OKUYUCU GÖRÜŞÜ
30 Eylül 2020, Çarşamba 09:30Geride bıraktığımız Cuma günü ‘Ne yaptınız böyle?’ diye, sormuştuk.
Yazının muhatapları her zaman olduğu gibi “Ölü taklidi” yaptılar.
Anlayacağınız ne bir ses ne de bir tepki geldi.
Dolayısıyla taraflardan gelen en küçük bir açıklama da olmadı.
Peki neden?
Devir, tam 40 yıldır “Ben yaptım oldu” devri de ondan.
Bu anlayış şehri yönetenler tarafından eşi emsali görülmeyen bir özgürlük alanı olarak değerlendiriliyor.
Günün birinde hesap kaygısı yok.
Gelecek kuşaklar ne der, böyle bir endişe de yok.
Şehrin tarihi ve hafızası ile istediğin gibi oynayabilirsin.
Yıkabilir ve hatta ortadan kaldırabilirsin.
Bu şehirde 1989’da başlayan böyle bir süreç var maalesef.
Biz, ‘Ne yaptınız?’ böyle derken artık bazıları olmayan eski mahalle adlarından, tarihi semt ve mekanlardan söz etmiştik.
Yazımıza ilgililer, ilgi göstermedi.
Eski ya da yeni yöneticilerden birisi çıkıp, tek kelime olsun bir şey söylemedi.
Mesela, doğrudan üretici ve tüketicilerin bir araya geldiği tarihi Kadınlar Pazarı 1989’dan hemen sonra neden yıkıldı?
O görkemsiz, son derece çirkin işlevsiz beton yığını aynı yere hangi akla uyularak yapıldı?
İnsanların bağında, bahçesinde ürettiği el emeği sebze ve meyvelerin tüketicilerin eline doğrudan ulaştığı tarihi Kadınlar Pazarı kime ne rahatsızlık verdi?
Cıvıloğlu Camii civarı neden dağıtıldı, neden tarumar edildi?
Bir de bu büyük tahribatın adına, restorasyon dediler..
Hadi ordan..
Ne restorasyonu?
Yapılan iş harbiden yıkım, harbiden kıyım.
Bu şehrin merkezinde tarihi semtler bir defa restorasyon gördü.
O restorasyon tarihi Bedesten Çarşısı’nda yapıldı. Gene mimarı açıdan ülkemizin nadir eserlerinden birisi olan tarihi Aziziye Camii civarında yapıldı. Yerli ve yabancı turistler şehrimize geldiği zaman Bedesten’i geziyor ve alış veriş yapıyor. Buram buram tarih kokuyor yüzlerce yıl geçmişi olan ve Hz.Mevlana’nın da içinde dolaştığı Bedesten. Orijinalliğini fazla kaybetmeyen Bedesten asıl mesleği hukukçu olan önceki dönem Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek tarafından restore edilerek gelecek kuşaklara ve tarihe armağan edildi.
Demek ki bir belediye başkanının tarihe miras olarak bırakacağı hizmetler yapabilmesi için illaki mühendis, mimar ya da ne bileyim inşaatçı, müteahhit olması falan gerekmiyormuş.Bu iş için ufuk yani gelecek yüzyılları okuyabilmek ve dünyayı tanımak yetiyor. Anlayacağınız başkanların mesleği önemli değil.
Konya’nın eski başkanlarından rahmetli Yılmaz Kulluk çok yıllar önce bir başkan adayını değerlendirirken şöyle demişti “Yapma yahu o adamı bıraksan Zafer’de yürümesini beceremez.” O aday Zafer’de yürümeyi becerdi mi bilmem ama başkan olmayı becermişti. Galiba biraz da şehri becermişti. Siyaset böyle bir şey. Arkan oldu mu liyakat önemsizleşiyor.
‘Ne yaptınız böyle?’ başlıklı yazımızda ele aldığımız konulara bizim gibi kafasını takan okuyucular var..
Onların başında Kadınlar Pazarı geliyor.
Büyük bir kurumun müdürlüğünden emekli olan bir okuyucumuz gönderdiğ e-postada şöyle diyor.. “Sizi tebrik ederim. Kadınlar Pazarı konusunu gündemde tutmakta fayda var. Aslına döndürmek için kamuouyu oluşturulmalı..”
Uğur İbrahim Altay başkanın, bu konunun aklının bir kenarında olduğunu umut etmiş olalım.
Hazır.. Tam bir ucube olan Mevlana Çarşısı belediye tarafından müthiş bir refleksle yıkılırken aynı bölgede son derece müstesna bir ucube olan yeni adıyla Melike Hatun Çarşısının yıkılarak, her anlamda aslına uygun yeni bir Kadınlar Pazarı’nın yapılması halkımızı tarih ve gelecek adına memnun edecektir.
Aynı yazıyla ilgi içerik bakımından önemli bulduğumuz bir kaç okuyucu görüşü ile yazımıza devam edelim.
Şehrimizdeki üniversitelerden birisinde görev yapan profesör bir okuyucumuz gönderdiği e-postada şöyle diyor.. “Belediye şehirleşme ve modernleşmeyi beton olarak algılıyor. Avrupa’da 4 ülke hariç hepsini gördüm. Avrupalı özellikle eski şehir ve yaşam merkezlerini restore ederek turizm pazarlaması yapıyor. Tarihi ve kültürel dokuyu aslına uygun olarak restore ediyor. Biz eski dokuyu yıkıyoruz müteahhide veriyoruz ve yeni beton şehir içinde daire sahibi olmayı seçiyoruz. Bunda belediyelerin çok günahı var.. Rant uğruna şehirleri betonlaştırarak nefes alamaz hale getiriyorlar.. Sayın hocam yazdığınız her şey doğru. Dışardan bir misafir gelse şurası eski Konya yerleşim mahallesi diyebileceğimiz birkaç alan kalmadı.. Teknik Üniversiteye bile kampüs olarak verdikleri araziden her şey anlaşılıyor.. Sağlıcakla kalın..”
Şehirde çok bilinen bir isim bir teknokrat ise bize şöyle yazmış.. “ Sevgili dostum son iki yazınızı zevkle okudum. Benim mahallem Araplar Mahallesiydi. Mahalleden ya bisikletle ya da 25 kuruş vererek, ayaklarımızı sallayarak at arabası ile Mevlana’nın önüne gelirdik. Sonraki yıllarda triportör ve daha sonra dolmuş ve belediye otobüsleri hayatımıza girdi. Bu şekilde zar zor Konya Erkek Lisesi’nde derse yetişirdik. Mesleğe başladıktan sonra İsveç seyahatimde bir fabrikayı gezdim. Fabrikanın girişine adamlar müze kurmuşlar. Fabrikanın kuruluşundan ziyaret ettiğim güne kadar gelişmeler o müzede sergileniyor. Konya’da bir kaç fabrika sahibine bu konuyu açtım ancak sıcak bakmadılar. Belediye başkanları Konya’nın tarihi geçmişini mahalle isimleri dahil bu amaçla yapılacak bir müzede sergileyebilirler..Tabi nerde o düşünce..?”
Ve.. Bizim görüşlerimiz...
Konya’da ticaretin, sanayinin nerden nereye geldiğini anlatan özel mekanlar ve müzeler gerekiyor. Bu müzenin içinde eski mahalle adlarının,ticaret hanelerin önemli sosyal mekanların yaşatılması gerekiyor. Ayrıca restorasyon adı altında geçmişten gelen mekanların tahrip edilmemesi gerekiyor. Sadece geçmiş adına küçük bir sokak ya da caddenin değil her türlü sosyal donatılar, alet edavat, hayatın her alanında kullanılan malzemeler ile bir bölgede bir mahallenin tarihe miras olarak bırakılması gerekiyor.
Sakın ola ki “E.. Zaten bunlar var..” falan demeyin..
Böyle düşünenler varsa, konu anlaşılmamış demektir.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.