeceksin, ama bu imanın en zayıf durumudur”([2]); “Bir cemiyette kötülere müdahale edecek güç ve kudret bulunduğu halde edilmezse, o cemiyete umumi belâ ve musibetler gelir”([3]); “Emri bil ma’ruf ve Nehy-i anil münker olmayan cemiyetin duaları kabul olmaz.”([4]) buyurmuştur.
Bu sebeple Akif Merhum şöyle diyor:
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim.
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim,
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.([5])
Kanuni Sultan Süleyman: "bu devlet yıkılacak mı? Yıkılacaksa ne yıkacak?" diye ehlullahdan ve sütkardeşi olan Yahya Efendiye bir elçi ile sorar. O; "nemelâzım" diye cevap verince Kanuni kızar ve: "Ben devletin bekası ile ilgili endişeler içinde kıvranıp sana soru soruyorum, Sen ise nemelâzım diyorsun, cevap vermiyorsun" diye sitem eder. Yahya Efendinin: "Hayır sorunuzu cevapsız bırakmış değilim. Cevap verdim. Yani sonunda bu devleti nemelâzımcılık yıkacak" diye cevap verir.([6])
Nemelâzımcılığın sonunun hüsran olacağını Mevlâna Hazretleri de ibretli bir kıssa ile anlatır: Biraz tenhaca bir yerde, ala, kara ve sarı renklerde üç tane öküz otluyormuş. Kurt sinsi sinsi yanlarına yaklaşmış. Öküzler birlik, beraberlik içinde hareket eder, güç birliği yaparlarsa, onları asla yenip yiyemeyeceğini iyi bilen kurt, en güçlüleri olan kara öküze yaklaşmış ve otların bir müddet sonra tükeneceğini, hem de ala öküzün renginin çok dikkat çekici olduğunu, başka avcıları, yani leş yiyicileri de buraya cezb ettiğini (çektiğini), dolayısıyla sarı öküzle anlaşıp müdahale etmezlerse ala öküzü yiyeceğini, her iki tarafından kârlı çıkacağını söyler. Kara öküz şöyle bir düşünür, teklifi uygun görür, sarı öküze durumu anlatır, hiç müdahale etmezler kurt ala öküzü yer. Bir müddet sonra kurt yine kara öküze, müdahale ve yardım etmezse sarı öküzü de yiyeceğini, o zaman otların tamamen ona kalacağını, rakibi olmadığı için krallar gibi ovada hayat süreceğini söyler, kandırır ve sarı öküzü de yer. Yine kısa bir müddet sonra gelip kara öküzün karşısına dikilip, sinsi sinsi gülmeye başlayınca, kara öküzün aklı başına gelir ama hiç müdahale etmez ve teslim bayrağını çekerek; “gel yiyeceksen ye, zaten ben taa ala öküzü yemene müsaade ettiğim gün davayı kaybettim, sen beni taa o gün yedin” demiş. Hz. Mevlâna; güç birliği yapsalar, sırt sırta verseler bunlar başlarına gelmeyecekti, nemelâzımcıların akıbeti böyle olur gibi sözlerle, konuya dikkat çekmiştir.
Dipnotlar:
1- Lokman Sûresi, 17.
2- Müslim, iman 78; Tirmizî, Fiten 11; Nesaî, iman 17.
3- İbrahim Canan, “Hadis Ansiklopedisi”, Zaman Yayıncılık, c. 1/320-325
4- İbrahim Canan, “Hadis Ansiklopedisi”, Zaman Yayıncılık, c. 1/321
5- Mehmet Akif, “Safahat”, Ö. Rıza Doğrul, Yeni Matbaa, İst. 1966, s.400.
6- Tarih ve Medeniyet Dergisi, sayı 14, s. 61.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.