NERDEN NEREYE GELDİK (1)
28 Ekim 2021, Perşembe 11:11Ülkemiz dünyanın en güzel coğrafyasında jeopolitik konumu itibariyle de en gözde en dikkat çeken yerindedir. Tarihte birçok kavmin uğrak ve hedef noktası olmuş Anadolu coğrafyası birçok mücadelelerin ortasında yer almıştır. Anadolu Selçukilerinin döneminde uç beyi olarak Söğüt’e gönderilen Kayıların hak adalet eşitlik ve insaniyet hüsnüniyet namına bölgede dikkat çeken uygulamaları ile insanı yaşat ki devlet yaşasın felsefesine riayetkâr kalışı netice itibariyle bulunulan yerde tohumdan çekirdeğe çekirdekten fidana fidandan çınara uzanan bir dirilişin destanını da yazdırmıştı.600 küsur yıldan fazla tarihin mecrasında adını altın harflerle yazdıran atalarımız son iki asırdır maddi ve manevi sarsıntılara sahne olsa da kör topal hesabı varlığını 1920 yıllarına dek sürdürmüştü. Bu uzun hikâye elbet. Nice canlar verildi. Nice kanlar aktı, bir hilal uğruna. Lakin biz bilhassa son iki yüzyıldır bir türlü bu serencamın bizler üzerindeki bıraktığı olumsuz etkileri doğru analizler yapma konusunda istenilen sonuca alamadık. Bir türlü fikir birliğine varamadık. Bir türlü ortak payda altında buluşamadık. Ve diyemedik ki ortak bir perspektiften bakma noktasında; bizim batı karşısında istenilen noktaya gelemeyişimizin sebebi ortak kanaatle budur diyemedik. Ve bilhassa yeni kurulan rejimin bakış açısının resmi otorite noktasında ortaya koyduğu fikirleri kesin doğrudur diye ders kitaplarında öğretmeleri ve anayasaya yasalara ve diğer uygulamalara alıp bir çerçeve esasında dikte etmeleri sonucu hala da bu garip girdabın cenderesinde sen ben kavgası vermeye üzerimizde dönen dolapları anlamamaya ve kökten bir teşhis koymaya kendimizi bir türlü istenilen kıvama getiremedik.
19.yy.dan itibaren bocalamaya başlayan ve kendini yeniden inkişaf noktasında basiret gösteremeyen ve nihayetinde küçücük bir Anadolu’ya sığınmak zorunda kalan beş yüz sene üç kıta üzerinde hükümran olup hak adalet ve devlet teşkilatlanması yönüyle medeni hamleler inşa eden bir devletin kurucuları nasıl oluyor da artık bu nokta da bir gelişme gösteremiyor ve batının ürettiği normlara takılıp kalıp kendini aşma ve ayağa kalkma dizlerinin üzerinde duramıyor du?
Avrupa kıtasında yaşananlar öyle bir süzgeçten geçirilmeli idi ki sahip olduğumuz değerleri dışlamadan öyle bir Rönesans kurmalıydık ki; tarih bizim medeniyetimizi altın harflerle insanlığa sunmaya devam etseydi.
Avrupa artık eski Avrupa değil di. Rönesans ve reform yaklaşımları kendi içinde yaşadığı kanlı hesaplaşmalar, kilisenin baskısının kırılması ve ortaçağ İslam dünyasının insanlığa kazandırdığı ölmez eserlerin akıl ve ilmin rehberliğinde yapılan büyük hamleler ile artık kabuğunu yırtan ve kendi sistemini oturtmaya çalışan bir batı rüzgârı esmeye başlamıştı dünya da.
Biz Avrupalıyı anlamaya çalışırken onlar atı alan Üsküdar’ı geçti misali çoktan Rönesans reform aydınlanma çağı skolâstik zihniyetle mücadele ve kalkınmalarının temelini teşkil eden sömürü anlayış düzenleri ile biriktirdikleri hammadde ihtiyaçları buhar gücünden yararlanma ile artık otomasyon sistemine geçiş büyük fabrikaları ortaya çıkarmış bizi fersah fersah geçen Avrupalılara karşı sadece eski düzen anlayışı ile cevap vermeye çalışınca kazanılan her şey buna sahip olduğumuz değerlerde dâhil ithal kötü propagandaların etkisi ile tu kaka ilan edilmişti.
Sanki bizi biz yapan bizi yücelten bir arada tutan ve ilmi ve aklı kullanmayı ve çalışmayı emreden iki günü birbirine denk olmaması gereken bunlar değilmişçesine sanki bunlardan habersizmiş gibi geçmişimizi bir kalemde bizden silmeye ve kendimizi anlamamaya çalıştık/hatta alıştırıldık netice de düştüğümüz bunalımlar değişim yaşayan ve kabuk değiştiren batıyı başımıza bela etmişti.Biz hakikaten kendini aşmış ve gelişmiş bir dünyanın göz kamaştırıcı zihnini anlayamamıştık.Afalladık. bize sunulan reçetelerde bir adım ileri iki adım geri getirdi.Oysa biz bir sevgi medeniyetinin temsilcileri değil miydik?Bizim bir zamanlar sahip olduğumuz güç neden elimizden uçup gitmiş ve neden biz bunun farkında fevkinde değildik?Doğru teşhis gelmezse atılan adımlar da yanlış olacaktı elbet.Ve zaman bizim aleyhimize saat gibi işlemeye başlayınca şaşkınlıkla onları izlemeye ve hayretle takibe kalkıştık.Hatta aynen olduğu gibi taklit etme hastalığına yakalandık.Oysa batı kendi kulvarında kendi iç dinamiklerini harekete geçirip içi içe kaynayan kazan gibi tam beş asır bunun mücadelesini verdi. Ve güç elde etti.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.