ÖLÜM (1)
11 Ocak 2016, Pazartesi 08:44Keçecizade Fuat Paşa’nın ölümü üzerine, onu çok seven Abdurrahman Sâmî Paşa (Senato azasıdır vefatı M. 1878), şu fevkalâde güzel mersiye gazelini yazmış Fuad Paşanın sandukasının önüne levha halinde yazılarak konmuştur:
Ey zâir-î sâhib-nefes hubb-î sivâ’dan meyli kes
Dünyâda kalmaz hîç kes Allah bes bâkî heves
Her ten biter bir derd-ile geh germ-ile geh serd-ile
Uğraşmaya bir ferd-ile değmez bu dünya-yı ehas
Ben de Fuad-ı asr-idim fass-î nigîn-i sadr idim
Nakş-î hümâyun-satr-idim gösterdi çerh rûy-î abes
Dil-haste oldum bir zaman tedrîc-ile bitdi tüvân
Uçtu nihayet mürg-ı cân çünkî harâb-oldu kafes
Söndü çerâğ-ı âfiyet zulmette kaldı şeş cihet
Açıldı subh-i âhiret enzâr-ı Hak’dan muktebes
Buldum o dem Sübhân’ımı arz-eyledim ısyanımı
Matlûb-edip gufrânımı rahmetle oldu dâd-res
Yârab bu abdin-rû-siyah etdimse de yüzbin günâh
Dergâhını kıldım penâh afvındır-ancak mültemes
Târîh’dir ism-i Gafûr labüd eder sırrî zuhûr
“Afv-olunur her bir kusûr” Allah bes bâkî heves.([1])
Her ne kadar tercümeler, Türkçeleştirme ve sadeleştirmeler şiirlerin tadını kaçırıyor, halavetini bozuyor, asaletini zayıflatıyor ise de, gençlerimizden anlamakta zorlananlar olacağını düşünerek beyit beyit manalarını da verelim:
Ey ziyârete gelen diri insan! Allah’dan başka hiçbir şeye gönül verme! Dünyâda kimse kalmaz. “Allah yeter, o'ndan gayrı her şey, gelip geçici hevestir.”
Acı tatlı günlerden sonra her beden bir dert ile ölür. Onun için bu vefasız dünyada kimse ile uğraşmaya gerek yok.
Bende yaşadığım zamanda eşi manendi olmayan biri idim. Sultanın göz bebeği, en kıymetli yüzüğü, onu temsil eden mühürü gibi olduğum halde, felek (kader) bana bile kötü yüzünü gösterdi işte ölüp gidiyorum.
Gönlüm hastalandı, gücüm kuvvetim azalarak bitti. Nihayet can kuşum (ruhum) uçtu gitti, çünkü kafes eskidi harap oldu.
Sıhhat ve afiyet mumu söndü. Her taraf zifiri karanlık oldu. Açılan ahiret kapısından Allah’ın nuru ve aydınlığı parladı.
O an yaratıcımı buldum, günahlarımı O’na arz eyledim ve affımı, bağışlanmamı istedim. Sonsuz rahmeti ile yardım edip affetti.
Yâ Rab! Yüzbin günâh işledim ise de, bu kara yüzüm ile, yüce kapına sığınıyorum ve senden, affımı diliyorum.
Gafûr ismini bu yazıma târîh([2]) yapdım. Ma’nâsı, sırrı elbet zuhur eder ve bütün kusûrlarım afv olunur. “Allah yeter, o'ndan gayrı her şey, gelip geçici hevestir.”
Yüce Rabbimiz: "Doğrusu dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir"([3]), "Her canlı ölümü tadacaktır"([4]), "Allah'dan başka her şey yok olacaktır, bâkı olan ancak Allah’dır."([5]), ayetleriyle, Peygamber Efendimiz de "Dünya ahiretin tarlasıdır"([6]) burada ne ekersen orada onu biçeceksin buyurarak insanları ikaz edip uyanık olmaya davet ederler.
Gerçekten 950 sene yaşadığı ayetlerle sabit olan Nuh Peygambere dünyayı nasıl bulduğunu sormuşlar "iki kapılı bir oda gibi, birinden girdim öbüründen çıktım"([7]) demiş.
Ehlullah’dan biri şöyle diyor: Dünyanın evveli BÜKÂ yani ağlama, her doğan çocuk ağlayarak doğar. Ortası ANÂ' yani zorluk, telâşe, meşakkat. Ahiri de FENÂ fanilik, dünyaya gelirken olduğu gibi, hiçbir şey alamadan, götüremeden, her şeyi dünyada geride bırakarak sadece ayıplarını örtmek için birkaç metre bezle dünyadan ayrılmak. Ahirete intikal etmek.
Selçuklu Sultanı Alpaslan'ın büyük veziri Nizamül Mülk; “Siyasetnâme” isimli eserinde kalıcı olmayan, yalan, fani olan şeyleri sayarken şunları da zikreder:
1-Bulutun gölgesi.
2-Kötünün dostluğu.
3-Kadının sevgisi.
4-Yalancının övgüsü.
5-Zalimin zulmü.
6-Mal ve servet.
7-Mevki ve makam
Fakat günümüzdeki hesaplar hiçte bu ikili sisteme, yani dünya ve ahiret hayatına göre yapılmıyor. Sadece dünya düşünülüp ahiret hiç akla getirilmiyor. Nice zulümler, haksızlıklar, kalleşlikler, vefasızlıklar, sadakatsizlikler, hainlikler, hırs ve tamah... bu sebeple çoğalıyor.
Dipnotlar:
1-Yılmaz Öztuna, “Keçecizade Fuat Paşa” Kültür Bak. Yay. Türk Büyükleri Dizisi: 86, İst.1988, s. 62. 2-Şiirde geçen (????) kelimesi Ebced hesabına vurulduğunda Fuat Paşa’nın ölüm yılı olan H. 1286, M. 1878 yılı çıkmaktadır. 3-Muhammet Sûresi, 36. 4-Enbiya Sûresi, 35. 5-Ankebût Sûresi, 14. 6-Keşfü’l-Hafâ, c. 1, s. 495 (1320). 7-Nizâmül Mülk, “Siyâsetnâme”, Kültür ve Turizm Bak. Yay. Ank. 1982. s. 60.,
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.